Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

“Muhakkak biz sana kitabı hak ile indirdik. O halde dini Allah’a, yalnız O’na halis kılarak ibdet et.”(Zümer/2)
“Uyanık olun! Halis olan din yalnız Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler: “Biz bunlara ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (derler) Muhakkak Allah ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında aralarında hüküm verecektir. Şüphe yok ki Allah yalan söyleyen, kafir olan hiçbir kimseye hidayet vermez.”( Zümer/3)

“Muhakkak biz sana kitabı hak ile indirdik. O halde Dini Allah’a, yalnız O’na halis kılarak ibadet et. ” Yani ortak koşmaksızın bir ve tek olarak Allah’a ibadet et, insanları da buna çağır. Onlara bir ve tek olarak yalnızca O’na ibadetin doğru olacağını, onun ortağının, benzerinin ve denginin de bulunmadığını onlara bildir. Bu sebeple Allah Teala: “Uyanık olun, halis olan din yalnız Allah’ındır. ” buyurmaktadır. Yani Allah, bir amel işleyenin amelini ancak bir ve tek ve ortak koşmaksızın kendisi için ihlâsla yaptığı ameli kabul eder.

Sonra Allah Teala putlara ibadet eden müşriklerin “biz bunlara ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” dediklerini haber vermektedir. Yani kendilerini bu putlara ibadet etmeye iten husus şudur: Onlar bu putları kendi kanaatlerince Allah’a yakınlaştırılmış bulunan meleklerin suret ve şekillerine benzettiler. İşte meleklere ibadet konumunda olmak üzere bu suretlere ibadet ettiler. Böylelikle onların Allah nezdinde kendilerine yardım, rızıklarının verilmesi, karşı karşıya kaldıkları çeşitli dünya sıkıntı ve zorlukları hususunda şefaat etmelerini sağlamak istediler. Ölümden sonra dirilişe gelince, zaten onu inkâr ediyor, kabul etmiyorlardı.

Katade, Süddi, Zeyd b. Eslem’den Malik ve İbn Zeyd: “Ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye” buyruğunu bize şefaat etsinler ve bizim onun yanındaki konumumuzu ona daha yaklaştırsınlar diye (ibadet ediyoruz), diyerek açıklamışlardır. Bundan dolayı onlar cahiliye dönemlerinde haccettikleri vakit telbiye getirirlerken: “Lebbeyk, senin bir şerikin yoktur. Ancak sana ait olan bir ortağın vardır. Sen ona da, onun sahip olduklarına da maliksin.” derlerdi. İşte müşriklerin geçmişte de sonraki zamanlarda da dayandıkları şüphe budur. Hâlbuki bütün Rasuller -Allah’ın salât ve selamı hepsine olsun- bu şüpheyi red ve yasaklamak üzere bir tek olarak ve ortak koşmaksızın sadece Allah’a ibadete davet etmek üzere gelmişlerdi. Onlara bunun müşriklerin kendiliklerinden uydurdukları bir şey olduğunu, Allah’ın buna asla izin vermediğini, kesinlikle buna razı olmadığını aksine bundan nefret ettiğini, bunu yasakladığını bildirmişlerdi: “Andolsun ki biz her ümmet arasında Allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının, diye bir rasulgöndermişizdir.” (Nahl, 36); “Senden önce gönderdiğimiz her bir rasule mutlaka şunu vahyederdik: Benden başka hak ilâh yoktur. O halde yalnız bana ibadet edin. ” (Enbiya, 25)

Allah, ayrıca göklerde bulunan mukarreb melekler de, diğerleri de hepsinin Allah’a itaatle boyun eğdiklerini, kendisinin razı olacağı kimselere izni ile şefaat edebileceklerini, meleklerin, krallar yanında onlardan izin almadan kralların sevdiği olsun olmasın istedikleri kimselere şefaat edebilen prensler gibi olmadıklarını bize bildirmektedir. “Artık Allah hakkında örnekler bulmaya kalkışmayın. ” (Nahl, 74) Yüce Allah böyle bir halden alabildiğine yüksektir, yücedir, büyüktür.

İbn Kesir

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!