Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Hamd alemlerin Rabbi Allah’a,salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun.Bundan sonra; Bilgisizce sarih açık bir delile dayanmadığı halde konuşan ancak kendi hevasina uyar. Heva ve heves nasıl ilah edilir? Tüm Müslümanlara nasihatım bilgileri olmadığı halde Allah ‘azze ve celle’ nin dini hakkında görüş beyan etmemeleri, kesin delil olmadan konuşmamaları,hevalarını arzu isteklerini öncelememedirler, bu heva bazen insanı küfre kadar götürür,bazen de şirke ve bid’ate götürür. Sofilerin ölülerden yardım istemeleri gibi. Hevasını ilah edinenlerin bir başka taife ise özelliği de her önüne geleni tekfir etmeleridir. Bu taife karşılaştığı her Müslüman’ı bir iki konuşmadan sonra hemen tekfir eder.Bu açık bir cehalet örneğidir. Bu taife her görüştüğü kişiye ‘’Sen Allah’a kulluk etmiyorsun tağuta kulluk ediyorsun ‘’derler. Halbuki Allah ‘azze ve celle’ Kur’an da insanların hepsinin Rahman’a kul olarak geleceklerini, istisnasız kafirlerin de müminlerin de Allah’a kul olarak geleceklerini bize bildiriyor.”Göklerde ve yerde kim varsa hepsi Rahman’ın huzuruna ancak kul olarak gelecek.”(Meryem.93)Bu şahısların geliştirdikleri bu kavramlar,ibadetin tarifinin ıstılahi karşığı değildir.Bu,Mürcie ve cahilane bir yaklaşımdır. Aişe Validemiz, Allah Rasulu’sallallahu aleyhi ve sellem’e ‘Senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde neden kendine eziyet ediyorsun?diye sorduğunda Nebi ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ kendisine şu cevabı vermiştir:”Rabbime şükreden bir kul olmayayımmı?”(Buhari4837 Muslim.sahih)’İbadet’in ıstılahi manası,sevgi ile beraber ta’zim,zu’l(alçalma )ve yüceltmedir Bir kimsenin şirke girmesi, Allah’azze ve celle’ye has olan her hangi bir şeyi sarf etmek ve başkasını O’na denk tutmaktır. Bu taife ‘Kulluk’ adında yeni bir kavram çıkarmıştır.Bu kavram ‘ibadet’in yerini tutacak bir kaide değildir.Kulluk kelimesi ne camidir(toplayıcıdır) ne de manidir(kendisine dışarıdan hiçbir şeyin karışmadığı). Bu kişilerin bu tür sloganik söylemleri de cehaletten başka bir şey değildir.Kur’an ‘da ‘’Allah’a kulluk edin’’ diye yapılan tercümelerin hepsi yanlıştır.Mürcii bir tercüme anlayışıdır. Bu ayetler ‘’Allah’a ibadet edin’’şeklinde tercüme edilmelidir. Aksi takdirde yeni ıstılahlar ortaya konulursa sapık ve saptırıcı görüşler ortaya çıkar. Üçüncü bir taife de Nebi ‘sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini inkar edenlerdir ki bunlar hiçbir kaideye dayanmadan kendi nefislerine uyarak akıllarının almadıklarını reddedip mantıklarına uyanları kabul etmişlerdir.Bunlar da akıllarını ilah edinmişlerdir. Akıl korunmuş değildir ,ancak vahiy Allah ‘azze ve celle’ tarafından korunmuştur. Dördüncü bir grup(Rafıziler Ve Sofiler) Nebi ‘sallahu aleyhi ve sellem’e aşırı derecede iftira etmeleri, O’na yalan isnad etmeleriyle dine zarar vermişlerdir.Ehl-i Beyt,sahabe ve evliya hakkında olmadık görüşler beyan etmeleriyle başka türlü bir sapıklığın içerisine girmişlerdir,bu da hevayı ilah edinmektir. Müslümanlar’a nasihatım bilmiyorlarsa ilim ehline sormalardır. Aksi taktirde Ahiret’te büyük cezanın kendilerini beklediklerini bilmeleridir. Nebi’sallallahu aleyhi ve sellem’ buyurdu ki ’ Sus ,kurtul!’’Buhari ve Müslimde rivayet edildiğine göre düşünmeden ve bilmeden konuşan kişi cehenneme gireceği bildirilmiştir. Ebû Hureyre’radiyallahu anhnın nakline göre Rasûlullah’sallallahu aleyhi ve sellan şöyle buyurmuştur: “Kul bazen manasını düşünmeden bir söz söyler de o söz sebebiyle cehennemin içinde
güneşin doğduğu yer ile battığı yer arasından daha uzak bir derinliğe kayıp gider!”(Buhari 6477 Muslim Sahih)

“Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen kimseyi gördün mü? O kimseye sen mi vekil olacaksın?”(Furkan /43)
Bilindiği gibi hevâ kelimesi mutlak olarak zikredildiği zaman, bu¬nunla hakka aykırı olan şeye meyletme anlaşılır
“Heva ve hevesini kendine ilah edinen kimseyi gördün mü?” Yani kendi heva ve arzusuna göre neyi güzel bulsa, neyi güzel görse onu din edinir, izle¬diği yolu olur. Nitekim Allah’Subhanehu Teala’ şöyle buyurmaktadır: “Acaba kötü ameli kendisine süslü gösterilip de bu sebepten onu güzel gören bir kimse (iyi bir kişi olur mu?) Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğine hidayet verir. O halde onlar için hasretler duyarak kendini bitirme.” (Fâtır/7) Bundan dolayı Allah ’azze ve celle burada da: “O kimseye sen mi vekil olacaksın?” buyurmaktadır.
İbn Abbas’ radiyallahu anh’ dedi ki: Cahiliye döneminde bir kişi bir süre beyaz bir taşa ibadet ederdi. Sonra ondan daha güzel bir taş bulursa hemen birincisini bırakır, ikincisine ibadet ederdi.”(Taberi İbn kesir sahih eser)
Sonra Allah’azze ve celle’ şöyle buyurmaktadır: “Sen onların çoğunu dinler ve akıl erdirirler mi sanırsın? Onlar ancak hayvanlar gibidir. Hatta onlar yolca daha da sapıklıktadırlar.” Yani onlar otlaklarda yayılan davarlardan daha kötü haldedirler. Çünkü o davarlar yaratılış sebeplerinin farkındadırlar. Bunlar ise ona ortak koşmaksızın bir ve tek olarak Allah’a ibadet etmek için yara¬tıldıkları halde ondan başkasına ibadet ediyor, ona ortak koşuyorlar. Üstelik onlara karşı delil ortaya konulmuş ve onlara Rasuller gönderilmiş bulunuyor.

“Kendi hevâsını ilâhı edinmiş, bilgisine rağmen Allah’ın kendisini şaşırtmış olduğu, kulağına ve kalbine mühür vurduğu gözü üzerine de perde gerdiği kimse hakkında ne dersin? Artık buna Allah’tan başka kim hidayet verebilir? Hiç öğüt almaz mısınız?”(Casiye/23)

“Kendi hevaâsını ilâhı edinmiş” yani hevasının emrettiğine uyan, hevası neyi güzel görürse onu yapar, neyi çirkin görürse onu terk eder. Bilindiği gibi hevâ kelimesi mutlak olarak zikredildiği zaman, bununla hakka aykırı olan şeye meyletme anlaşılır.
İbn Abbas, el-Hasen ve Katade dedi ki: Burada sözü edilen kişi, hevasına uygun düşen şeyleri kendisine din edinen kâfirdir. O neyi nevasına uygun görür (ister ve arzu eder) ise mutlaka o işi yapar.
İkrime dedi ki: Kendisine ibadet ettiği ilahı, sevdiği yahut da güzel gördüğü şey olan kimseyi gördün mü? Bu kişi bir şeyi güzel bulup da onu sevdi mi, onu ilah edinir.
Said b. Cübeyr dedi ki: Müşriklerden biri bir taşa ibadet eder, ondan daha güzel bir taş gördü mü öncekini atar, diğerine ibadet ederdi.
Anlamının da şöyle olduğu söylenmiştir: Sen hevasına ve ma’buduna böylece uyan kimseyi gördün mü? Bu ifadelerle akıl sahibi kimseler için cahilliklerinin hayret edilecek bir şey olduğu anlatılmak istenmektedir
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Kendi hevasını ilâhı edinmiş” yani hevasının emrettiğine uyan, hevası neyi güzel görürse onu yapar, neyi çirkin görürse onu terk eder.
Bu buyruk, Mutezile’nin bir şeyin güzel ve çirkin (hasen ve kabih) oldu¬ğunu söylemek aklidir iddialarına karşı delil gösterilebilir.
Malik’ten tefsire dair nakledilen rivayete göre: Her neyi sever ve beğenir¬se ona ibadet eder, dediği nakledilmektedir.

“Bilgisine rağmen Allah’ın kendisini şaşırtmış olduğu” buyruğunun iki anlama gelme ihtimali vardır. Birincisine göre Allah onun bu şaşırtmayı, saptırılmayı hak ettiğini bildiği için onu saptırır, diğeri ise Allah onu bilginin kendisine ulaşmasından ve ona karşı delilin ortaya konulmasından sonra saptırmıştır, şeklindedir. İkincisi birincisini gerektirip, kapsamakla birlikte aksi böyle değildir.
“Kulağına ve kalbine mühür vurduğu, gözü üzerine de perde gerdiği” yani kendisine fayda verecek şeyleri işitemeyen, kendisiyle hidayet bulacağı hiçbir şeyi fark edemeyen “bir kimse hakkında ne dersin? Artık buna Allah’tan başka kim hidayet verebilir? Hiç öğüt almaz mısınız?” Bu da Allah’azze ve celle’nin: “Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek olmaz ve O bunları taşkınlıkları içinde şaşkın bir halde bırakıverir.” (A’raf/186)

“Heva ve heveslerine uymuş, işinde haddini aşmış kimselere de itaat etme.”(Kehf /28)
“Heva ve heveslerine uymuş, işinde haddi aşmış” yani amelleri, fiilleri akılsızca aşırılık ve kayboluştan ibaret olan “kimselere de itaat etme” böylelerine ne itaat eden birisi ol, ne yollarını sev, ne içinde bulundukları halden dolayı onlara imren.

“Hayır, zulmedenler bilgisizce hevâlarına uydular. Allah’ın saptırdığını hidayete ulaştıracak kimdir? Onlar için hiçbir yardımcı olmaz.”(Rum /29)
“Hayır! Zulmedenler bilgisizce hevalarına uydular.” Yani onlar türlü eksikliklere sahip olan nefislerinin nevalarına uyup gittiler. Bu nefislerinin eksikliği ise aklın kesinlikle tutarsızlığına, fıtratın kesinlikle reddedilmesi gerektiğine hüküm verdikleri bir hususa bağlanmalarıdır. Onlar bu gibi şeylere delâlet eden herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları gibi, kendilerini bu sonuca götüren bir belgeleri de yoktur.

Abdullah b. Amr b. As ‘radiyallahu anhuma’ Resulullah’sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Sizden biriniz, hevâsı benim getirdiğime tâbi olmadıkça iman etmiş olmaz.” İmam Nevevi,El- Hucce isimli eserinde rivayet etmiştir. İbn Receb El-Hanbeli, bu hadisi hasenlemiştir.
Bütün isyan ve günahlar, insanın nefsinin arzularını Allah ve Resûlü’nün sevgisinin önüne geçirmesinden kaynaklanır. Nitekim Allah Teâlâ Kur’ân’da değişik yerlerde hevâlarına tâbi olmakla niteler: “ Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.”(kassas/50)
Allah Teala dan bir hidayet” Allah’ın kitabından ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem sunnetinden alınmış bir delil”olmaksızın hevasına uyandan daha sapık kim olabilirki.Muhakkak Allah zalimler opuluğunu doğruya iletmez.”
Ebû Derda radiyallahu anh şöyle demiştir: “Şu üç şey olmasaydı insanlar salih olurlardı. Kendisine boyun eğilen cimrilik arkasından gidilen heva ve herkesin kendi reyini görüşünü beğenmesi.“(İmâm Ahmed Kitabu z-Zuhd 729)
Ebû Kılâbe şöyle dedi: “Hevâ ehliyle oturmayın ve onlarla tartışmayın. Zira ben sizi sapıklıklarına daldırmalarından veya sizi bildiğiniz konularda şüpheye düşürmelerinden emin değilim.”(Dârimî (1/120); Ebû Nuaym, Hilye (2/287)
Hişâm dedi ki: “el-Hasen (el-Basrî) ve Muhammed (b. Sîrîn) şöyle derlerdi: “Hevâ sahipleriyle oturmayın. Onlarla ne tartışın ne de onları dinleyin.”(Dârimî (1/121); İbn Batta, el-İbâne (2/444)
Mufaddal b. Muhelhel şöyle demiştir: “Şayet bir bid’at sahibi senin yanına oturur da bid’atinden konuşsaydı ondan sakınır ve ondan kaçardım. Lakin o meclisinin başında sana sünnete dair hadisler rivayet eder, sonra da sana bid’atini bulaştırır. Belki de bu senin kalbine yapışır. Peki, onu kalbinden nasıl çıkaracaksın? (İbn Batta, el-İbâne (2/444)
Fudayl b. İyad şöyle dedi: İnsanların en hayırlı olanlarının dönemine yetiştim. Hepsi sünnet ehli, insanları da bidat ehlinden sakındıran kimselerdi.”(el-Lâlâkai, Şerhu Usuli İtikadi Ehlis-Sünne, no:227)
Sahnûn’da şöyle demiştir: İbn Gânim hevâ ehliyle birlikte oturmanın doğru olmadığı hususunda şöyle dedi: “Söyleyin bakalım, sizden biri yanında bir mal varken bir hırsızın yanına otursa hırsızın malına ulaşmasından korktuğu için malını ondan esirgemez mi? Dininiz esirgemenize ve korumanıza daha lâyıktır.”
(Usûlü’s Sünne, İbn Ebî Zemenîn, s. 305)
İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye el-Hanbeli, rahimehullah derki: “Tevhid ve kişinin hevasına uyması, birbirine zıt olan iki unsurdur. Çünkü heva bir puttur ve her kulun kalbinde hevasına göre bir putu vardır. Allah’ın rasullerini gönderme sebebi de, putları parçalamak ve birtek olarak O’na ibadet etmekten başka birşey değildir. Ancak Allah subhanehu Teâlâ’nın istediği şey, cisimleştirilmiş putların parçalanıp kalpteki putların olduğu gibi bırakılması değildir. Asıl istenilen, ilk önce kalplerdeki putları parçalamaktır.” (Ravdatu’l-Muhibbin 1/481)
İnsanların çoğu bu asırda cahiliye döneminin cehaletinden daha büyük cahalet içerisindeler. Arapça bilen medrese okuyan ünvanı Prof Dç Dr doktor müftü vaiz İmam müezzin olan insanlara hoca diye önderlik yapan insanların çoğunun durumları hiç iç açıcı değildir. bu insanalara Tevhid ve şirkin aslının ne olduğunu bilmiyorlar bilmedikleri içinde Tevhide davet etmiyorlar şirkten sakındırmıyorlar. Şirkin aslını dedir diye sorsan teferruat derler. Mesela bunlardan birside Lailaheillallah iki esası nedir desen Allah tan başka yaratıcı yok derler. Rububiyet tevhidi hangi akidevi meseleleri içerir bilmezler rububiyetle uluhiyetini tefrik etme bilgileri yoktur ve ayrımını yapacak ilmi birikimleri yoktur. Haberi sıfatları tahrif ve tatil ederler işlevsiz kılarlar, ve isim ve sıfat tevhidini ehli sünnetin nasıl aldığını bilmezler.bunların çoğuna tefsir ilminden bir şey sorsan hevalarından konuşurlar yanındaki Arapça bilgisine dayanarak kuran tefsiri hakkında görüş beyan ederler, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tefsirine nede sahabe ne taabinin tefsirine önemsemezler hevasına göre tefsir ederler. Fıkıh ilgili ilmi bir mesele sorsan Ne Allah Teala’nın kitabına nede Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine ne Sahabenin kavline ne taabinin kavline delil getirip cevap vermezler ve kendi hevalarına uyarlar. yine öyle hadis ilminden sorsan hiçbir ilmi kaideye dayanmadan sahih hadise uydurma derler, zayıf hadise sahih hadis derler en şaşırılıcak durumda uydurma rivayetleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in hadisleri diye söylerler. Hatta kendini tevhid inancına nispet eden , Tevhidi düşünceye sahip olan insanların durumuda hiç iç açıcı değil. İnsanları herhangi bir ilmi bir kaiedeye dayanmadan insanları tekfir ederler.Allah subhanehu bize bunların durumuna düşmekten bizi muhafaza etsin.Allah’ım Ahlakın amellerin kütüsünden ve hevadan sana sığınırım.”(Tirmizi, 3591 Sahih)
اللهم اني اعوذ بك من منكرات الاخلاق و الاعمال والاهواء
Zühri (رحمه الله) dedi ki :
Aleni hallerinde Allah’azze ve celleye velisi olupta gizli halde düşmanı olma. İki yüzlü ve iki dilli olma! Kalbin facir iken insanlar seni övsün diye Allah’a (cc) karşı takvalı gibi görünme!
Elbidaye ven’nihaye 13/130
Aynı şekilde bid’atlerin kaynağı da, hevâyı dinin emirlerinin önüne geçirmektir. İşte bu yüzden bid’at ehline hevâ ehli denilmiştir. Günahların durumu da böyledir. Bunlar da, hevâyı Allah sevgisine ve O’nun sevdiği şeylere üstün tutmak sebebiyle işlenir.” Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’e, O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.” A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!