Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Şeyhulislâm İbn Teymiyye (Ölümü: Hicrî 728)

قال في “مجموع الفتاوى” (3/267): والإنسان متى حلّل الحرام المجمع عليه أو حرم الحرام المجمع عليه أو بدل الشرع المجمع عليه كان كافراً مرتداً باتفاق الفقهاء، وفي مثل هذا نزل قوله على أحد القولين : ﴿ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ ﴾ [المائدة:44] ؛ أي: المستحل للحكم بغير ما أنزل الله”.

İbn Teymiyye rahimehullah, Mecmû‘u’l-Fetâvâ’da (III/267) şunarı söylemektedir: “Bir kişi, üzerinde icma bulunan bir haramı helal, yine üzerinde icma olan bir helali de haram kabul ederse veya üzerinde icma olan şer‘î bir hükmü değiştirirse fukahanın ittifakıyla kâfir ve mürted olur. İki görüşten birine göre ‘Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir’ [Mâide/44]
âyeti böyle bir mesele hakkında nazil olmuştur. Burada kastedilen, Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi helal sayandır.”

Şeyhulislâm Ebû’l-Abbâs Ahmed İbn Teymiyye (vefâtı: 726 hicrî) şöyle demiştir:
1-“Her kim üzerinde icma edilen bir haramı helal saydığı, üzerinde icma edilen bir helali haram saydığı, veya üzerinde icma edilen bir şerri hükmü  değiştirdiği zaman ittifakla kafir olur. İki
görüşten birine göre şu buyruk bunun benzeri bir konuda nâzil olmuştur: “Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” Yani o, Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmeyi
istihlâl eden/helâl sayandır.»
Mecmûu Fetâvâ (3/267)
2- Şöyle ki: Kişi müslüman olur ve onda dînden çıkarmayan küfür bulunabilir. Bilakis küfrün altında
küfür vardır. Nitekim İbn Abbâs ve ashâbı: “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta
kendileridir.” buyruğu hakkında: Bu küfür dînden çıkarmayan küfürdür, (asıl) küfrün altında bir küfür,
(asıl) fıskın altında bir fısk ve (asıl) zulmün altında bir zulüm vardır.»
Mecmûu Fetâvâ (7/350)
3- Selef’in: “İnsanda îmân ve nifak (birlikte) bulunabilir” aynı şekilde “İnsanda îmân ve küfür (birlikte)bulunabilir” sözlerindeki küfür, dînden çıkaran küfür değildir. İbn Abbâs ve ashâbının Yüce Allah’ın:
“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” buyruğu hakkındaki sözlerinde
olduğu gibi… Bu âyet hakkında şöyle demişlerdir: Dînden çıkarmayan küfür ile kâfir oldular. Bu
konuda Ahmed b. Hanbel ve onun dışındaki sünnet imâmları da onlara tâbi olmuşlardır.»
Mecmûu Fetâvâ (7/312)
4- Şeyhulislâm Allah’ın indirdikleri ile hükmetmemeyi, hakkında had cezâsı bulunmayan ve keffâreti
de olmayan günahlar arasında zikrederek şöyle der: Hakkında had cezâsı ve keffâret bulunmayan
günahlara gelince; meselâ (şehvet ile) bir çocuğu öpenin, yabancı kadını öpenin ya da cimâ’
olmaksızın dokunup okşayanın, helâl olmayan kan ya da leş yinenin, insanlara zinâ dışında iftirâ
atanın, çok az da olsa koruma altında olmayan malı çalanın, Beytu’l-Mâl veya vakıfların malları ya da
yetîm malı üzerinde sorumlu olup da bu konuda hâinlik yaptıkları zaman emânete hıyânet edenin,
vekîl ya da ortak olup da hıyânet edenin, yiyecekler, elbise ve benzeri şeylerin satış muamelesinde
aldatma yapanın, terazi ve tartı ile oynayanın, yalancı şâhidlik yapanın, hükmünde rüşvet alanın veya
Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmedenin…. ve bunlardan başka çeşitli harâmlar işleyenlerin
(durumu budur.)
Mecmûu Fetâvâ (28/343)
5- Yüce Allah Nebî sallallahu aleyhi ve sellem için Kur’ân’da bir şerîat ve minhâc belirlemiş, ona
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmesini emretmiş, Allah’ın indirdiklerinin bir kısmında kâfirlerin kendisini
fitneye düşürmelerinden sakındırmış, bunun Allah’ın hükmü olduğunu ve ondan başkasına yönelenin
câhiliyye hükmüne yönelmiş olacağını haber vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Mâide, 44)
Şüphe yok ki Allah’ın, Rasûlüne indirdikleriyle hükmetmenin vâcibliğine i’tikâd etmeyen kâfirdir. Her
kim Allah’ın indirdiğine tâbi olmaksızın kendi görüşüyle adâlet olarak değerlendirdiği şeyle
hükmetmeyi istihlâl ederse (helâl görürse) kâfirdir. Şüphesiz ki her ümmete adâlet ile hükmetmesi
emrolunmuştur ve o dînde adâlet, büyüklerinin görüşünde olabilir.
Hatta İslâm’a müntesib olan pek çok kimse Allah subhânehu’nun indirmediği adetlerle meselâ gelenek
ve törelerle ya da içlerindeki aşiret büyüklerinin emri ile hükmetmekte; Kitâb ve Sünnet ile değil,
onlarla hükmetmeyi uygun görmektedirler. İşte küfür olan budur! Şüphesiz ki insanlardan bir çoğu
müslüman oldukları hâlde ancak aşîret büyüklerinin kendilerine emrettiği cârî âdetlerle
hükmetmektedirler. Eğer onlar Allah’ın indirdiğinden başkası ile hükmetmenin câiz olmadığını
bilmelerine rağmen ona iltizâm etmiyor tam aksine ona muhâlif olanla hükmetmeyi istihlâl ediyorlarsa
kâfirdirler. Yok böyle değilse -daha önce de geçtiği gibi- câhildirler.
Allah müslümanların tümüne her hangi bir şeyde ihtilâfa düştüklerinde onu Allah’a ve Rasûlü’ne
döndürmeyi emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin, Rasûle de itaat
edin, sizden olan yöneticilere de (itaat edin). Eğer bir hususta ayrılığa düşerseniz, eğer Allah’a ve
âhiret gününe îmân ediyorsanız onu Allah’a ve Rasûlü’ne götürün. Bu, hem daha hayırlı hem de
sonuç olarak daha güzeldir.” (Nisâ, 59)
Yine şöyle buyurur: “Hayır! Rabbine yemîn olsun ki aralarındaki ihtilâflarda seni hakem kılmadıkça ve
sonra da verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân
etmiş olmazlar.” (Nisâ, 65)
O hâlde her kim aralarındaki ihtilâfta Allah’ın ve Rasûlü’nün hüküm vermesine iltizâm etmezse
muhakkak ki Allah onun mü’min olmadığına dâir kendi zâtına yemîn etmiştir. Allah’ın ve Rasûlü’nün
hükmüne bâtınen ve zâhiren iltizâm eden ancak isyân edip hevâsına tâbi olana gelince, bunun
konumu diğer günahkarların konumuyla aynıdır.
Bu âyet, Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyen yöneticilerin tekfîr edilmesi hakkında Hâricîlerin öne
sürdüğü delîllerden biridir. Sonra da onlar, (yöneticilerin tekfîrine dâir) bu inançlarının Allah’ın hükmü
olduğu iddia etmişlerdir.
Minhâcu’s-Sunne (5/129-131)
6- Şeyhulislam Tatarların akîdelerini, Allah’ın hükmünden gayrisini istihlâl ve Allah’ın hükmünü tebdîl edişlerini beyân ederek şöyle der: Onlar İslâm dîni üzere olduklarını iddia ediyor sonra da o kâfirlerin
dînlerini müslümanların dînlerine üstün tutuyorlar. Allah’a ve Rasûlü’ne itaatden çok daha fazla bu
kâfirlere itaat ediyor, mü’minlerin dostluğundan çok daha fazla kâfirleri dostlar ediniyorlar. Aynı şekilde
onların vezîrleri ve bunlardan başka büyükleri İslâm dînini yahûdîlerin ve hıristiyanların dînleri ile bir
tutuyorlar. Bu dînleri, hepsi Allah’a götüren çeşitli yollar olarak görüyor ve onları, müslümanlara göre
dört mezhebin konumu gibi değerlendiriyorlar. Sonra da onlardan kimi yahûdîlerin dînini, kimi
hıristiyanların dînini kimi de müslümanların dînini seçip tercîh etmişlerdir ve bu (dînleri tesviye etme
şeklindeki) görüş onlar arasında oldukça yaygın ve galiptir. Hatta bu görüş, onların fakîhlerinde ve
âbidlerinde özellikle de ittihâdiyye ve fir’avniyyeden olan cehmîlerinde de vardır. Çünkü onlara felsefe
galip gelmiştir. Bu (dînleri tesviye şeklindeki) mezheb ise felsefecilerden pek çoğunun veya
çoğunluğunun mezhebidir. (Aralarındaki) Hıristiyanların da pek çoğu veya çoğunluğu ve yahûdilerin
de pek çoğu bu görüştedir. Hatta birisi onların âlimlerinin ve âbidlerinin seçkinleri çoğunlukla bu
mezheb üzeredir, dese uzak birşey değildir. Bu hususta gördüklerim ve işittiklerim buradasayamayacağım kadardır.Müslümanların dîninden zorunlu olarak bilindiği ve bütün müslümanların ittifâkıyla sâbit olduğu üzere her kim İslâm dîninden başkasına ittibâ etmeyi veya Muhammed sallalahu aleyhi ve sellem’in şerîatından başka bir şerîata tâbi olmayı tecvîz ederse kâfirdir. Onun küfrü, Kitâb’ın bir kısmına îmân
edip bir kısmını inkâr edenin küfrü gibidir.”
(Mecmûu Fetâvâ 28/523)

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!