Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Hamd, yalnızca Allah’adır. Salât ve selâm, Allah’ın Resulu Muhammed’in, âlinin, ashabının ve Kıyamet’e kadar O’nun yolunda gidenlerin üzerine olsun.

“Onalar bir  kötülük yaptıkları zaman, “Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti” derler. Deki; “Allah kötülüğü emretmez. Allaha karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”(Araf 28)

“Yoksa siz kitabı’ın bir kısmını iman edip bir kısmını inkarmı ediyorsunuz?..”(Bakara 85)

Yani, hem Tevratın hükmünü uyarınca fidye verip eserleri kurtarıyor, hemde bir birilerini öldürüyorlardı. Oysa Tevrat ta sadece dünya malı için adam öldürmek ve onu evinden çıkarmak kardeşine karşı Allah’a karşı şirk koşanlara ve puta tapanlara yardım etmek haramdı. Bana ulaşan bilgiye göre bu ayetler Yahudiler Evs ve Hazrec kabileleriyle ilgili hakkında indi.”(İbn Kesir)

Yahudiler,in ve Hristiyanlar, Mekke müşriklerinın içine düştükleri durum ayetlerde de görüldüğü üzere Allah tarafından indirilen kitaplarını tahrif edip, Rasuller’in yolundan sapmaları neticesinde kafir olmalarıdır.Yahudiler ve Hristiyanlar,zanları üzere elleriyle yazdıkları kitaplara ‘’Bu Allah katındandır’’ deyip uzak bir sapıklığa düşmüş kafirler olmuşlardır.
Kur’an’ın lafzı manası Allah Tealan’ın koruması neticesinde Kıyamet’e yakın zamana kadar korunacaktır. Ama Şeytan kendi yolundan gidenlere Kur’an’ı  manasını tahrif etmeleri için ilham etmiştir. Kur’an mana olarak insanların zihninde korunmamıştır. Sapıklık ve saptırıcılığın sebebi de zaten budur. Çünkü bütün sapık fırkalar hepsi Kur’an’dan kendilerine delil getirmişlerdir. Bunlar da Kur’an’ı ya tahrif etmişlerdir(dilde değiştirmek demektir) ya ta’til(boşalmak işlevsiz kılmak) etmişlerdir. Kur’an lafzen korunmuştur. Allah Teala Kur’an’ın manası Rasulullah’sallallahu aleyhi ve sellem’e öğretilmiş olup onun Sahabe ve Tabiin islam  ümmetine   sahih hadisler sahih eserlerle ile bize ulaşmıştır.İşte bu, dosdoğru yoldur.Allah ‘azze ve celle Kur’an’ı açıklamayı ve insanlara tebliğ etmeyi rasul olarak insanlara gönderdiği Muhammed ‘sallallahu aleyhi ve sellem’e görev olarak vermiştir. Nebi’sallallahu aleyhi ve sellem’ bunu açık bir şekilde beyan etmiştir.Ümmet de bunun üzerinde icma etmiştir.
Bugün insanları sahih hadislerden ve Rasulullah’sallallahu aleyhi ve sellem’im en iyi anlayan Sahabe,Tabiin,Tebe-i Tabiin,Selef alimlerinin hepsi ve Dört İmam,hadisçilerin-Allah hepsinden razı olsun- anlayışından uzaklaştırarak insanları Kur’an’ın gerçek manasından saptırmak isteyen, Şeytan ve taraftarlarından başkaları değildir.
Kur’an’ın lafzını değiştiremeyen Şeytan,dostlarına Kur’an’ın  manasını tahrif etmelerini telkin etmiştir.
Kur’an’ı okuyan her insan farklı  onu farklı şekilde yorumlayabilir. Önemli ve bizi kurtaracak olan Allah ‘azze ve celle’nin ayetleri ile ne murad etmiş olduğudur. Allah’ın ayetleri ile ne murad ettiğini Rasulullah ‘sallahu aleyhi ve sellem’den daha iyi kim bilebilir? Bu gün Rasulullah’ sallahu aleyhi ve sellem’ hayatta değildir ama hadisleri bize ulaşmıştır, kim doğru yolu tutacak diye Rabbimiz’in takdir ettiği işlerindendir ve biz insanlar için imtihandır.
Bu gün kendi anlayışını ve yorumunu Allah tarafından bildirildiği şekilde kendi elleri ile yazan mülhidler pek çoktur. Bunlar ,Allah’Tealanın Nebisi Muhammed ‘sallallahu aleyhi ve sellem’in yolundan ayrılıp kendi elleriyle kitaplarını tahrif ederek sonrada yeniden yazan Yahudiler’e,Hristiyanlar’a karış karış uyanlardan başkası değildir.
Yolların en güzeli ve doğrusu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in,O’na uymakta zaafiyet göstermemiş olan Sahabe,Tabiin ve Selef uleması ‘radıyallahu anhum’un yoludur.Anlayışların en doğrusu da şüphesiz Onlar’ın anlayışıdır.Kim bu çizgiden saparsa şüphesiz ki tek kurtulan fırka olan Ehl-i Sünnet’ten de ayrılmıştır. Bizim menhecimiz şu olmalıdır: Kur’an,Sünnet ve Selef’in fehmi.Kur’an ve Sünnet’i Selef’in anlayışı olmadan anlamak da mümkün değildir. Bu çağımızda Kur’an ve Sünnet diyenlerin çoğu aslında kendi anladıkları Kur’an ve Sünnet’e davet ediyorlar.Bunların bazılarına baktığımızda dinin asli ve akidevi meselelerini inkar ettiklerini görürüz.

1-Cehmiyye: Bu taifenin özelliği akıl ve felsefeyi ön plana çıkarmalarıdır.’’Akıl ve nakil çatışırsa; nakil bırakılır akıl öncelenir’’görüşünü benimserler. Bu asırda takipçileri hadis inkarcılarıdır. Bunların İslam’a karşı tutumları,zamanında Yahudi ve Hrıstiyanlar’ın  tutumları gibidir.Çünkü bu şahıslar da Allah’azze ve celle’nin kitabını,ayetlerin bazılarını bazılarıyla çürütmek istemek suretiyle inkar etmişlerdir. Bu taife kurandan başka kitab kabul etmeyiz derler. Bu sözlerinde samimi değillerdir.Bunlar Yahudi hahamları gibi kuranı tahrif etmek için elleriyle kitab yazarlar ve derlerki Allahın kasdettiği budur derler Allah’azze ve cellenin sıfatlarını tahrif ve taadil işlevsiz kılmak için caba sarf ederler. Allah’ın emrettiği şerri hükümleri ve haber verdiği  meseleleri inkar ederler, Bu taife mahlukatın en şerlisidir.  Bunlar aynen Yahudi ve Hristiyan alimleri gibi mülhiddirler kafirdirler.

2-Rafıziler(Şia): Bu taife aynen Yahudi ve Hristiyanlar gibi kendi teb’asına Kur’an’ı mana olarak tahrif ederek aktarmışlardır. Bu taife Nebi’sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı ve eşleri hakkında küfür ithamında bulunmuşlardır.Halbuki Kur’an’da, Allah’azze ve celle’ sahabeyi ve Nebi ‘sallallahu aleyhi ve sellem’in eşlerini,Allah’ın onlardan razı olduğunu,hepsini Cennet’le müjdelediğini haber vermiştir. Bu taife,bu ayetlerin hükmünü inkar etmiştir ayetleri inkar etmek de kişiyi kafir yapar.

3-Batıni Sofi Fırkası: Bunlar da tevessül öne öncelemiş şirk kapısını aralamış ve Tevhide önem vermemiş ve ayetlerini tahrif etmek suretiyle sapıklığa düşmüşlerdir. Bütün Rasuller,uluhiyet ve ibadet Tevhidini gerçekleştirmek için gönderilmişlerdir. Rasullerin ümmetleriyle olan sorunlarının temelinde ibadeti Allah Tealay has kılma vardı. Bu sapık sofiye fırkası da kendi teb’asına tevhid ayetlerini kendi heva ve heveslerine uyarak sunmuşlardırAllah tealayı tevhid diye bir gayeleri olmamıştı, Bunlar Yahudi alimlerinin yaptıklarının aynısını yapmışlardır ölmüş kemikleri çörümüşlere dua edip tapmışlardır.

Aşağıda vereceğimiz ayetler de Yahudi alimleri hakkında inmiştir. Ayetlerin nüzul sebebinin hususiliği,umumliğine engel değildir. Kim bu fiilleri işlerse bu nasslara muhatap olur. Bu ayetlerin hükmüne girer ve Allah bizi korusun -küfre girme tehlikesiyle yüz yüze kalır. Aşağıda ayetleri vermeye çalışacağız.

“İçlerinde birtakım ümmîler vardır ki, Kitab’ı  bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahmin­de bulunuyorlar.”(Bakara / 78)

 “Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için “Bu Allah katmdandır” diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!”(Bakara /79) 

Bu ayet-i kerime her ne kadar kitap ehli ve Allah Rasulu ve nitelikleri ile ilgili gizleyip sakladıkları hakkında inmiş ise de onun hükmü, Allah’ın indir­miş olduğu “beyyinâtı” yani hakka delâlet eden ve hakkı ortaya koyan apaçık belgeleri gizlemek niteliğine sahib olan herkes hakkında da umumidir. Bu Allah’ın Rasulerine indirmiş olduğu şeyleri -ki bu da ilimdir- gi­zleyen kimselere çok ağır bir tehdittir. Allah o ilim ehlinden onu insanlara açıklayacaklarına gizlemeyeceklerine dair ahit almıştır.

Ebû Bekr el-Enbârî der ki: Bize Ahmed b. Yahya en-Nahvî anlattı, dedi ki: Araplar “zan” kelimesini bilgi, şüphe ve yalan anlamında kullanırlar. Devam­la der ki: Eğer bilgiye dair deliller ortada olursa ve bunlar şüphenin delille­rinden daha çok ise o vakit bu zan, yakîn olur. Eğer yakîn ile şüphenin de­lilleri birbirine denk düşerse o takdirde zan, şüphe anlamına gelir. Şayet şüp­henin delilleri yakînin delillerinden fazla olursa o takdirde de zan yalan olur. İşte şanı yüce Allah da: “Onlar ancak zan ediyorlar” buyruğunda ancak ya­lan söylüyorlar, demeyi murad etmiştir.

Zannediyorlar” yalan söylüyor ve yalan konuşuyorlar; çünkü onların okudukları şeylerin doğruluğuna dair bir bilgileri yoktur. Onlar okudukları şeyleri sadece âlimlerini taklid ederek okuyorlar.

İlim adamlarımız -Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun- şöyle derler: Al­lah azze ve celle Yahudi alimlerini kitaplarını değiştirmekle, tahrif etmekle nitelendirmiş­tir. Sözü hak olan Rabbimiz onlar hakkında: “Elleriyle kitabı yazanların… vay haline!” (el-Bakara, 2/79) diye buyurmuştur. Çünkü aradan bir zaman geçip de ilim adamlarının çevresinde bulunanlar kötüleşince, bunlar hırs ve tamahın etkisiyle dünyaya yönelip insanları bu şekilde kendilerine bağlaya­cak şeylerin peşine düşünce şeriatlarında olmadık birtakım şeyler çıkardılar, şeriatlarını değiştirdiler ve bunları Tevrat’a kattılar, aralarındaki kıt akıllıla­ra: ‘’İşte bu Allah katındandır’’dediler. Böylelikle bunları kendilerinden kabul etmelerini sağladılar; bunun sonucunda da başkanlıklarını pekiştirmeye ve bu yolla da dünyanın değersiz menfaatlerini, pisliklerini elde etmeye çalış­tılar.

Allah’azze ve celle’ şöyle buyuruyor: “İçlerinde” yani Ehl-i Kitap’tan “Birtakım  ümmîler vardır ki…” Ümmiyyûn; ümmî’nin çoğuludur. Ummî, okuma yazmayı iyi bilmeyen kimseye denir. Ebû Âliye, Rebî’ b. Enes, Katâde, İbrahim en-Nehas: ve pek çok kişi böyle demiştir. Nitekim sonrasındaki “Kitab’ı bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir.” ifadesinin zahirinden anlaşılan da budur. Yani Tevrat’ta neler vardır, onu bilmezler.Nebi’sallallâhu aleyhi ve sellem’in niteliklerinden biri de onun ümmîliğidir. Zîra Allah’azze ve celle’nin buyurduğu gibi,Nebi’sallallâhu aleyhi ve sellem’okuma yazma bilmiyordu: “Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.

Allah, Kitab’ı tahrif edip de bu tahriflerine ve tahrif edip yazdıkla­rına ” Bu Allah katındandır” diyen kimseleri tehdit etmektedir. Çünkü onla­rın bu yaptıklarında batıl izhar, hakkı gizlemek vardır ve onlar bunu bilerek ve sadece “az bir paha karşılığında satabilmek için” yapmışlardır. Dünya -ba­şından sonuna kadar sahip olduğu bütün değerleri ile- az bir pahadır. Bun­lar uydurdukları batılları, insanların elinde bulunanları avlayabilecekleri bir ağa dönüştürdüler. Böylelikle onlara iki türlü zulüm etmiş oldular: Bir taraf­tan dinlerini batıllar karıştırarak bozmaları, diğer taraftan ise haksız yere, mal­larını almalarıdır. Bu ise batılların batılıdır. Gasb olarak, hırsızlık yaparak ve buna benzer yollarla başkalarının malını almaktan çok daha büyük bir ve­baldir. Bu iki tutumlarından dolayı Allah bu gibi kimseleri tehdit ederek; “veyl ellerinin yazdıkları” yani yaptıkları tahrif ve batıldan dolayı ve “veyl kazandıkları” mallar “yüzünden onlara!” Veyl, aşırı derecedeki azab ve hasret demek olup, muhtevası içerisinde oldukça ağır tehdit de vardır.

Ebû Said el-Hudrî’’ radiyallahu anh’ın nakline göre Resulullah ‘sallallâhu aleyhi ve sellem’ şöyle buyurmuştur: “Muhakkak, sizden önceki ümmetlerin yoluna karış karış, arşın arşın uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğine girseler sizler de onları takip edeceksiniz” buyurdu. Biz “Ya Rasulullah! Bu ümmetler,Yahudilerle Hıristiyan­lar mıdır?” diye sorduk. Resulullah’sallallâhu aleyhi ve sellem’ “Başka kim olacak?” bu­yurdu.’’(Buhari /7320.)

Fıkıh usulinde ilmin tanım 1-İlim bir şeyi bulunduğu hal üzere kesin olarak idrak etmektir. bunun zıddı cahalettir.

Cehmiye hadis inkarcıları. Rafiziler Batıni Sofi fırkası haruriye fırkası bunların durumu aşağıda belirteceğimiz beş kaidenin içine dahildir. Aşırı derecede cahilleridir.Okuduklarını idrak etmeyenlerdir. 2- Basit cehalet Bir şeyi büsbütün idrak etmemektır. 3-Mürekkep cehalet bir şeyi bulduğu halden  farklı bir şekilde idrak etmektir. 4-Zan bir şeyin zıddının ağırlıklı olamayan doğru olma ihtimali ile birlikte idrak edilmesidir5-Vehim bir şeyi zıddı tercih edilme ihtimali ile birlikte idrak etmektir. 6-Şek (şüphe ve tereddüt)Bir şeyi zıddının ihtimali ona eşit olacak şekilde idrak etmektir.”Allah Azze ve Celle’ye hamd,Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’e ,O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.” A. Kadir GÖREN

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!