Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Allah Teala ses ile konuşmuştur Allah şöyle buyurmaktadır.

وَنَـٰدَیۡنَـٰهُ مِن جَانِبِ ٱلطُّورِ ٱلۡأَیۡمَنِ وَقَرَّبۡنَـٰهُ نَجِيًّا


“Ona Tûr’un sağ tarafından seslendik ve onu, fısıldaşan kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık.” (Meryem/52)

Nida sözlükte, çağırma, seslenme, bağırma demektir. “Biz ona Tur’un” yani dağın “sağ tarafından seslendik.” Musa o gördüğü ateşten biraz alıp getirmek amacıyla gittiği vakit, Musa’nın sağ tarafından demektir. Çünkü Musa dağda parlayan bir ateş görmüş ve ona doğru gitmiş, ateşin kendisine göre dağın (Tur’un) sağında vadi kıyısındaki batı tarafında olduğunu görmüştü. Allah Teala’da onunla konuşmuş, ona seslenmiş, onu kendisine yakınlaştırıp, onunla konuşmuş oldu.

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
“Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.“ (Kasas/30)

Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: “Oraya varınca o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından” yani batı tarafından onun sağına düşen dağın bitişiğindeki vadinin kenarından demektir. Nitekim Allah azze ve celle: “Biz Musa’ya o buyruğu vahy ettiğimizde sen batı tarafında değildin.” (Kasas/44) buyurmaktadır. İşte bu Musa’nın ateşe gitmek üzere kıble yönüne doğru ilerlediğini, dağın sağının da onun sağ tarafına düştüğünü göstermektedir. Ateşin ise vadinin bitişik tarafında dağın kıyısında yemyeşil bir ağaçta yanıp tutuştuğunu görmüştü. Bundan dolayı bu duruma hayret ederek kalakalmıştı. Rabbi kendisine “o mübarek yerdeki vadinin ağacın sağ kıyısından ” ona seslenmişti. Allah azze ve celle’nin: “Ey Musa, muhakkak ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım” buyruğuna gelince: Seninle konuşan, sana hitap eden âlemlerin Rabbi dilediğini yapan, kendisinden başka ilah, kendisinden başka Rabb olmayan, şanı yüce, mukaddes, zat ve sıfatlarında, söz ve fiillerinde yaratılmışlara benzemekten münezzeh, her türlü eksiklikten uzak olan âlemlerin Rabbidir. “Hani Rabbin Musa’ya şöyle seslenmişti.” (Şuarâ/10) (İbni Kesir)

“Musa’nın haberi geldi mi sana? Kutsal vâdi Tuvâ’da Rabbi ona şöyle seslenmişti:” (Nâziât/15,16)

Rabbimizin: “Musa’nın haberi geldi mi sana” Yani onun haberini duydun mu? “Hani Rabbi ona mukaddes” yani tertemiz edilmiş “Tuvâ vadisinde” bu da daha önce Taha suresinde geçtiği gibi sahih olan görüşe göre vadinin adıdır. “Şöyle seslenmişti” onunla seslenerek konuşmuştu.

Allah Teala’nın sözü?
Cehmiyye mütezile ve yavruları hadis inkarcıları derleki Allah kelimesi sözü yoktur Allah konuşmaz yanı Allah teala tenzih edim derken kendilerine bir put icat ettiler taptılar  ben bunların şirk küfürkerinden beriyim.

(وَتَمَّتۡ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدۡقࣰا وَعَدۡلࣰاۚ لَّا مُبَدِّلَ لِكَلِمَـٰتِهِۦۚ وَهُوَ ٱلسَّمِیعُ ٱلۡعَلِیمُ).
“Rabinin sözü doğruluk ve adalet  bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işiten bilendir.”(Enam 115)

(وَلَقَدۡ سَبَقَتۡ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا ٱلۡمُرۡسَلِینَ)

“Andolsun ki gönderilmiş kullarımıza şu sözümüz verilmiştir.”(Sâffât 171)

(إِنَّمَا قَوۡلُنَا لِشَیۡءٍ إِذَاۤ أَرَدۡنَـٰهُ أَن نَّقُولَ لَهُۥ كُن فَیَكُونُ)
“Bir şeyi dilediğimiz zaman sözümüz sadece ol dememizden ibarettir. O da derhal oluverir.”(Nahl 40)

(قُل لَّوۡ كَانَ ٱلۡبَحۡرُ مِدَادࣰا لِّكَلِمَـٰتِ رَبِّی لَنَفِدَ ٱلۡبَحۡرُ قَبۡلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَـٰتُ رَبِّی وَلَوۡ جِئۡنَا بِمِثۡلِهِۦ مَدَدࣰا)
“De ki: “Rabbimin sözleri için deniz(ler) mürekkep olsa, buna yardımcı olarak bir o kadar daha katsak Rabbimin sözleri tükenmeden o deniz(ler) tükenir.” (Kehf 109)

یُرِیدُونَ أَن یُبَدِّلُوا۟ كَلَـٰمَ ٱللَّهِۚ
Allah’ın sözünü değiştirmek isterler.”(Fetih 15)

Abdullah İbn  Mübarek Mamer den oda Katade den: “Ve İsa Onun Meryem’e İlka ettiği kelimesidir.” Nisa  171 Katade dedi ki o yani kelimesi onun kavlidir ki: ol der olur.”( Buhari Halku ef’ali’l-ibad 28)

وَقَالَ ابْنُ الْمُبَارَكِ: عَنْ عُمَرَ، عَنْ قَتَادَةَ: {وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وروح منه} قَالَ: هُوَ قَوْلُهُ: {كُنْ} فَكَانَ.

İmam Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah kendisinin “es-Sünne” eserinde babasının görüşünü şöyle aktarır:
“Allah ona rahmet etsin, babama Aziz ve Celil olan Allah, Musa ile konuştuğunda sesle konuşmadı diyen bir topluluk hakkında sordum. Babam şöyle cevap verdi : Hayır, Aziz ve Celil olan Rabbin sesle konuşmuştur. Biz bu hadisleri geldiği gibi rivayet ederiz.” Abdullah bin Ahmed, es-Sünne no 553.

ALLAH TEÂLÂ’ SES KONUŞMAZ DİYENLER REDDİYE

Buhari’den gelen bir rivayette; el-Hakem b. Aban dedi ki: bana İkrime, İbn Abbas radiyallahu anha’dan bildirdi. İbn Abbas dedi ki: “Allah azze ve celle bir iş yapmaya hüküm verip de konuştuğu zaman, yer ve gök sarsılır ve meleklerin tümü secdeye kapanırlar.” (Halku Ef’ali’l-İbad, 468 Sahih Eser )

İmam Buhari rahimehullah der ki; Ve Allah azze ve celle ise yakında olan nasıl işitiyorsa, aynı şekilde uzakta olanın da işitebileceği bir sesle nidâ eder, konuşur. Bu özellik Allah azze ve celle’den gayrısın da yoktur. Ve bu hususta Allah’ın sesinin yaratıkların seslerine benzemeyeceğine bir delil mevcuttur. Zira Allah’ın sesini yakın olanın duyabildiği gibi, aynı şekilde uzakta olan da duyabilmektedir ve melekler de O’nun sesinin heybetin’den bayılmaktadır. Halbuki melekler çağırınca, bayılmamaktadırlar. Ayrıca Allah Teala “Artık bile bile Allah’a denk edip ortak edinmeyin” (Bakara/22) buyurmuştur.” (Halku Ef’ali’l-İbad 461 462)

وَقَالَ الْحَكَمُ بْنُ أَبَانَ: حَدَّثَنِي عِكْرِمَةُ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما: إِذَا قَضَى اللَّهُ جَلَّ ذِكْرُهُ أَمْرًا تَكَلَّمَ، رَجَفَتِ الأَرْضُ وَالسَّمَاءُ وَالْجِبَالُ، وَخَرَّتِ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ سُجَّدًا.

وَأَنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يُنَادِي بِصَوْتٍ يَسْمَعُهُ مَنْ بَعُدَ كَمَا يَسْمَعُهُ مَنْ قَرُبَ، فَلَيْسَ هَذَا لِغَيْرِ اللهِ جَلَّ ذِكْرُهُ.

478- قَالَ أَبُو عَبْدِ اللهِ: وَفِي هَذَا دَلِيلٌ أَنَّ صَوْتَ اللهِ لَا يُشْبِهُ أَصْوَاتَ الْخَلْقِ، لأَنَّ صَوْتَ اللهِ يُسْمَعُ مِنْ بُعْدٍ كَمَا يُسْمَعُ مِنْ قُرْبِ، وَأَنَّ الْمَلَائِكَةَ يُصْعَقُونَ مِنْ صَوْتِهِ، فَإِذَا تَنَادَى الْمَلَائِكَةُ لَمْ يُصْعَقُوا. وَقَالَ عَزَّ وَجَلَّ: {فَلَا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَادًا}

Ebu Abdillah  el-Buhârî rahimehullah  dediki:Allah  azze ve celle  buyurdu : “Rabbimden sana indirileni tebliğ et “(Maide 67).Bunun tümü ona emrettiğindendir .Bu sebeple  “namazı kılınız “(Bakara 43) buyurdu . Namaz ise tümüyle Allah’a taâttır . Kur’an kıraati ise namaz cümlesindendir. Namaz ise Allah’a taâttır. Namazı  emir Kur’an dır. Ve bu, mushaflarda yazılı , kalplerde mahfuz ve lisanlarda okunmaktadır. Kraat, hıfz ve kitabet bunlar yaratılmıştır. Buna karşılık okunan,  hıfz olunan ve yazılan  mahluk değildir. Bunun delili de insanların Allah yazmaları , bunu hıfzetmeleri ve Onunla dua etmeleridir. Burada dua, hıfz ve yazı insanlardan olup , hic şüphesiz yaradılmıştır. Sıfatı ile yaratıcı olan Allah ‘tır.”(Buhari Halku ef’ali’l-ibad 596)

قَالَ أَبُو عَبْدِ اللهِ: وَقَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: {بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ}، فَذَلِكَ كُلُّهُ مِمَّا أَمَرَ بِهِ، وَلذلكَ قَالَ: {أَقِيمُوا الصَّلَاةَ}، وَالصَّلَاةُ بِجُمْلَتِهَا طَاعَةُ اللهِ، وَقِرَاءَةُ الْقُرْآنِ مِنْ جُمْلَةِ الصَّلَاةِ، وَالصَّلَاةُ طَاعَةُ اللهِ، وَالأَمْرُ بِالصَّلَاةِ قُرْآنٌ، وَهُوَ مَكْتوبٌ فِي الْمَصَاحِفِ، مَحْفُوظٌ فِي الصُّدُورِ، مَقْرُوءٌ عَلَى اللِّسَانِ، وَالْقِرَاءَةُ وَالْحِفْظُ وَالْكِتَابَةُ مَخْلُوقٌ، وَمَا قُرِئَ وَحُفِظَ وَكُتِبَ لَيْسَ بِمَخْلُوقٍ. وَمِنَ الدَّلِيلِ عَلَيْهِ أَنَّ النَّاسَ يَكْتُبُونَ اللَّهَ وَيَحْفَظونَهُ وَيَدْعُونَهُ، فَالدُّعَاءُ وَالْحِفْظُ وَالْكِتَابَةُ مِنَ النَّاسِ مَخْلُوقٌ وَلَا شَكَّ فِيهِ، وَالْخَالِقُ اللَّهُ بِصِفَتِهِ.

İmam Taberi rahimehullah dedi ki bana İsmail el Tirmizi takdis etti dedi ki Abdullah Ahmed b Hanbel şöyle derken işittim: “Lafziye Cehmiyyendir. Allah
یَسۡمَعَ كَلَـٰمَ ٱللَّهِ
taki taki Allahın kalamını işitsin Tevbe 6 buyurmuştur. Kişi kimden işitecektir.” Taberi

İmam Berbehari rahimehullah Hanbeli( 328)der ki: “Tur gününde Musa b. İmrân ile konuşanın Allah teala olduğuna, Musa’nın Allah’tan kelamı başkasından değil ondan kulaklarına ulaşan bir ses ile işittiğine iman etmek gerekir. Kim bundan başka bir şey söylerse Allah Tealanyı inkar eden bir kâfirdir.”Şerhu s Sunne.

والإيمان بان الله تبوك و تعالى هولذي كلم موسى بن عمران يوم الطور وموسى يسمع من الله الكلام بصوت وقع في مسا معه منه لامن غيره فمن غير هذا فقد كفر با الله العظيم

İbn Ebu Asım rahimehullah der ki:
“Kuran Allahın kendisi vasıtasıyla konuştuğu kelamıdır, kendisine bu hususta hüccet ikame edilmiş olanlardan her kim Ona mahluktur derse Yüce Allahı inkar etmiştir kâfirdir. Kendisine hüccet ikame olunmadan bunu söyleyen kimseye ise bir şey lazım gelmez.” (İbn Ebi Asım, es-Sunne, 2/6
وَالْقُرْآنُ كَلَامُ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى تَكَلَّمَ اللَّهُ بِهِ لَيْسَ بِمَخْلُوقٍ، وَمَنْ قَالَ: مَخْلُوقٌ، مِمَّنْ قَامَتْ عَلَيْهِ الْحُجَّةُ فَكَافِرٌ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ، وَمَنْ قَالَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَقُومَ عَلَيْهِ الْحُجَّةُ فَلَا شَيْءَ عَلَيْهِ.

İmam Ebu Ca’fer et-Tahavi rahimehullah der ki; Muhakkak ki kur’an Allah’ın kelamıdır. Keyfiyetsiz ve söz olarak O’ndan sadir olmuştur. Allah onu Rasulune vahy olarak indirmiştir. Mü’minler de bu şekilde onu hak bilerek tasdik etmişlerdir. Onun hakikaten Allah’ın kelamı olduğuna kesinlikle inanmışlardır. O, yaratılmışların sözü gibi mahluk değildir. Her kim kur’an’ı işitir de onun insan kelamı olduğunu iddia ederse kafir olur. Allah teala böylesini kınamış, ayıplamış ve onu sekar (cehennem) ile tehdit etmiştir. Allah’u teala şöyle buyurmaktadır; “Ben onu sekar’a sokacağım.”(Müddessir 26) Allah’u teala; Bu insan sözünden başka bir şey değildir.”(Müddessir 25) diyen kimseleri sekar ile tehdit ettiğine göre; kesin olarak şunu bilmiş ve iman etmiş oluyoruz ki; O, insanları yaratanın sözüdür ve insanların sözüne benzemez.”

وَإِنَّ الْقُرْآنَ كَلَامُ اللَّهِ، مِنْهُ بَدَا بِلَا كَيْفِيَّةٍ قَوْلًا، وَأَنْزَلَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَحْيًا، وَصَدَّقَهُ الْمُؤْمِنُونَ عَلَى ذَلِكَ حَقًّا، وَأَيْقَنُوا أَنَّهُ كَلَامُ اللَّهِ تَعَالَى بِالْحَقِيقَةِ، لَيْسَ بِمَخْلُوقٍ كَكَلَامِ الْبَرِيَّةِ، فَمَنْ سَمِعَهُ فَزَعَمَ أَنَّهُ كَلَامُ الْبَشَرِ فَقَدْ كَفَرَ، وَقَدْ ذَمَّهُ اللَّهُ وَعَابَهُ، وَأَوْعَدَهُ بِسَقَرَ، حَيْثُ قَالَ تَعَالَى﴿سَأُصْلِيهِ سَقَرَ﴾[المدثر:26]، فَلَمَّا أَوْعَدَ اللَّهُ بِسَقَرَ لِمَنْ قَالَ ﴿إِنْ هَذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ﴾[المدثر:25]، عَلِمْنَا وَأَيْقَنَّا أَنَّهُ قَوْلُ خَالِقِ الْبَشَرِ، وَلَا يُشْبِهُ قَوْلَ الْبَشَرِ

ALLAH TEALANIN NİDA SIFATI

Adiyy b. Hatim Radiyallahu anh’dan rivayete göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle uyurdu: “Sizden her bir kimseyle kıyamet günü Rabbi mutlaka konuşacaktır ve arada tercüman da bulunmayacaktır. O kişi sağ yanına bakacak ancak göndermiş olduğu amelleri görecektir. Sonra sol yanına bakacak yine yapıp ettiği şeyleri görecek karşısına bakınca da Cehennemi görecektir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle devam etti: Her kim yarım hurmayla bile olsa yüzünü ateşten korumaya gücü yeterse bunu hemen yapsın.”(Tirmizi. 2415; Müsned. 18573; Sahih)

Bu hadis hasen sahihtir. Ebu’s Saib’ın aktardığına göre Veki” bir gün bu hadisi bize A’meş’den aktardı. Veki hadisi tamamlayınca şöyle dedi: Burada horasanlılardan her kim varsa bu hadisi Horasanda aktarmak suretiyle Allah’ın rızasını kazansın. Çünkü Cehmıyye mezhebi; Allah’ın kullarıyla konuşmasını inkar etmektedir.Ebu’s Saib’in ismi Selm b. Cenade b. Selm b. Halid b. Cabir b. Semure el Kufidir.”(Tirmizi)

“Yine Buhari ve Müslim’den gelen rivayette: Ebû Said el-Hudrî radiyallahu anha’nın nakline göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ‘Ya Adem’ diye nida eder. Adem de ‘Lebbeyk ve sa’deyk ya Rabbi’ emrine tekrar tekrar icabet ve emrini yerine getirmeye daima hazırım” der. Allah Adem’e bir ses ile Allah sana zürriyetinden cehenneme gidecek bir topluluğu çıkarmanı emrediyor!’ diye nida eder.”(Buhari, 7483; Müslim, Sahih)

“Yine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kişinin kendisi ile Rabbi arasında herhangi bir tercüman bulunmaksızın, aranızda Rabbinin kendisi ile konuşmayacağı hiçbir kimse yoktur.”

“Yüce Allah ey Âdem… diye buyuracak…” diye başlayan bu iki hadis-i şerif’te yüce Allah hakkında söz söylemek, nidâ’da bulunmak ve  Allah Te’ala’nın konuşması  sözkonusu edinmektedir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaatin bu husustaki mezhebini daha önceden açıklamış, onların şanı  Allah’ın bu fiilî sıfatlarına iman ettiklerini ve bu fiilî sıfatların O’nun meşîet ve hikmetine tabi olduğunu kabul ettiklerini belirtmiştik. Sözkonusu bu sıfatlar dedi, der, nidâ etti, nidâ eder, konuştu, konuşur… diye zikr edilmiştir. O’nun söz söylemesi, nidâsı ve konuşması harflerle ve seslerle olur. Bunları da nidâ ettiği, seslendiği ve kendisiyle konuştuğu kimseler duyarlar. Bu açıklamalar Allah’ın kelâmı kadim’dir, O’nun kelâmı harfsiz ve sessizdir, diyen Eş’arîlerin görüşlerini reddetmektedir.

İkinci hadis Allah Teala’nın bütün kulları ile aracısız olarak konuşacağını ortaya koymaktadır. Bu ise umumi bir konuşmadır, çünkü bu, hesaba çekmek için olacaktır. Böyle bir konuşma mü’mini, kâfiri, iyiyi, kötüyü kapsar.  Allah Teâla’nın:”Allah onlarla konuşmayacaktır.” (Bakara /174, Al-i İmran, 3/77) buyruğuna aykırı değildir. Çünkü burada olmayacağı belirtilen konuşma kendisiyle konuşulanı sevindirecek türden olan konuşmadır. Bu özel bir konuşma şeklidir. Bunun karşılığında ise şanı  Allah Teala’nın cennet ehline sevgi, rıza ve ihsanı ifade edecek şekilde konuşması yer almaktadır.”

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!