Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Haricilerin ne denli aşırılığa düştüklerini göstermesi bakımından Abdullah b. Habbab b. Eret radiyallahu anh ile hamile hanımını şehit etmeleri hadisesini örnek olarak göstermek yeterlidir: Bir grup Haricî, Basra yakınlarında Abdullah b. Habbab b. Eret radıyallahu anh ve kafilesi ile karşılaşmışlardı. Hâricîler, Abdullah’a kim olduğunu sorduktan sonra, ona kendisini güvende hissetmesini ve sorularını doğru olarak cevaplamasını istediler.

 İlk olarak, Ebû Bekir radiyallahu anh ve Ömer radıyallahu anh hakkındaki görüşlerini sordular. Abdullah, onları hayırla andı. Osman radıyallahu anh ‘ı sorduklarında ise, onun başlangıçta da sonrasında da haklı olduğunu ifade etti.

Ali radıyallahu anh ile ilgili sorularına ise, “O, Allah’ı sizden çok iyi bilir ve sizden daha dindardır, görüşü de sizden daha isabetlidir.” cevabını verdi.Hâricîler, İbn Habbab’ın verdiği bu cevaplardan memnun olmadılar ve kızarak şöyle dediler: “Sen hevâya uyuyor ve kişileri işleri ile değil, adları ile tanıyorsun. Allah’a yemin ederiz ki, seni görülmedik bir şekilde öldüreceğiz.” Sonrasında Abdullah’ı ve hamile olan eşini katlettiler.

Haricîlerin bu ve benzeri aşırılıkları Ali radıyallahu anh ’ye ulaşınca olayı soruşturmak üzere Haris b. Mürrc’yi görevlendirdi. Hâris, oraya varır varmaz, Hâricîler tarafından sorgusuz sualsiz öldürüldü. Bunun üzerine, Ali radıyallah’ anh’ın yanındakiler dehşete kapılarak, Muâviye’nin üzerine gitmeden, öncelikle Hâricîlerin tehlike olmaktan çıkarılması gerektiğini söylediler.

Zira onlar, Şam’a gittiklerinde geride kalan ailelerine ve mallarına Hâricîlerin zarar vereceklerinden korkuyorlardı.Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını öldürecek kadar ileri giden Haricî zümreleri, bunu gaye edindikleri “iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak” prensibi adına yapmışlardı. Ancak bu prensibi yerine getirirken büyük bir fitne hareketinin içinde olduklarının da farkında bile değillerdi. Çünkü İslâm dünyasında tam bir terör havası estirmekte idiler. Bununla birlikte onlar, gayr-i Müslimlere ve özellikle ehl-i kitaba karşı çok şefkatli idiler.

Kaynaklarda geçen bir rivayete göre bir grup Haricî, bir Hıristiyan’dan hurma almak istemişti. Adam, “Alın sizin olsun” dedi. Onlar ise “Vallahi bunu parasız almayız.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hıristiyan adam-, “Bu ne garip şey, Abdullah b. Habbab gibi bir adamı öldürüyorsunuz, fakat bizim hurmamızı para vermeden almak istemiyorsunuz?” dedi.Yine Hâricîlerden bir grup, bir gün yolda giderken bir Müslümanı ve bir Hıristiyanı yakalamışlar, Müslümanı öldürüp, zimmet-i nebeviyeyi muhafaza düşüncesi ile Hıristiyana dokunmamışlardı. (İbn Hazm, el-Fasl, IV, 189) . Başka bir rivayette Abdullah b. Habbab’ radiyallahu anh ve hamile eşini şehit ettikleri sırada bir Haricî, ağaçtan düşen bir hurmayı ağzına almıştı. O, “bedelini vermediğin bu hurmayı nasıl yersin?” diye arkadaşları tarafından öldürülmüştü.(Taberi, Tarihu’l-Ümem, V, 82;). Bu nevi örnekler, Haricîlerin “iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak” prensibini nasıl uyguladıklarını göstermesi bakımından önemlidir. Doğrusu bunun izahını yapabilmek zordur. Bununla birlikte onların, Kur’an emirlerini İslam’ın ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ’in ortaya koyduğu bütünlük içinde değil de, sakat yaklaşımları sebebiyle aşırılığa düştükleri rahatlıkla söylenebilir.

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!