Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Bismillahirrahmanirrahim. Hamd ancak Allah’adır. O’na hamd eder, O’ndan yardım diler, O’ndan bağışlanma diler, O’na tevbe edip, O’na döneriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah kime hidayet ederse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur. Şehadet ederim ki Allah’tan başka (tapınılmayı hak eden) bir ilah yoktur, O birdir, ortağı yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Allah O’na, ailesine ve bütün ashabına çok çok salat ve selam eylesin.
Allah’tan korkup O’ndan sakınmanızı ve gizlilikte ve açıklıkta O’nu gözetmenizi sizlere ve kendime vasiyet ederim. Her kim Allah’tan korkarsa Allah da onu korur ve dininde ve dünyasında onu en hayırlı olana eriştirir.
İdrak etmekte olduğumuz (veya edeceğimiz) Receb ayı, haram/hürmetli olan dört aydan biridir. Bu dört ay Zu’l-Ka’de, Zu’l-Hicce, Muharrem ki bunlar peşpeşe gelir ve Receb ayı ki bu da tek olarak gelir. Bu dört ayın hepsinde müşterek olduğu bilinen bir takım özellikler vardır. Bu aylar haram/hürmetli olarak isimlendirilmişlerdir. Çünkü bunların hürmeti ziyadelidir. Allah teala şöyle buyurdu: “Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre, ayların sayısı, Allah katında on ikidir. Bunlardan dördü, haram/hürmetli aylardır. Doğru nizam budur. O halde bu haram aylar içinde kendinize zulmetmeyin.” (Tevbe/36)
Bu aylara ve diğer aylara karşı tutumunda müslümana farz olan, Şeri’atin delalet ettiği ve sünnette sabit olan şeyleri yerine getirmesi ve bu konuda haddi aşmamasıdır. Öyle ki insanlardan hiç bir kimsenin, bu aylarda ibadet ve Allah’a yakınlaşma olarak, Şeri’atin delillerinden bir dayanağı olmadan, bir takım şeyler tahsis etmesi caiz değildir.
Müşrikler, İslam öncesi Cahiliye döneminde Receb ayını ta’zim eder/yüceltirler ve bu aya özel olarak oruç tutarlardı. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye rahimehullah dedi ki: “Receb ayına has olarak oruç tutulması konusundaki bütün hadisler zayıftır hatta uydurmadır. İlim ehli bunlardan hiç birine itimat etmemişlerdir. Bunlar, faziletli ameller konusunda rivayet edilen zayıf hadislerden değildir, bilakis çoğu, yalan olan uydurmalardır…” sonra, Allah ona rahmet etsin, şöyle der: “Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’dan sahih olarak geldi ki, O Receb ayında (oruçlu olup da ellerini yemeğe uzatmayanların) yemeğe uzatmaları için insanların ellerine vurur ve şöyle derdi: “Onu (Receb ayını) Ramazan’a benzetmeyin” (Mecmu’u’l-Fetava, 25/290-291) Ve yine şöyle söylerdi: “Muhakkak ki Cahiliye ehli Receb ayını ta’zim ederlerdi. İslam gelince bu terk edildi”.
Bazı insanlar Receb ayında, Regaip namazı adını verdikleri, garip bir şekli olan, özel bir namaz kılıyorlar. Bu namazı Receb’in ilk Cuma gününün gecesinde akşam ile yatsı namazı arasında kılarlar. Bu namaz bütün ilim ehlinin ittifakı ile kötü bir bidattir. Hicri 4. asra gelinceye kadar böyle bir namaz bilinmiyordu.O zamana kadar böyle bir namazın ortada mevcudiyeti ve zikri yoktu. İmam Nevevi rahimehullah’a bu namazın bir sünnet mi, bir fazilet mi, yoksa bir bidat mi olduğu soruldu. Allah ona rahmet etsin şöyle dedi: “Bu namaz en şiddetli bir şekilde reddedilen çirkin kötü bir bidattir. Bir çok kötülükleri içerir. Bu namazı terk etmek, ondan yüz çevirmek ve onu kılanı ikaz edip yaptığını reddetmek farzdır. Bir çok ülkede bir çok kimse tarafından kılınmasına aldanılmasın. Kutu’l-Kulub ve İhyau’l-‘Ulumu’d-Din ve bunlara benzer kitaplarda zikredilmiş olduğuna aldanılmasın. O batıl bir bidattir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediği sahih olarak sabit olmuştur: “Her kim bizim bu işimizde/dinimizde, O’nda olmayan bir şey icat ederse o reddolunur” ve es-Sahih’te geldiği üzere şöyle demiştir: “Her kim emrimize/dinimize uygun olmayan bir amel işlerse o reddolunur” ve Sahihi-i Muslim’de ve diğerlerinde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her bidat sapıklıktır” Allah celle ve ala ihtilaf edilen konularda kitabına ve Rasul’unun sünnetine dönülmesini emretmiştir, şöyle demiştir: “Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu, Allah’a ve Rasulune arzedin.” (Nisa/59) Ve cahillere uyulmasını ve hata edenlerin yanlışlıklarına aldanılmasını emretmemiştir.” (Fetava en-Nevevi, s.40) İmam Nevevi rahimehullah’ın sözü burada bitmiştir. Hafız İbni Receb el-Hanbeli dedi ki: “Receb ayına has olan bir namaz sahih değildir. Receb ayının ilk cumasının gecesinde Regaib adı verilen bir namazın faziletli oluşuna dair bütün rivayetler yalandır, batıldır, hiç birisi sahih değildir. Cumhur-u ulemanın nezdinde bu namaz bidattir. Muteahhirun/sonraki asırlarda gelen büyük hadis alimlerinden, Ebu İsmail el-Ensari, Ebu Bekr es-Sem’ani, Ebu’l-Fadl İbnu Nasir, Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzi gibileri ve daha başkaları bunu söyleyenlerdendir. Mutekaddimun/ilk dönem hadis alimlerinden ise hiç bir kimse böyle bir namazdan bahsetmemişlerdir. Çünkü onların zamanlarında daha böyle bir namaz ortaya çıkarılmamıştı, onlardan sonra ortaya çıktı. Bundan dolayı ilk dönem hadisçileri böyle bir şeyi bilmediler ve hakkında konuşmadılar.” (Letaif el-Me’arif, s.123) İbni Receb’in sözü burada bitti. Ve ilim ehlinin bu manadaki sözleri çoktur.
Bazı insanlar Receb ayında Medine-i Münevvere şehrini ziyaret etmeye gelirler. Bu ziyareti Recebiyye diye isimlendirirler. Bunu sünnet olarak görürler! Recebiyye diye isimlendirilmiş olan bu ziyaretin ilim ehlinin sözlerinde bir aslı yoktur. Hiç şüphe yoktur ki (orada ibadet etmek maksadı ile) Mescid-i Nebeviye sefer düzenlemek her vakitte ve her zamanda meşru olan bir şeydir. Lakin bunu özel bir aya veya bir güne tahsis etmek özel delil isteyen bir ameldir ve bunun Receb ayına tahsis edileceğine dair bir delil yoktur. Bundan dolayı bunun, özellikle Receb ayına mahsus kılınması, Allah’a yakınlaşmak için bir sünnet edinilmesi, şeri’atta/dinde hakkında delili olmayan bir bidattir.
Receb ayının 27. gecesi olduğunda bazı insanlar, bu gecede bir takım kutlamalar düzenlerler. Bu gecenin İsra ve Mirac gecesi olduğuna inanırlar. Bu kutlamalarda konuşmalar yapılır, kasideler/mevlidler okunur, medhiyeler/övgüler okunur. Bu işler/ibadetler en hayırlı ve en faziletli olan asırlarda (Selef-i Salihin asırlarında) bilinmeyen ve yapılmayan işlerdendir. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye rahimehullah şöyle demiştir: “Müslümanlardan (ilk asırlarda) hiç bir kimsenin İsra ve Mirac gecesini diğer gecelerden daha faziletli kabul ettiği bilinmiyor. Sahabelerden ve onların yoluna en güzel şekilde uyan tabiinlerden hiç bir kimse İsra ve Mirac gecesine ait özel bir iş/ibadet tahsis etmemiş ve böyle bir şeyden bahsetmemiştir. Bundan dolayıdır ki hangi gecenin İsra ve Mirac gecesi olduğu bilinmemektedir. Hangi ayda, hangi günde olduğuna dair bilinen bir delil yoktur. Bilakis bu konudaki kaviller zayıftır, ihtilaflıdır ve kesin bir şey yoktur. Ve zannedildiği gibi, bu gece için müslümanlara şeri’atta/dinde namaz veya başka bir ibadet olarak hiç bir şey tahsis olunmamıştır.” (Zadu’l-Me’ad, 1/57-58) İbn Teymiye rahimehullah’ın sözü burada bitmiştir.
Bilinmelidir ki Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e ittiba etmenin/uymanın hakikati, O’nun yaptıklarını yapmak ve yapmadığı şeyleri ise terk etmek sureti ile O’nun sünnetine uymaktır. Her kim O’nun yapmadıklarının üzerine ziyadelik eder eklerse veya yaptıklarından eksiltir yapmazsa, bunu yaptığı oranda ittibadan/Rasul’e uymaktan nasibi azalır. Lakin ziyadelik yapmak daha kötüdür. Çünkü bu, Allah azze ve celle’nin ve Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’in önüne geçmektir. Allah teala şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasul’unun önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah herşeyi işitendir, hakkıyla bilendir.” (Hucurat/1)
Biliniz ki -Allah size merhamet etsin- sünnete uymaya teşvik ve bidatlerin bütün çeşit ve şekillerinden sakınmaya dair, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den bir çok hadisler sabit olmuştur. Bu konuda gelen büyük hadislerden birisi de İmam Ahmed’in Müsned’inde, İbni Hibban’ın Sahih’inde ve daha başkalarının, İrbad b. Sariye radıyallahu anh’den rivayet ettikleri şu hadistir, o şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize etkili bir vaaz verdi. Bu vaazdan gözler yaşardı, kalpler titredi. Dedik ki; ey Allah’ın Rasul’u, sanki bu veda eden bir kimsenin vedalaşma konuşmasına benziyor, bize vasiyet et. Dedi ki; “Allah’tan korkmanızı ve başınızdaki yöneticinizin, velev ki o habeşli bir köle bile olsa, sözünü dinleyip ona itaat etmenizi vasiyet ederim. Sizlerden, benden sonra yaşayanlar bir çok ihtilaflar görecekler. Benim sünnetimi ve hidayete erdirilmiş raşid halifelerimin sünnetini size emrederim. Azı dişlerinizle buna yapışın. Sonradan uydurulan işlerden sizleri sakındırırım. Sonradan uydurulan her iş bidattir ve her bidat sapıklıktır.” (El-Musned, 4/126; Sahih İbn Hibban, no:5)
Bu hadiste -Allah sizleri korusun-, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözünü düşünün “Sizlerden, benden sonra yaşayanlar bir çok ihtilaflar görecekler.” Bu ifadede ihtilafın vuku bulacağına ve ümmetin bir çok fırkalara ayrılacağına işaret vardır. Allah’ın salatları ve selamı O’nun üzerine olsun, bundan çıkış yolunu bize göstermiştir. Bu fırkalaşmadan ve ihtilaftan kurtuluş yolu iki büyük iş ve iki kuvvetli esas ile mümkün olur. Bu iki şey olmazsa kurtuluş da olmaz.
Birincisi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine tutunmak. Bundan dolayı şöyle demiştir: “Benim sünnetimi ve benden sonra hidayete erdirilmiş raşid halifelerimin sünnetini sizlere emrederim.”
İkincisi: Bidatlerden sakınmak ve onlardan uzaklaşmak. Bunun için şöyle demiştir: “Sonradan uydurulmuş işlerden sizleri sakındırırım. Sonradan uydurulmuş her şey bidattir ve her bidat sapıklıktır.”
Bu işin büyüklüğünden, kadrinin yüceliğinden, öneminin şiddetinden, insanların bunu anlamaya olan ihtiyacın zaruretinden, buna özen göstermenin ehemmiyetinden dolayıdır ki Nebi sallallahu aleyhi ve sellem her cuma günü insanlara hutbe yaptığında bu sözleri tekrar eder ve şöyle derdi: “Muhakkak ki sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulan her şey bidattir ve her bidat sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir.”
Ey Allah’ın kulları! Üzerimize farz olan, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uymak, O’nun yoluna tutunmak, O’nun diktiği şeye bağlı olmak, O’nun izinden gitmek, her bidatten, sapıklığın bütün çeşitlerinden ve şekillerinden tamamen sakınmaktır.
Güzel isimlerini ve yüce sıfatlarını tevessül/aracı kılarak Allah’tan dilerim ki bizleri sünnet üzere yaşatsın, sünnet üzere vefat ettirsin, hevalardan ve bidatlerden korusun. O her şeyi işitendir, her şeye cevab verendir, en yakın olandır. Allah’ın salat ve selamı Rasul’unun üzerine olsun. Dualarımızın sonu, hamd ancak alemlerin rabbi olan Allah içindir.
Makale: Şeyh Abdurrezzak b. Abdulmuhsin el-Bedr

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!