Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra; Muharrem ayı Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabına dil uzatmanın revanşta olduğu bir aydır. Sahabeyi tekfir etmeleri, islam dininden döndüklerini söylemeleri, münafıklıkla suçlamaları, hatalarını ve kusurlarını dillendirmeleri ve onlara iftira atmaları büyük bir buhtan ve yalandır. Bize düşende Rabbimizin buyruğu gibi, “Ve onlar ki kendilerine zulüm isabet ettiğinde yardımlaşarak zulme karşılık verirler.” (Şura/39) birlik olup zındık, münafık ve kafir insanlarla mücadele etmek gerekir. Biz müslümanlar görevimizi yapmak zorundayız. Eğer ki bize düşen görevi yerine getirmezsek Rabbim de bize yardım etmez. Allah bizleri bundan muhafaza eylesin.

Rum imparatoru Mü’minlerin Emiri Ali radıyallahu anh ile Muaviye radıyallahu anh’ın arasında meydana gelen ihtilaftan istifade edip Muaviye’nin hakimiyeti bulunan bazı toprakları kendi topraklarına katmaya heveslendi. İbn kesir anlatıyor: “Rum imparatoru, Muaviye’den zillet üzerine zillet tatmıştı, orduları mahvı perişan olmuştu. Rum imparatoru Muaviye’nin Ali ile çarpıştığını görünce büyük bir orduyla İslam beldelerine yaklaştı. Bunun üzerine Muaviye ona bir mektup yazdı. Mektupta şöyle diyordu: “Vallahi ey melûn, eğer giriştiğin bu harekata bir son verip geri dönmezsen sana karşı amca oğluyla ittifak eder, seni bütün ülkenden çıkarır, sonra da bütün genişliğine rağmen yeryüzünü sana dar ederim.” Mektubu alan Rum İmparatoru korktu ve geri çekildi. Sonra da barış için Muaviye’ye adam gönderdi. Bu tavır, Muaviye’nin dinî hakimiyetini göstermektedir. (El Bidaye Ve’n Nihaye)

Muaviye radıyallahu anh’ın tavrını görüyoruz mu’minlere bir zarar geleceği zaman kafirlere karşı nasıl tavır koyuyor. Ali radıyallahu anh ve Muaviye radıyallahu anh’a amca çocuklarıydı, kureyş kabilesinden idiler kardeşler arası kavga ve anlaşamamaları olağan bir şeydir. Ali radıyallahu anh muaviyeye hiçbir zaman kafir yada munafık dememişdir. Muaviye radıyallahu anh da Ali hakkında böyle bir şey dememiştir. Ali radıyallahu anh kendisiyle savaşan haricilere bile kafir dememiş onlar hata eden ve bize asi olan kardeşlerimiz demişdir. Kendisini şehid eden ibn mülcem hakkında çocuklarına vasiyet etmiştir. Eğer yaşarsam ya affeder ya kısas yaparım demişdir. Ben ölürsem kendisine işkence yapmayın iyilikle kısas yapın demiştir. Ama Râfiziler sadece muaviye radıyallahu anh’a kin duymuyorlar, sahabe’nin çoğuna kin duyuyorlar. Çünkü sahabe Mecusileri hüsrana uğrattı kisranın sarayları ve köşkleri beldeleri sahabeye kaldı. Mecusiler bu kinlerinden dolayı sahabeye düşmanlığını devam ettirmektedir. Bu Rafizilerin mollaları kendi ağızlarıyla bu kinin bitmeyeceğini kendileri söylüyorlar. Bu Rafiziler Allah azze ve celle’yi ne rububiyetinde ne uluhiyetinde nede isim ve sıfat tevhidinde birlememişlerdir. Rafiziler Mecusiliğini bırakmamışlardır. Akideleri büyük şirk ve büyük küfürdür. Bunlar Müslüman olsaydı Ebu Bekir, Ömer ve Osman radıyallahu anhuma’ya ve diğer sahabelere küfür edip kafir demezlerdi. Aişe radıyallahu anhuma annemize çirkin iftarada bulunmazlardı. Allah azze ve celle onu kitabında Aişe radıyallahu anhuma annemizin iffetli olduğuna dair inen ayetleri inkar etmezlerdi. Kitabın hükmünü inkar etmezlerdi.
Bu Rafizi Mecusiler isimlerini vereceğimiz sahabelerin hiçbirini sevmezler. Çünkü bu sahabaler, önder komutanlar ve sahabenin önde gelenleri İranın ve Mecusilerin asırlar süren saltanatına son verdiler. Bu sahabenin isimleri şunlardır:
Said bin Ebi Vakkas, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Muaz bin Cebel, Halid bin Velid, Amr bin Âs, Musenne bin Hârise, Yezid bin Suyfan, Ubade bin Sabid, Zubeyr bin Avam, Ebu Ebeyde bin Es-Sakafi, Amr bin Ka’ka, Ala bin Hadrami,Şurahbil B.Hasene, Numan b.Mukarrin El Müezzini, Rib’b Amr, Ukbe B. Amr Suleyh bin Kays El-Ensâri, Cerir bin Abdullah El-Beceli, Hakem bin Mesud, Abdullah bin Mersed Es-Sekafi, Enes bin Hilal, Mesud bin Harise, Kurt bin Cuma. Allah Tebareke ve Teala bu sahabelerden ve diğer sahabelerden razı olsun.

Mecusilere darbeyi vuran sahabeler;
Ömer radıyallahu anh’a halifeydi, emirleri veren oydu. Bütün savaşları o idare ederdi.
Darbeyi vuran komutanların en önemlisi Büveyt savaşında Musenne B. Harise radıyallahu anh’adır. 100.000 mecusiyi savaşta öldürdü.
İkinci darbeyi vuran Kadisiye savaşında Said Bin Ebi Vakkas radıyallahu anh’dır. Mecusilerin hem Komutanları Rüstemi hemde 120.000 mecusiyi Fırat’ın sularına gömmüştür. Onun için bu Rafiziler bu sahabeleri sevmezler.

Bunu, askerlerinin savaş sırasında söyledikleri mısralarda da görmekteyiz. İşte A’vve eşeni şunları söylemişti:
A’ver için mahalle ve evler hüzünlerle doldu,
Abdulkays’tan sonra evler değişti,
O gün birlik halinde olmamız şunu gösterdi,
Nuhayle’de Mihran’ın ordusunun ölülerini gösterdi,
Müsenna üzerlerine sürdü atlarını,
Öldürdü İran’ın askerlerini,
Mihran ve askerleri alacakları ismi aldılar,
Müsenna kırıp geçirdi onları ve düzeltti saflarımızı,
Biz Irak’ta görmedik böyle bir komutanı,
Seyhan kabilesinden Müsenna gibisini,
Yalan yok Müsenna büyük bir komutan,
Savaşta, Leys’ten daha da kahraman,

Bu mısralar açık bir şekilde Müsenna’yı hem Halid b. Velid’den hem De Ebu Ubeyd’den daha üstün göstermektedir. A’ver, Benu Kays kabilesinden olup ne Şeyban ne de Bekr b. Vail kabilesiyle bir ilgisi yoktur. Hatta onun kavmi konusunda mutaassıp olduğu da söylenmiştir.
Müsenna gerçekten askeri dehası açısından çok tecrübeli bir komutandır. Bu konuda bütün asırları geride bırakmıştır. Müsenne bin Harise radıyallahu anh’a Irak bölgesinin genel komutanıydı. Sahabenin büyük komutanları gelmediği müddetçe Müsenna bin Harise o bölgenin genel komutanıydı. Sahabenin büyük komutanları geldiğinde hiç tereddüt etmeden komutayı devreden itaatkar bir sahabedir. Tarihçilere göre Halid bin Velid’den daha iyi bir komutandır. Pers devletine en büyük darbeyi vuran komutandır. Allah ondan ve diğer sahabelerden razı olsun.

Bu Rafizilere Müslümanların dikkat etmeleri lazım. Bunların sahtekarlıklarına aldanmamak lazım. Bu Mecusiler Müslümanların değil tatarların ve mecusilerin kardeşleridir. Hiçbir zamanda kafirlerle savaşmamışlardır.
Tahavî de Beyanu İ’tikadi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemaa ala Mezhebi Ebi Hanîfe ve Sâhibeyh isimli eserinde bunu şöyle ifade etmektedir: Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabını sever, onlardan herhangi birinin sevgisinde aşırıya kaçmayız. Onlardan herhangi birini de kendimize uzak görmeyiz. Onlara buğz edenlere ve onları kötülükle yâd edenlere biz de buğz ederiz. Onları sadece hayırla yâd ederiz. Onları sevmek; dindir, imandır, ihsandır. Onlara buğz etmek de küfürdür, nifaktır ve de azgınlıktır.” (Akidetu-t Tahaviyye)

Yine Tahavî, şöyle der: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabı ve her türlü kirden arınmış tertemiz eşleri ve zürriyeti hakkında güzel konuşan kimse, münafıklıktan uzak olur. (Akidettu-t Tahaviyye)
İmam Ebû Hanîfe de şöyle demiştir: “Ashabdan birinin, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem ile bir saat oturmaları, bizim birimizin ne kadar uzun olursa olsun, bir ömür boyu amel etmemizden daha hayırlıdır.” (el-Mekki Menakibu Ebi Hanife)
Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.
A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!