Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Tasavvuf ehli’nin şirk olan amellerine reddiye

Hamd ancak Allah içindir. O`na hamdeder O`ndan yardım ve mağfiret  diler ve O`na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. Allah kime hidayet etmişse onu kimse saptıramaz, kimi de saptırmışsa artık onu kimse hidayete iletemez. Sözün en güzeli Allah’ın kitabı, hidayetin en güzeli Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ‘in hidayeti, işlerin en kötüsü sonradan ortaya çıkanlardır. “Size vaat edilen mutlaka gelecektir. Siz bunu önleyemezsiniz.” Bundan sonra;

Sofilerin yaptığı tahrifatlar “Bu şahıslar zat ile tevessülü ve teberrükü caiz görerek, kelime oyunları ile tahrif yaparak buradan bu yolu açıp şirk olan fiilleri yapmaktadırlar. Zat ile tevessül ve teberrük büyük şirk değildir ve bunda icma vardır. Zatlarla tevessul tercih edilmeyen bir görüştür ve sahibini dinden çıkarmaz. Ama zat ile tevessülü bırakıp mukarrep bir melekten, mürsel bir Rasulden yahutta cinlerden yahutta salih zatlardan veya salih zannedilen zatlardan yardım dilemek, onlara sığınmak büyük şirktir ve tevessül ile alakası yoktur. Önceki ümmetlerin içine düştükleri büyük şirktir. Velevki bunlara ilah bile denmese. Allah azze ve celle’ye has olan vasıfları bu zatlara veriyorlar. Buda Allah azze ve celle ile bu zatları denk tutmaktır. Büyük şirkin aslı Allah’a has olan bir şeyi Allah’tan ğayrısına vermektir. İster ilah densin isterse denmesin onlar onu ilah edinip Allah ile denk tutmuşlardır. Aşağıda verilen ayetlere göre eski müşriklerin içine düştüğü şirk bu idi. Kurtubî şöyle demiştir: Şirk koşmanın anlamı, Allah’tan başkasını ilahlık konusunda ona denk tutmaktır. Bu sapık ve saptırıcı taife insanlara attığı şüphelerden biriside biz kabirlerden veya Rasullerden isterken onlara Mekke müşrikleri gibi ilah demiyoruz. Mekke müşrikleride herşeyin yaratacısının Allah olduğuna inanıyorlardı. Ama yaptıkları bu dua Mekke müşriklerinin yaptığının aynısıdır. Bu taife Rububiyet tevhidinde de şirktedir. Çünkü bu taife Allah azze ve celle’nin dışında başkalarının da kainatta tasarruf sahibi olduğuna inanıyor. Uluhiyet tevhidinde de şirkteler. Çünkü Allah azze ve celle’ye yapılacak yardım dilemeyi (istiane), sığınmayı (istiaze) ve dara düştüklerinde yardım dilemeyi (istiğase) başkasına da sarf ediyorlar. Dua da ibadettir. Allah azze ve celle’den başkasına dua edilmez. İsim ve sıfat tevhidinde de bunlar şirk içerisindedir. Çünkü Allah semi’dir işitendir. Bu taife mefta olsun, ğayb olsun kendisinden uzak olan şeyhlerinin kendilerini duyup işittiklerine inanmaktadırlar. Allah azze ve celle’nin bu sıfatını da bu sapık ve saptırıcı taife veliler ve veli sandıkları şeyhlerinede, Allah gibi işitir ve görür deyip inanmaktadırlar. Bu taife ölen bir nebi veya bir veli olsun bizatihi bizi işitirler, görürler ve yardıma yetişirler diyerek bu şekilde de inanıyorlar. Bu inanç büyük şirktir sahibini müşrik yapar ebedi cehenneme girmesine vesile olur.

Allah azze ve celle kitabında şöyle buyuruyor; “Artık bunu bilebile Allah’a şirk (denk) koşmayın.” (Bakara/22)

Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette; İbn Mes’ud radıyallâhu anh’dan şöyle rivayet edilmiştir: Ben “Ya Rasûlallah! En büyük günah hangisidir?” diye sordum. “Seni yaratmışken (ibadette) herhangi bir şeyi Allah’a denk edinmendir.” buyurdu. (Buhari, 4477; Müslim, 76; Sahih)

Allah’a Eş Koşmayın: “Artık siz de bildiğiniz halde Allah’a eşler koşmayınız” buyruğu bir yasak bildirmektedir. Ona denk, emsal ve benzer kimseler koşmayınız, demektir. Çoğul olan bu kelimenin tekili (ند) şeklindedir. Muhammed b. es-Semey-ka işte bu şekilde bu kelimeyi tekil olarak ( ندا ) şeklinde okumuştur. Şair der ki;  نحمدالله ولا ند له ءنده الخير وما شاء فعل   “Allah’a hamd ederiz ve onun dengi yoktur. Hayır onun elindedir ve O dilediğini yapar.” (Kurtubi)

“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk ilahlar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler.” (Bakara/165)

Buhari’den gelen bir rivayette; İbn Mes’ud radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini nakletmiştir: “Kim ibadette Allah’tan başka Ona denk yaptığı bir başkasını dua ile çağırıp durduğu halde ölürse cehenneme girer.” (Buhari, 4497; Sahih)

“Ve Allah’ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri bulunmayan  şeylere mi ibadet ediyorlar.” (Nahl/73)

“Allah için benzer göstermeyin. Çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” (Nahl/74)

“Sonra  kâfir  olanlar (başkalarını) Rab’lerine denk tutuyorlar.” (En’am/1)

“Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” (Şuara/97)

“Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile denk tutuyorduk.”(Şuara/98)

Büyük Şirk endâd, eş,  benzer, denk  ve emsal.  Şirkin aslı Allah’a has olan bir şeyi Allah’tan ğayrısını ona denk tutmaktır. Allah’a has olan herhangi bir şeyi başkasına sarfetmektir.

Büyük şirk koşanların Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ahirette şefaat edemeyeceği hadisle sabittir. Buhari’den geçen uzunca sahih bir hadiste gelen: Enes radıyallahu anh’ın nakline göre Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem dedi ki: “Bunun üzerine ben başımı secdeden kaldırır, Rabbimin bana öğreteceği sena ve hamd ile Rabbime sena ve hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Bana bir sınır tayin buyurur. Akabinde çıkar o sınır içindeki insanları cennete sokarım.” Katâde şöyle dedi: Ben Enes’ten işittim şöyle naklediyordu: “Akabinde ben çıkarım ve insanları ateşten çıkarır cennete sokarım. Nihayet ateşte Kur’an’ın hapsettiği (küfür ve şirk) yani kendilerine ebediyyen azap vacip olan kimselerden başkası kalmaz.” (Buhari, 7440; Muslim, İman 84; Sahih)

Allah Subhanehu ve Teala bizleri muhafaza etsin. Ayette Rabbimizin haber verdiği gibi şu duruma düşeriz: “Amel işlemiş fakat boşuna yorulmuşlardır. Onlar kızgın ateşe gireceklerdir.” (Ğaşiye/3-4)

A.Kadir Gören

İbn Useymin rahimehullah derki; İstiâne’nin delili Yüce Allah’ın: “Yalnız Sana ibâdet eder, yalnız Senden yardım dileriz.” (el-Fâtiha, 5) buyruğuyla hadîste yer alan: “Yardım: dileyeceğin vakit Allah’tan dile!” ifadesidir.

[Şerh] İstiâne; yardım istemektir. Bunun birkaç çeşidi vardır;

1-Allah’tan istiâne(yardım dilemek: Bu, kulun tam anlamıyla alçalıp küçülmesini, işini O’na havale etmesini Onun  yeterli olduğuna inanmasını içerir. Böyle istiâne, ancak  Allah azze ve celle ‘ye yöneltilir. Delili, Yüce Allah “Yalnız Sana ibâdet eder, yalnız Senden yardım dileriz buyruğudur. Yüce Allah, ma’mûl olan (اياك)’öne alarak  has kılma anlamını vurgulamıştır. Kur’ân-ı Kerim’in nazil olduğu dil olan Arap dili kaidelerine göre böyle ifade hasr ve ihtisas anlamına gelir. Buna göre bu türden bir istiânenin Yüce Allah’tan başkasına yöneltilmesi, dinden çıkartan bir şirktir.

2-Yaratılmışlardan güçlerinin yetebileceği  hususlarda yardım istemek: Bu da kendisi için yardım istenen durumuna göre değişir. Eğer kendisi için yardım istenen husus bir iyilik ise bu, hem yardım isteyen için caizdir hem de yardım eden için bu hususta yardımcı olması meşru olur,  çünkü Allah azze vecelle “İyilik ve takva üzere birbirinizle yardımlaşın.” (Maide 2) buyurmaktadır.

Eğer bu, bir günah üzere olursa yardım isteyen için de, yardım eden için de haram olur. Çünkü  Allah subhanehu “Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın (Mâide,2) buyurmaktadır.

Eğer mubah bir hususta olursa hem yardım isteyen hem de yardım eden için caizdir. Bazen yardım eden, başkasına iyilik yapma sevabı da alabilir. Dolayısıyla böyle bir kimsenin yardım etmesi, Allah azze ve celle’nin:

“İhsan edin, muhakkak Allah ihsan sahiplerini sever.”( Bakara.195) buyruğu dolayısıyla meşru bir iş olur.

3- Diri olan, orada hazır bulunan  ancak,  gücü yetmeyen bir yaratılmıştan yardım istemek: Böyle bir yardım isteme boş  bir iştir  ve hiçbir faydası yoktur. Ağır bir yükü taşımak  üzere güçsüs ve zayıf  birinden yardım istemek gibi…

4-Mutlak olarak ölülerden ya da hayatta bulunan kimselerden getirmeye güç yetiremeyecekleri ğaybi bir iş hakkında yardım istemek: Bu da şirktir, çünkü böyle bir şeyi ancak bu kimselerin kainatta gizli bir tasarruflarının bulunduğuna  inanan kişi yapar.

5-Allah azze ve celle’nin sevdiği birtakım amel ve halleri istemek: Böyle bir yardım isteme Yüce Allah’ın:”Sabır ve namaz ile yardım isteyin.” (Bakara.153) emri gereğince meşrudur.

Müellif rahimehullah, birinci tür yardım istemeye Allah’ın: “Yalnız Sana ibâdet eder, yalnız Senden yardım dileriz.” buyruğunu Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ” Yardım dileyeceğin vakit Allah’tan dile!”hadîsini göstermiştir.

İstiâze’nin delîli Yüce Allah’ın şu buyruklarıdır: “De ki: İstiâze ederim (Sığınırım) sabahın rabbine” (-Felâk,1) “De ki: Istiâze ederim (Sığınırım) insanların rabbine.” (Nâs.1)

[Şerh] İstiâze; sığınma talebinde bulunmak, hoşlanılmayan bir şeyden himaye edilmeyi istemektir. Buna göre istiâze bulunan kişi, sığındığı kimsenin himayesine girmiş ve ona güvenip dayanmış, ona bağlanmış demektir. İstiâze’nin sığınmanın birkaç çeşidi vardır:

1-Yüce Allah’a istiâzede bulunmak: Bu, O’na en ileri derecede muhtaç oluşu, O’na bağlanıp dayanmayı, O’nun yettiğine, hal-i hazırda  ve  gelecekte, küçük büyük, insan ya da insandan başka her şeye karşı tam anlamıyla himaye edeceğine inanmayı içerir. Bunun delili Yüce Allah’ın: “Deki: Sığınırım sabahın rabbine, yarattığı şeylerin şerrinden.”buyruğundan sûrenin (el-Felâk) sonuna kadar devam eden buyruklar ile yine Yüce Allah’ın: “De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların melikine, insanların ilâhına, vesvese veren o sinsi (şeytan)ın şerrinden” buyruğundan itibaren sûrenin (en-Nâs) sonuna kadar olan bölümlerdir.

2-Yüce Allah’ın kelâmı, azameti, izzeti ve buna benzer sıfatlarından herhangi biriyle istiâzede bulunmak: Bunun delîli  Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şu buyruklarıdır:

“Yarattıklarının şerrinden, Allah’ın tam ve eksiksiz kelimelerine sığınırım.'(Müslim.2708) “Altımdan bilinmedik bir şekilde yakalanıp helak edilmekten Senin azametine sığınırım.”(Ebu Davut.5074,Ahmet.4770) Acı(ıstırab) ile ilgili duasında da şöyle buyurmaktadır: “Hissettiklerimin ve korkup çekindiklerimin şerrinden Allah’ın izzeti ve kudretine sığınırım. (Müslim.2202)”Senin gazabından, rızana sığınırım.(Müslim.486)” Yüce Allah’ın:”De ki: O size üstünüzden… bir azab göndermeye elbette kadir olandır.” (En’âm.65) buyruğu nazil olunca Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin: “(Rabbim) yüzüne sığınırım.”(Buhari.7313) diye dua etmesi de tür istiâzenin delilleri arasındadır.

3- Ölülere ya da hazır olmayan ve sığınma talebini kulama gücüne sahip olmayan canlılara istiâze: Bu, şirktir. Allah azze ve celle’ın şu buyruğundaki istiâze/sığınma bu türdendir: “Bir gerçek de şu ki insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı. Böylece onların azgınlıklarını arttırırlardı.” (Cin/6)

4-İnsan, mekân ya da bunların dışındaki yaratılmışlardan kendilerine sığınılması mümkün olan şeylere istiâzede de bulunmak: Böyle bir istiâze/sığınma caizdir. Bunun delili, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in fitnelere dâir hadîsinde geçen şu ifadeleridir:”(O fitne) kendisine doğru yaklaşana yakınlaşır. Kim bir sığınak ya da bir barınak bulursa ona sığınsın.”(Buhârî, 7081.Müslim.2886) rivayet etmişlerdir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu sığınak ve barınağı şu ifadeleriyle açıklamıştır: “Kimin develeri varsa, gitsin develerine katılsın.”(Müslim.2887) Yine Müslim’in, Sahîh’inde Câbir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Mahzum oğullarından bir kadın hırsızlık yapmıştı. Kadını, Nebi sallallahu aleyh sellem’e getirdiler. Kadın, Ümmü Seleme’ye sığındı.”(Müslim,1689)Yine Müslim’in, Sahîh’inde, Ümmü Seleme radıyallahu anha’ dan gelen rivayete göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:”Bir kişi, Beytullah’a sığınacak ve onun üzerine bir ordu gönderilecek.”(Müslim.1689) Sığınan, eğer zalimin şerrinden sığınacak olursa böyle bir kimsenin mümkün olduğu kadar barındırılıp himaye  edilmesi gerekir. Eğer haram bir fiili işlemek ya da farz olan bir işten kaçmak için sığınma talebinde bulunursa böyle birisinin himaye edilmesi haram olur.

İstiğâse’nin delili Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Hani siz Rabbinizden istiğâse de bulunu-yordunuz da… duanızı kabul etmişti.” (Enfâl, 9)    [Şerh]

İstiğâse; şiddetli sıkıntı ve helâktan kurtulmak için imdat istemek demektir. İstiğâse birkaç kısımdır:

1-Allah azze ve celle’den istiğâse: Bu, amellerin en faziletlerinden ve en mükemmellerinden biridir. Rasullerin ve onlara tâbi olanların izledikleri yoldur. Bunun delili şeyh rahimehullah’ın da söz konusu ettiği:”Hani siz Rabbinizden istiğâsede bulunuyordunuz da: ‘muhakkak Ben birbiri ardınca bin melek ile yardım ediyorum.’diye duanızı kabul buyurmuştu.” (Enfâl,9) âyetidir. Bu husus Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in, müşriklerin bin kişi olduklarını gördüğü, ashabının ise üç yüz on küsur kişi olduğu Bedir gazvesinde olmuştu. Bunu görünce kendisi için hazırlanmış gölgeliğe girip Kıbleye dönük halde ellerini kaldırarak Yüce Allah’a şöyle dua etmişti : Allah’ım, bana olan vaadini gerçekleştir. Allah’ım, eğer müslüman topluluğu helak edecek olursan, yeryüzünde sana  ibâdet edilmez.”(Müslim 1763)Nebi’ sallallahu aleyhi ve sellem, ridâsı omuzlarının üzerinden düşünceye kadar ellerini yukarı doğru kaldırıp Rabbinden istiğâse etti. Ebû Bekir radıyallahu anh ridasını yerden kaldırıp omuzlarının üzerine koydu ve arkasında durup şunları söyledi: “Ey Allah’ın Rasulu! Rabbine bu kadar yalvarıp yakarman yeter. Şüphesiz ki O, sana verdiği vaadini gerçekleştirecektir.” Bunun üzerine Yüce Allah bu âyet-i kerîmeyi indirdi.

2-Ölülerden ya da hazır olmayan ve yardım talebini karşılama gücüne sahip olmayan canlılardan istiğâse: Bu şirktir. Çünkü bunu, ancak bu gibi kimselerin kâinatta gizli bir tasarruflarının bulunduğuna inanan ve böylelikle onlara Rubûbiyyetten bir pay ayıran kimseler yapar.

Allah azze ve celle  şöyle buyurmaktadır:

“(Şirk koştuklarınız mı hayırlı) Yoksa darda kalanın kendisine dua ettiğinde duasını kabul edip kötülüğü gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı (Allah mı hayırlı) Allah ile beraber bir ilâh mı!? Ne kadar az düşünüyorsnuz?” (Neml 62)

3-Hayatta olan, bilen ve yardım etmeye gücü yeten kimselerden istiğâse: Bu caizdir. Tıpkı bu gibi kimselerden yardım istemenin caiz olması gibi… Nitekim Yüce Allah Mûsa aleyhisselâm kıssasında şöyle buyurmaktadır:”Taraftarlarından olan kimse, düşmanından olan kimseye karşı ondan istiğâsede bulundu. Mûsâ da ona bir yumruk vurarak ölümüne sebep oldu.” (el-Kasas, 28/15)

4- Gizli bir kuvvete sahip olduğuna inanmaksızın hayatta olan, ancak gücü yetmeyen bir kimseden istiğâse: Meselâ suda boğulmak üzere olan bir kimsenin, felçli bir adamdan yardım istemesi gibi… Bu, boş bir iştir ve kendisinden imdat istediği kişi ile alay etmektir. Bundan dolayı böyle bir şey yasaktır. Bir diğer sebep de şudur: Suda boğulan kimsenin bu davranışı başkalarını aldatabilir. Bu davranış sebebiyle onlar, bu felçli kimsenin darda kalanları kurtaran gizli bir gücünün olduğu vehmine kapılabilirler.İbn

Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e,ehli beytine ,ailesine, ashabına ve  güzellikle ona tabi olanlara selam olsun. Üç Esas Şerhi/İbn-i Useymin

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!