Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

“De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rabmı Aracağım…?(Enam/164)

Allah Teala şöyle buyuruyor: Ey Muhammed! Allah’a şirk ortak koşan müşriklere, yalnızca Allah’a ibadet etmek ve sadece Allah dayınıp güvenmek hakkında “Deki Allah her şeyin Rabbi iken”  beni Allah terbiye etmekte, korumakta muhafaza etmekte ve işlerimi düzenlemektedir. “ben ondan başka Rab mı aracağım? Yani Allah tan başka bir Rab mı arayacağım. Bilakis ben sadece Allah’a tevekkül eder sadece Allah’a tevbe edip yönelirim. Çünkü Allah her şeyin sahibi ve malikidir. Yaratan ve emretme yetkisi elinde olan sadece odur. Bundan önceki ayet ibadeti yalnızca hiçbir ortağı bulunmayan Allah’a has kılmayı içerirken bu ayet de tevekkül sadece Allah emrediyor. İbadet ve tevekkül kuran da çok defa birlikte anılınmışlardır. Mesela Allah azze ve celle kullarına şöyle demelerini tavsiye eder:  “Ancak sana ibadet eder ve yanlız istiane  senden yardım dileriz.” (Fatiha 4) Allah Teala başka ayetlerde şöyle buyurur: “Öyle ise O’na ibadet et ve Ona dayan!” (Hud 123)”De ki: biz O’na iman etmiş ve sırf O’na güvenip dayanmışızdır.”(Mulk 29) “O doğunun da batınında Rabbidir. O’ndan başka hak ilah mabud yoktur. Öyleyse yanlız Onu vekil edin.”(Muzzemmil 9)

Abbas b. Abdulmuttalib radiyallahu anh’dan rivayete göre o Raslullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlemiştir: “Rab olarak Allah’Teala dan din olarak İslam’a, Rasûl olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem den razı olan kimse imanın tadını almış olur.”(Müslim, İman,  Tirmizi, 2623; Sahih)

Dinin makamlarının yörüngesi bu iki hadis üzerine olduğu gibi sınırı da bunlardır. Bu iki hadis-i şerif Allah’ın rablığını ve uluhiyetini kabul ile, Resulünü kabulü ve ona boyun eğmeyi, dinini kabulü ve ona teslimi kapsar. Her kim bu dört özelliği kendinde biraraya getirirse, o gerçek bir dosttur. Bunlar dil ile ve iddia olarak kolay, ancak yine bunlar imtihanın hakikatinde en zor işlerdendir. Özellikle nefsin isteklerine ters olan şeyler geldiği zaman, ortaya çıkar.”

İbn Receb el-Hanbeli  rahimehullah “Camiul-Ulum ve’l-Hikem adlı eserinde bu hadisle ilgili olarak şunları söylemektedir:

“Allah’ı Rab olarak kabul edip razı olmak; hiçbir şeyi O’na ortak koşmadan sadece O’na ibadet etmeyi ve O’nun kullar için seçip takdir ettiği şeyleri kabul edip rıza göstermeyi de içine alır.

Din olarak İslam’ı seçip razı olmak ise; diğer bütün dinlere karşı üstün tutmaktır.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i  Rasul olarak seçip razı olmak ise, Allah a Teala’ın “hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın(onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa 4/65) buyurduğu gibi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in  Allah katından getirdiği her şeyi kabul etmeyi, onları gönül rahatlığı ve içtenlikle benimseyip teslim olmayı gerektirir.”(Hadislerle ilim ve Hikmet,1/119-20)

İbn kayyim rahimehullah der ki;   “Rab olarak Allah’tan razı olmak”ın tefsiri şöyledir: Kişinin Allah’tan başkasına ibadet etmekten hoşlanmamasıdır. İşte bu, ilah olarak Allah’tan razı olmaktır. Bu Allah’tan Rab olarak razı olmanın tamamlayıcısıdır. Her kim “Rab olarak Allah’tan razı olma”nın hakkını verirse, O’ndan başkasına ibadet etmekten kesinlikle hoşlanmaz. Çünkü Rablığın razı olmak, O’na ibadeti  de gerektirir. Tıpkı Rablığın birlemeyi bilmenin, ilahlığım birlemeyi bilmeyi gerektirmesi gibi.

İbn Kayyim rahimehullah der ki; “Rab olarak Allah’tan razı olmak: Allah’tan gayrısını idaresine sığındığı ve ihtiyaçlarını giderdiği bir Rab edinmemektir. Allah Teala buyurur: “De ki: O, herşeyin Rabbi iken ben Allah’tan başka bir rab mi arayacağım?” (Enam/164)

İbn Abbas radiyallahu anh’a  “Ayetteki rab, efendi ve ilah anlamınadır. Yani O herşeyin rabbi iken, ben O’ndan başka bir efendi ve ilah nasıl isterim?” der.

Surenin başında “De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tan başkasını mı dost edinecekmişim.” (Enam/14)  Yani gökleri ve yeri var eden Allah’tan başkasını mı, yardımcı, sığınak edinecekmişim demektir. Bu dost kelimesi, sevgi ve itaati da kapsaya”el- muvalat” mastarındandır.

Surenin ortasında Allah Teala şöyle buyurur: “O size o kitabı açıklanmış bir halde indirmişken Allah’tan başka bir hakem mi arayacakmışım?.” (En’am/114)Yani, Allah’tan başka benimle sizin aranızda hüküm verecek ve aramızda ihtilaf ettiğimiz konuda hakemliğine başvuracağımız bir hakem mi isterim? Bu hakemlerin efendisinin kitabıdır. Onun kitabından başkasının onu açıklanmış halde, beyan edici, kâfi ve şifa verici olarak indimıişken, başkasının hakemliğine nasıl gideriz?

Surenin başında “De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tan başkasını mı dost edinecekmişim.” (Enam/14)  Yani gökleri ve yeri var eden Allah’tan başkasını mı, yardımcı, sığınak edinecekmişim demektir. Bu dost kelimesi, sevgi ve itaati da kapsaya”el- muvalat” mastarındandır.”

Bu üç ayeti hakkı ile düşünürsen, görürsün ki bunlar, Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, Nebi olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’den razı olmanın tıpkısıdır. Ve hadisin onu tercüme ettiğini ve ondan türediğini görürsün.

İnsanlann bir çoğu Rab olarak Allah’tan razıdır. O’ndan başkasını rab olarak istemezler. Fakat yalnız dost ve yardımcı olarak O’ndan razı olmazlar,bilakis, kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarını sandıklarını onları sevmek bir padişahın özel adamlannı sevmek gibidir zannıyla- O’ndan başkasını dost olarak severler. Bu şirkin ta kendisidir. Aksine Tevhid, O’ndan başka dostlar edinmemektir.

İbn Kayyim rahimehulllah der ki;   “ Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki: “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, Rasul olarak Muhammed’den razı olan imanın tadını tatmıştır.” Ve yine buyurur: “Ezanı duyunca her kim Allah’ı Rab. İslam’ı din, Muhmmed’ i Resul  kabul ettim derse günahlan affolunur.”

Dinin makamlarının yörüngesi bu iki hadis üzerine olduğu gibi sınırı da bunlardır. Bu iki hadis-i şerif Allah’ın rablığını ve uluhiyetini kabul ile, Resulünü kabulü ve ona boyun eğmeyi, dinini kabulü ve ona teslimi kapsar. Her kim bu dört özelliği kendinde biraraya getirirse, o gerçek bir dosttur. Bunlar dil ile ve iddia olarak kolay, ancak yine bunlar imtihanın hakikatinde en zor işlerdendir. Özellikle nefsin isteklerine ters olan şeyler geldiği zaman, ortaya çıkar.”

Uluhiyetine rıza, bir olan O’nun muhabbetine rızayı, O’ndan korkmayı, O’ndan ummayı, O’na dönmeyi, kendisini O’na vermeyi, irade ve sevgi kuvvetlerinin tümünün O’na çekilmesini kapsadığı gibi, razı olanın bütün kalbi ile sevgilisi için amel etmesini kapsar ki, bu da O’na ibadeti ve O’na karşı ihlası içerir. Rububiyeti kabul rıza ise; kulu için idaresinden razı olmayı kapsar. Kulun yalnız O’na tevekkül etmesini, O’ndan yardım istemesini, O’na güvenmesini ve O’na itimat etmesini ve kendine yaptığı herşeyden razı olmasını içerir.

İbn Kayyim rahimehulllah der ki;  “Birincisi, kendine emrolunan razı olmayı, İkincisi, kendisi için takdir olunana razı olmasını içerir. Rasul olarak Nebiden razı olmaya bir göz atalım: Ona tam manası ile boyun eğmeyi, mutlak olarak ona teslim olmayı kapsar. Öyle ki, o, kendi nefsinden bile kendisine daha sevimli olacak, hidayeti ancak onun kelimelerinden alacak, ancak onun hükmüne başvuracak, ondan başkasını hakem kılmayacak, ondan başkasının hükmüne asla razı olmayacaktır. Ne Rabbın isimlerinde, sıfat ve fiillerinde, ne de iman hakikatleri ve makamların zevkinde, ne açık ve gizli hükümlerden herhangi birinde. Bütün bunlarda ondan başkasının hükmüne razı olamaz. Ancak O’nun hükmüne razı olabilir. Eğer buna gücü yetmezse, O’ndan başkasını hakem yapması zorda kalanın karnını doyuracak şeyi ancak ölü eti ve kandan temin etmesi kabilindendir. Onun durumuna uyan en güzel örnek temizleyici olan suyu kullanması aciz olanın, ancak kendisi ile teyemmüm edebileceği topraktır.

Dininden razı olmak ise: Söylediği veya hüküm verdiği, emredip yasakladığı zaman, bütün kalbi ile razı olur. Hükmünden dolayı kalbinde hiçbir sıkıntı kalmaz. Ona tam manası ile teslim olur. Velev ki nefsinin arzusuna ve hevesine zıt veya taklit ettiği kimsenin ve şeyhinin ve zümresinin görüşlerine zıt olsa bile.

Yahya İbn Muaz rahimehullah’a sorarlar: “Kul ne zaman “rıza” makamına ulaşır?” O da:” Rabbinin kendine muamelesi konusunda kendinde dört ilke uygulayınca ve “Bana verirsen kabul ederim, vermezsen razı olurum, beni terkedersen sana ibadet ederim, beni çağırırsan icabet ederim deyince” diye cevap verir.”

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!