Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

HARİCİ FİKİRLERİN TEHLİKESİ

الحمدالله رب العالمين و الصلاةو السلام على اشرف الانبياء والمرسلين اما بعد

Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;

“Havaric”, “harice” kelimesinin çoğuludur. Kelime taife ve zümre anlamına gelmektedir. Bunlar bid’atçi bir topluluk olup, dinden çıktıkları ve müslümanların hayırlılarına karşı geldikleri için bu ismi almışlardır.

Ali radıyallahu anh döneminde ortaya çıkan itikadi mezheptir. Mezhebe Haricilik adının verilmesi konusunda çok çeşitli yorumlar yapılır. Mezhepler tarihçilerince en çok kabul gören yoruma göre, mezhep üyeleri, ümmetin başındaki hak imam olan Ali radıyallahu anh’a karşı çıkarak itaatten ayrıldıkları için Havaric (Hariciler) olarak anılmış, mezheblerine de Haricilik adı verilmiştir. Kendi ifadelerine göre ise, Allah yolunda huruc etmelerinden dolayı hariciler adını almışlardır.

“Hariciler başka adlar ve lakablarla da anılmış, tanınmışlardır. Söz gelimi Ali radıyallahu anh’ın ordusundan ayrıldıklarında ilk toplandıkları yer olan Harura’nın adına izafetle Haruriler (Haruriyye), Allah’tan başka kimsenin hüküm verme yetkisine sahip olmadığı gerekçesiyle hakem olayına karşı çıktıkları için el-Muhakkime adıyla anılmışlardır. Kendilerinin en çok hoşlanarak kullandıkları isim ise şurat’tır. Satın alıcı anlamındaki şari’nin çoğulu olan şurat’ı kendini Allah’a verenler, satanlar anlamında kullanıyorlardı. Hariciler iman sorununa yanlış bir usulle yaklaşarak bu konuda kimlerin kafir olduğunu tartıştılar. Hakem olayında hakemlik yapanları ve taraflarını kafir ilan ettiler. Cemel Vak’ası’na karışanları ve taraftarlarını lanetlediler. Adaletsiz hükümdara karşı isyanı bütün mü’minlere farz kabul ettiler. Büyük günahlar işleyen (mürtekibü’l-kebair) herkesi kafir ilan ettiler.” (El-Bağdadi, el-Fark beyne’l-Firak)

Hariciler, Ali radıyallhu anh ile Şam valisi Muaviye radıyallahu anh arasında yapılan Sıffın savaşında, sorunun çözümü için tarafların birer hakem atamaları üzerine ortaya çıktılar. Onlara göre Allah’tan başka kimsenin herhangi bir konuda hüküm verme yetkisi yoktur, (la hükme illa lillah). Böyle bir yetkiyi kabul edenler kafir olurlar. Sorunu hakemler aracılığı ile çözüme gittiği için Ali radıyallahu anh’da kafir olmuştur. Kafir olduğuna inandıkları Ali radıyallahu anh’dan ayrılmanın farz olduğu düşüncesiyle Hariciler, gizlice ordudan ayrılarak Harura’da toplandılar.

Asrımızın haricilerininde Ali radıyallahu anh döneminde yaşayanlardan farkları yoktur. İlim ehli herhangi bir fetva verdiğinde veyahut fetvasında hata ettiğinde, asrımızın haricileri kıt akıllı oldukları için ve ilim ehlinden ilim tahsil etmedikleri için hariciler gibi bunlar da ilim ehlinin fetvalarına karşı çıkıp onları tekfir edip onları kafirlik, müşrik ve zındıklıkla suçlarlar.

Haricilik hareketi, kurra diye bilinen son derece dindar ve bilgili bir kesimin öncülük ettiği bir düşünceyi temsil etmektedir. Haricilik hareketinde, çeşitli Arap kabileleri arasında eskiden beri süregelen kavmiyet psikolojisi ile babadan oğula geçen savaş ruhu da önemli ölçüde kendisini göstermektedir. Ali radıyallahu anh’dan ayrılarak önce Harura’da, daha sonra Nehrevan’da toplanan ve Abdullah b. Vehb er-Rasibi el-Ezdi’yi kendilerine halife seçen Hariciler, kısa zamanda tam bir terör havası estirmeye başladılar. Görüşlerine katılmayan, önderlerini halife olarak tanımayan, Ali ve Osman’ı kafir ilan edip lanetlemeyen her müslümanı kafir sayıyor, acımasızca öldürüyorlardı.

Asrımızın haricileride onların görüşlerine katılmayan herkesi tekfir ederler. Şu andaki hariciler kendi tekfir ettiği şahısları başka müslümanlar tekfir etmese muhakkak o tekfir etmeyen müslümanlarıda hariciler tekfir ederler.

Başlangıçta sayıları on iki bin kadardı. Ali radıyallahu anh’ın çeşitli girişimleri sonucunda büyük bir bölümü isyandan vazgeçerek Ali radıyallahu anh’ın saflarına katılmış, geride yalnız dört bin kişi kalmıştı.

Haricilerin büyük çoğunluğunu bedevi çöl Arapları oluşturuyordu. Yaşama şartları ve biçimleri, çoğu yoksul olan bu insanları sertliğe, şiddete ve kabalığa sürüklemişti. Taşkın bir ruha, atılgan bir mizaca sahiptiler, islama samimiyetle inanmışlardı, ancak ufukları dar, düşünceleri yüzeyseldi. Onlar için hareket her zaman bilgiden önce geliyordu. Bu nedenle inançlarındaki samimiyet onları bağnazlığa, katılığa, hoşgörüsüzlüğe götürmüştü. Kendilerini bilgi değil, bir din haline getirdikleri slogan ve heyecanları yönlendiriyor, muhalif olma düşüncesi gerçeğe ulaşmalarını engelliyordu. Kur’an’ı çok okuyor, zahir anlamına sarılıyor, kendi anladıklarının dışında başka bir anlam tanımıyorlardı. Kendilerinin haklılık ve doğruluğundan öylesine emindiler ki, her an ölmeye, kendilerini feda etmeye hazırdılar. Hiçbir önemli neden olmadan tehlikelere atılmaktan sakınmıyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen bütün iman edenleri kafir sayıyor, öldürülmeleri gerektiğine inanıyor ve bu yolda son derece acımasız davranıyorlardı.

Bunlara göre zalim devlet başkanına karşı isyanı farz kabul etmek gerekir, ayrıca devlet başkanının Kureyş’ten olması gerekli değildir. Hür seçimle işbaşına gelmesi şartıyla herkes imam olabilir. Hatta zulme saptığında görevden alınması daha kolay olacağı için imamın Kureyş’ten olmaması daha iyidir. Seçimle başa geçirilen kişi doğru yoldan saparsa görevden alınması, hatta öldürülmesi farz olur.

Şuan asrımızın haricileride ayetleri ve hadisleri kendi anladıkları açıklamanın dışında herhangi bir ilim ehlinin görüşünü ve beyanını kabul etmiyorlar. Ve kendi görüşlerini kabul etmeyen herkesi reddedip şirk ve küfürle itham ediyorlar. Hatta zalim ve fasık devlet başkanlarını indirmeyi farz görüyorlar. Bu şahıslarda ilim ehline itaat etmediği gibi zalim ve fasıkda olsa idarecilere itaat etmezler. Ehli sünnetin görüşü ise; sultan ister fasık olsun isterse zalim olsun kendisine itaat edilmesi farzdır. Bu konuda ilim ehli arasında da icma vardır. Aksini savunanda sapık bir bidatçidir.

Ebu Raşid Nafi b. el-Ezrak’ı imam tanıyan, Haricilerin oluşturduğu bir koldur. Ezarika’nın görüşleri şöyle özetlenebilir: Ali radıyallahu anh ve Osman radıyallahu anh, Aişe radıyallahu anha,Talha radıyallahu anh, Zübeyr radıyallahu anh, Abdullah bin Abbas radıyallahu anhuma ve bunlarla birlikte hareket edenlerin tümü kafirdir ve cehenemde ebedi kalacaklardır. Savaşlarda kendilerine katılmayarak bir kenarda oturmayı seçenler de kafirdir. Hem bunlar, hem de kadın ve çocuklarının öldürülmesi mubahtır. İmamın emrine itaat, emri ister haklı, ister haksız olsun, farzdır, imamın emrine karşı gelen kafir olur ve öldürülmesi gerekir. (Taberi,Tarih)

Asrımızın haricileri, yaptıkları eylemleri desteklemeyenleri hem tekfir ederler hem de münafıklıkla suçlarlar. Ve aynen eski hariciler gibi müslümanları yakaladıklarında herhangi bir hukuk tanımadan, herhangi meşru olan bir mahkemeye çıkarmadan hevalarına göre bıçakları köreleyerek müslümanları keserler.

Ali radıyallahu anh Şamlılarla çarpışmak maksadıyla Iraklılarla birlikte yola çıktı. Muaviye radıyallahu anh’da Şamlılarla birlikte onunla çarpışmak üzere yola çıktı. İki ordu Sıffın denilen yerde karşılaştı. Aralarındaki savaş aylarca sürdü. Şamlılar tam yenilmek üzere iken Mushafları mızrakların ucuna takıp, “Sizi Allah’ın kitabına davet ediyoruz” diye seslendiler. Bu, Muaviye radıyallahu anh’ın saflarında bulunan Amr b. el-As radıyallahu anh’ın işareti üzerine yapıldı. Ali radıyallahu anh’ın saflarında bulunan birçok kimse ve özellikle Kurra, dini hassasiyetlerinden dolayı çarpışmayı bıraktılar ve hareketlerine gerekçe olarak “Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmez misin ki, aralarında hükmetmesi için Allah’ın kitabına çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir grup cayarak geri dönüyor.” (Ali İmran/23) (Fethu’l-Bari)

Hariciler Harura denilen bir yere konakladılar. Bundan dolayı onlara Haruriler denildi. Onların liderleri Abdullah b. el-Kevva el-Yeşkuri ve Şebes et-Temimi idi. Ali radıyallahu anh Abdullah İbni Abbas radıyallahu anh ile onlara haber gönderdi ve kendileriyle tartıştı. Haricilerden büyük bir kısmı onunla birlikte geri döndü. Sonra yanlarına Ali radıyallahu anh gitti, ona itaat edip kendisiyle birlikte adı geçen iki reisleri Kufe’ye girdi. Akabinde Ali radıyallahu anh’ın hakemlik uygulamasından tövbe ettiği ve bu yüzden kendisiyle birlikte döndükleri söylenti yaydılar. Bu haber Ali radıyallahu anh’ın kulağına gidince bir konuşma yaptı ve buna tepki gösterdi. Hariciler mescid tarafından “Hüküm ancak Allah’ındır” diye seslendiler. Ali radıyallahu anh “söylenen söz doğru ancak bununla batıl bir amaç kastediliyor” dedi ve Haricilere hitaben “Sizin bizim üzerimizde üç hakkınız var, bunlar şunlardır: “Sizleri mescidlere girmekten alıkoyamayız. Fey gelirinizi engelleyemeyiz ve fesad çıkarmadığınız sürece sizinle çarpışmaya ilk başlayan biz olmayız.” Hariciler birer ikişer çıkarak el-Medain’de toplandılar. (Fethu’l-Bari)

Ali radıyalluhu anh, İbn Abbas radıyallahu anh’ı onlara gönderdi ve İbn Abbas onlarla tartıştı. Aralarında Abdullah b. el-Kevvâ’nın da bulunduğu dört bin kişi görüşlerinden döndü. Ali radıyallahu anh diğerlerine görüşlerinden dönmeleri için elçi gönderdi. Ancak onlar bunu kabul etmediler. Ali radıyallahu anh bunun üzerine onlara şu haberi gönderdi: Dökülmesi haram olan bir kanı dökmemek, yol kesmemek ve hiç kimseye zulüm etmemek şartı ile dilediğiniz yere gidebilirsiniz. Şayet bu fiilleri işlerseniz size savaş açarım. Abdullah b. Şeddad şöyle devam etti: “Vallahi onlar yol kesip, dökülmesi haram olan kanı akıtıncaya kadar Ali onlarla çarpışmadı.” (Fethu’l-Bari)

Ali radıyallahu anh İbn Abbas radıyallahu anh’ı elçi olarak haricilere göndermiştir. Onları hakka davet etmiştir. İbn Abbas radıyallahu anh onlara sormuştur: “Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından kimse var mı?” diye sormuştur. Hariciler yok demiştir. Haricilerin içinde Allah azze ve celle’nin kitabını Nebi sallallahu aleyhi ve sellem‘in sünnetini düzgün bir kavrayışla anlayacak kimse yoktu. Sapmalarının nedeni de buydu ve haricilerden büyük bir bölümü bu sözden sonra tövbe edip geri dönmüştü. Asrımızın haricilerinin içinde rabbani bir ilim ehli yoktur. Sapmalarının nedeni budur.

Ali radıyallahu anh onlara geri dönmeleri için elçi gönderdi. Ancak hakem uygulamasına razı olduğu için kafir olduğunu ikrar edip, bundan tövbe ettiğini belirtinceye kadar gelmeyeceklerini ısrarla vurguladılar. Sonra onlara bir elçi daha gönderdi. Hariciler onun elçisini öldürmek istediler. Bundan sonra kendileri gibi inanmayan kimsenin kafir olduğu, kanının, malının ve ailesinin dokunulmazlığı olmadığı noktasında görüş birliğine vardılar. Bunun ardından işi eyleme döktüler ve insanları kırıp geçirdiler. Karşılaştıkları müslümanları katlettiler. Sahabeden Abdullah b. Habbab b. el-Eret radıyallahu anh ile karşılaştılar. Abdullah, Ali radıyallahu anh’ın o bölgelerdeki valisi idi. Beraberinde hamile olan cariyesi bulunuyordu. Hariciler cariyeyi önce imtihan ettiler, cariyenin karnını deşerek çocuğunu öldürdüler. Ali radıyallahu anh bu durumu haber alınca Şam’a gitmek için hazırlamış olduğu ordunun başında Haricilerin üzerine yürüdü. Nehrevan’da onlara saldırdı ve Haricilerden sadece on kişi kurtulabildi. Kendisiyle birlikte bulunanlardan ise ancak on kişi öldürüldü. (Fethu’l-Bari)

Hariciler o dönemde her Müslümanları yakaladıklarında imtihana çekiyorlardı. Her kim Osman, Ali ve Muaviye radıyallahu anhuma’yı ve taraftarlarını kafir saymıyorsa tekfir edip öldürüyorlardı. Hariciler öyle şerli yaratıklardı ki; kafirleri bırakıp müslümanları öldüyorlardı. Ali radıyallahu anh‘ın valisi Abdullah b. Habbab b. el-Eret’in cariyesini imtihan ediyorlar, cariye cevap veremediği için onu öldürüyorlar karnındaki bebeği çıkartıp onuda öldürmüşlerdir. Asrımızın haricileri ise karşılaştığı her müslümanı imtihan etmeden ve kendisini tekfir etmeden ayrılmazlar. Hatta ehli sünnet davetçilerini, ilim talebelerini, alimleri tekfir ederler. Tevhid davetini yapan ve dünyanın her tarafına daveti ulaşan iki büyük alimi, Abdulaziz bin Baz rahimehullah’ı, İbn Useymin rahimehullah’ı tekfir ederler. Bu hariciler şerli insanlardır. Allah azze ve celle bizleri haricilerin şerrinden muhafaza eylesin, onlara Rabbim hidayet eylesin. Allah azze ve celle’ye hamd Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e ve onlara güzelce tabii olanlara salat ve selam olsun.”

A. Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!