Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, ehli beytine, ailesine, ashabına ve güzellikle ona tabi olanlara selam olsun.
Allah Azze ve Celle kitabında Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını övmüş ve onlardan razı olduğunu beyan etmiştir. Allah Azze ve Celle’nin haber verdiği bu durum hükmü değişmeyecek bir sözdür. Kevni olarak yazmıştır. Şer’i olarak vuku bulmuştur. Allah Azze ve Celle bunu Levhi Mahfuzda yazmıştır ve Kur’an-ı Kerim’de de bildirmiştir. Allah Teala’nın haber verdiği bu hususlar şer’i hükümler gibi değildir. Yani nesh olmazlar. Kıyamete kadar değişmezler. Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını kafir, münafık yahutta mürted sayanlar Allah Azze ve Celle’yi insanlara kıyas etmiştir. Çünkü insan gibi yaratılmış olan mahlukat söz verdiği zaman sözünden, vaat ettiği zaman vaadinden döner. Fakat Allah Azze ve Celle Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından (muhacir ve ensar) hepsinden razı olduğunu, hatta Mekke’nin fethinden sonra müslüman olanlardan da razı olduğunu ve cennetini vaat ettiğini kendi kitabı keriminde bize haber vermektedir. Her kim bunun üzerine bir söz söylerse Allah’ın kitabının hükmünü reddetmiştir ve Allah Azze ve Celle’nin ilim sıfatını inkar etmiştir. Kitabın hükmünü reddeden kafirdir. Bu da usulde bir kaidedir.
“Muhacirlerden, ensardan ilk öne geçenlerle, iyilikle onlara uyanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır, işte bu büyük kazançtır.” (Tevbe/100)
Allah Azze ve Celle muhacir ve ensarın ilk ve önde olanları ile onlara güzellikle tabi olan kimselerden razı olduğunu haber veriyor. Öyleyken onlara veya onlardan bazılarına buğzeden veya sövenlerin vay haline! Özellikle bu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den sonra sahabenin en hayırlısı ve en faziletlisine, yani sıddık ve en takvalısı halife Ebû Kuhafe oğlu Ebû Bekir radıyallâhu anh’a yapılırsa. Nitekim Rafızilerden rezil bir taife en faziletli sahabilere düşmanlık beslemekte, onlardan nefret etmekte ve sövmektedirler. Allah Subhanehu ve Teala bizi bu duruma düşmekten korusun. Bu, akıllarının ve kalplerinin ters çevrilmiş olduğunu göstermektedir. Allah Subhanehu ve Teala’nın kendilerinden razı olduğu bu kimselere sövenler acaba Kur’an’a imanın neresindeler?
Ehl-i Sünnet ise Allah Subhanehu ve Teala’nın razı olduklarından razı olur, Allah Azze ve Celle ve Rasulu sallallâhu aleyhi ve sellem’in kötülediklerini kötülerler. Allah’a dost olanlara dost, düşman olanlara düşman olurlar. Onlar bir şeyler türetmeyip öncekilere tabi olurlar. Kendi akıllarına göre hareket etmeyip öncekilerine uyarlar. O yüzden bunlar Allah Azze ve Celle’ye iman etmiş kurtuluşa ermiş taraftarlarıdırlar.
‘’And olsun ki, (Hudeybiye’de) ağacın altında sana biat ederlerken, Allah o mü’minlerden razı olmuştur. Onların kalplerindeki sadâkati bildi de, üzerlerine huzur ve sükûnet indirdi ve kendilerine yakın bir fetih ihsan etti.’’ (Fetih/18)
Allah Azze ve Celle, bu âyette, Hudeybiye’deki ağacın altında Rasulu’ne biat etmiş (söz verip yemin etmiş) olan mü’minlerden razı olduğunu haber veriyor. Daha önce onların sayıları, bin dört yüz kişi olarak zikredilmiştir. Altında biat etmiş oldukları ağaç ise, Hudeybiye arazisindeki bir muğaylan (veya akasya) ağacı idi.
“Onların kalplerindekini (sadakati, vefayı, dinleme ve itaat etmeyi) bildi de üzerlerine huzur ve sükûnet indirdi ve kendilerine yakın bir fetih ihsan etti.” Allah’ın onlara ihsan ettiği fetih, düşmanları ile kendi aralarında yapılan barış ve bu barış sayesinde meydana geldi.
Müslim ve Tirmizi’den gelen rivayette; Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olduğuna göre şöyle buyurmuştur: “Kırmızı devenin sahibi dışında ağacın altında biat eden hiç kimse cehenneme girmeyecektir.” (Tirmizi, 3863; Müslim, 1496; Sahih)
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Rıdvan ağacı altında biat edenlerin kırmızı devenin sahibi dışında hepsinin cennete gireceğini bildirmiştir. Rafiziler ayette geçtiği gibi ağacın altında biat edenlerin hepsinin mü’min olmadığı sadece bu hitabın orada biat eden mü’minlere olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddiaları batıl mesnedsiz hezeyandan başka bir şey değildir. Çünkü Nebi sallallahu aleyhi ve sellem yukardaki hadiste verdiğimiz gibi sahabenin hepsinin cennetlik olduğunu, ağacın altında biat edenlerin hepsinin cehenneme girmeyeceğini beyan etmiştir. Hayber’in, Mekke’nin, daha sonra da diğer yörelerin ve ülkelerin fethi gibi devamlı ve ard arda gelen hayırlar, dünyâ ve ahirette onlar için meydana gelen izzet, zafer ve yüceliktir.
“Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vadetmiştir. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(Hadîd/10)
Yani Allah Azze ve Celle fetihten önce infak edip savaşanlara da iyilik vaad etmiştir. Fetihten sonra infak edip savaşanlara da iyilik vaad etmiştir.
Rabbimiz başka bir ayette şöyle buyurur; “Tarafımızdan kendilerine güzel akıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar. Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi kalırlar.” (Enbiyâ/101-103)
Bu âyeti kerime de Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabının genelinin, ister fetihten önce iman edip infak etmiş olsun, isterse fetihten sonra iman edip infakta bulunmuş olsun tüm ashabın lehine Allah Tebâreke ve Teâlâ’nın tanıklığıdır.
Allah Tebâreke ve Teâlâ ganimetlerin harcanacağı yerlerle alakalı olarak şöyle buyurmaktadır:
“(Allah’ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah’tan bir lütuf ve rıza dileyen. Allah’ın dinine ve Rasulu’ne yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.” (Haşr/8)
Âyetteki “Allah’tan bir lütuf ve rıza dileyen” ifadesi kalp amellerle alakalıdır. Allah Tebâreke ve Teâlâ, ashabın böyle kalbi amele sahip bulunduklarını ispat etmektedir.
Bir başka âyette şöyle buyurmuştur: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr/9)
“Allah böylece onları çoğaltıp güçlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah, iman edip, salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük mükâfat vadetmiştir.” (Fetih/29)
“Zübeyr b. el-Avam radıyallahu anh’ın soyundan gelen Ebu Urve ez-Zübeyrî şunu rivayet etmektedir: Malik b. Enes’in yanında idik. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının değerini küçümseyen bir adamdan sözettiler. Malik: “Muhammed Allah’ın Rasuludur. Onunla birlikte olanlar… ekincilerin hoşuna giden bir ekin gibidir. Bununla kâfirleri öfkelendirmek için (bu misali verdi)” buyruğunu okudu. Sonra dedi ki: İnsanlar arasından kalbinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından birisine olsun bir kin bulunduğu halde sabahı eden bir kimseyi bu âyet çarpar. Bunu el-Hatib Ebu Bekr zikretmektedir. Derim ki: Gerçekten de Malik çok güzel söylemiş ve âyeti böyle tevil etmekte isabet etmiştir. Onlardan birisinin değerini küçük gören yahut yaptığı rivayette birilerine dil uzatan bir kimse, alemlerin Rabbi olan Allah’ın buyruğunu reddetmiş, müslümanların şeriatlerini iptal etmiş olur. Çünkü yüce Allah: “Muhammed Allah’ın Rasuludur. Onunla birlikte olanlar kâfirlere karşı sert ve katıdırlar” diye buyurmaktadır. Yine Allah Azze ve Celle: “Andolsun ki ağacın altında sana bey’at ederlerken, Allah müminlerden razı olmuştur.” (Fetih/18) (Kurtubi)
Buhari’den gelen rivayette; Enes radıyallâhu anh’dan rivayet edilmiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur: “İmanın alâmeti ensarı sevmektir, nifakın (münafıklığın) alâmeti ise ensara buğzetmektir” (Buhari/17)
“Ensar”, Allah Rasûlu’ne yardımcı olanlardır ki, bunlar Evs ve Hazreç kabi-
leleridir .Onların çocuklarına, antlaşmış olduğu kimselere ve azat ettiği kölelere
de bu isim verilir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ve beraberindekileri Medine’ye hicretten sonra barındırdıkları, onların hizmetlerini gördükleri, mallarını onlarla paylaştıkları, pek çok konuda onları kendilerine tercih ettikleri için bu yüksek dereceye diğer kabileler değil de yalnızca onlar nail olmuşlardır. Onların yaptığı bu işler, Arap olan ve olmayan bütün fırkaların onlara düşmanlık etmesini gerektiriyordu. Düşmanlık ise öfkeyi getirir. Ardından onlara özgü nitelikler başkalarının onları kıskanmasını gerektiriyordu. Kıskançlık da öfkeyi getirir. Bu sebeple onlara öfke duymayı yasaklayan uyarı gelmiş ve onları sevme konusunda teşvik söz konusu olmuştur. Öyle ki onların faziletlerinin büyüklüğüne, yaptıkları işin değerine işaret etmek için onlar hakkındaki sevgi ve nefret, imanın vs. nifakın göstergesi kabul edilmiştir. Gerçi bu manada onlara ortak olanlar, zikredilen faziletlere de ortak olurlar.
Müslim’den gelen bir rivayette; Ali radıyallahu anh hakkında Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi rivayet edilmiştir: “Seni ancak mümin olan sever, sana ancak münafık buğz eder”. (Müslim, Sahih) Bu, tek tek bütün sahabe hakkında geçerlidir. Çünkü aynı üstünlük onlarda da bulunmaktadır. Zira onlar en güzel şekilde savunmuşlardır.” (İbn Hacer) el-Müfhim adlı eserin sahibi şöyle demiştir: “Sahabe arasında gerçekleşen savaşlara gelince, şayet onlardan birinin diğerine buğz etmesi söz konusu olmuşsa bu buğz, hadiste kasdedilen şekilde değil, muhalefeti gerektiren haricî bir durum sebebiyledir. Bu yüzden sahabe, birbirinin münafık olduğuna hükmetmemiştir. Onların durumu, müctehidlerin hükümler karşısındaki durumu gibidir: Doğruyu bulana iki ecir, hatalı olana ise bir ecir vardır.
Müslim’den gelen bir diğer rivayette; Cabir radıyallahu anh’dan rivayete göre Nebi sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur: ”Ağaç altında biat edenlerden hiç kimse cehennem ateşine girmeyecektir.” (Müslim, 2496; Tirmizi, Ebu Davud, Sahih)
Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’dan, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ashabıma dil uzatmayın. Zira biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onların infak ettiği bir ölçek, hatta yarım ölçek altının değerine ulaşamaz.” (Buhari, 3673; Müslim)
Tirmizi’den gelen rivayette; Abdullah b. Muğaffel radıyallahu anh’ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim: “Ashabım hakkında Allah’tan korkun, Allah’tan. Benden sonra onları (atışlarınıza, saldırılarınıza) hedef edinmeyin. Çünkü onları seven, beni sevdiği için onları sever; onlara buğzeden de bana olan buğzundan dolayı onlara buğzeder. Onlara kim eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş demektir. Allah’a eziyet edeni de fazla zaman geçmeden Allah (azabıyla) yakalar.” (Tirmizi, 3862; Ahmed, Tirmizi hasen garip demiştir )
İbn Batta, sahîh bir isnad ile İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın şöyle dediğini kaydetmektedir: “Muhammed’in ashabına sövmeyiniz. Onlardan herhangi birinin Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile bir anlık birlikteliği sizden herhangi birinin kırk yıllık amelinden daha hayırlıdır.” (İmam Ahmed)
Buhari’den gelen rivayette; İbn Ebi Muleyke dedi ki: “Muaviye yanında İbn Abbas’ın bir mevlâsı (azatlısı) bulunduğu halde yatsı namazından sonra vitiri bir rekat olarak kıldı. Mevlası İbn Abbas’a gidince dedi ki: Ona ilişme! Çünkü o, Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e sahabelik yapmıştır.” (Buhari, 3764; Sahih)
Buhari’den gelen diğer bir rivayette; İbn Ebi Muleyke’den rivayete göre “İbn Abbas’a denildi ki: Müminlerin emiri Muaviye hakkında ne dersin? O vitiri ancak bir rekat olarak kıldı. İbn Abbas: O bir fakihtir, diye cevap verdi.” (Buhari, 3765)
Önder imamların görüşlerini verelim; İmam Ebu Hanife rahimehullah’ında Rabbine itaat ettiği ve Nebi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine boyun eğdiği için sahabe hakkında bu yolu izlemiştir. Zira o; bütün sahabileri sever, onların hepsi için “Allah razı olsun” der, onları kendisine dost bilir, hiçbirinden kendini uzak görmez ve onları sadece hayırla yâd ederdi. İmam Ebû Hanîfe’nin şu sözleri, bunun delilidir: “Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in sahabilerinin hepsini sadece hayırla anarız.” (Fıkh-ul Ekber)
“Biz, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabından hiçbirinden kendimizi uzak görmeyiz; birini sevip diğerini sevmemezlik etmeyiz.” (Fıkh-ul Ebsad)
İmami Tahavî rahimehullah da; Beyanu İ’tikadi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemaa ala Mezhebi Ebi Hanîfe ve Sâhibeyh isimli eserinde bunu şöyle ifade etmektedir: Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabını sever, onlardan herhangi birinin sevgisinde aşırıya kaçmayız. Onlardan herhangi birini de kendimize uzak görmeyiz. Onlara buğz edenlere ve onları kötülükle yâd edenlere biz de buğz ederiz. Onları sadece hayırla yâd ederiz. Onları sevmek; dindir, imandır, ihsandır. Onlara buğz etmek de küfürdür, nifaktır ve de azgınlıktır.” (Akidetu-t Tahaviyye)
Yine Tahavî, şöyle der: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabı ve her türlü kirden arınmış tertemiz eşleri ve zürriyeti hakkında güzel konuşan kimse, münafıklıktan uzak olur. (Akidetu-t Tahaviyye)
İmam Ebû Hanîfe de şöyle demiştir: “Ashabdan birinin, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem ile bir saat oturmaları, bizim birimizin ne kadar uzun olursa olsun, bir ömür boyu amel etmemizden daha hayırlıdır.” (el-Mekki Menakibu Ebi Hanife)
İmam Ahmed rahimehullah da; “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sahabelerinden birini küçük gören veya yaptığı bir şeyden dolayı onlardan birine buğzederek kötülüklerini dile dolayan, ashabın hepsini rahmetle anmadıkça ve kalbi onlar için selim olmadıkça bidatçi olur.” demiştir. (İmam Ahmed)
Buhari’den gelen rivayette; İmran b. Husayn radıyallâhu anh dedi ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ümmetimin hayırlıları benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra gelecekler, sonra onlardan sonra gelecekler. İmran dedi ki: Kendi çağdaşlarından sonra iki mi yoksa üç defamı böyle zikrettiğini bilemiyorum. Daha sonra da sizin ardınızdan şahitlik etmeleri istenmediği halde şahitlik edecek, emanete hainlik edecek, kendilerine güvenilmeyecek, adaklarda bulunup, adaklarını yerine getirmeyecek kimseler gelecektir. Aralarında şişmanlık da baş gösterecektir.” (Buhari, 3650; Sahih)
Buhari’den gelen başka bir rivayette; Abdullah radıyallâhu anh’dan rivayete göre Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanların en hayırlıları benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra onlardan sonra gelenler. Bundan sonra herhangi birileri yeminden önce şahitlik edecek, şahitliğinden önce yemin edecek kimseler gelecektir.” (Buhari, 3651; Sahih)
Abdullah b. Mes’ûd radıyallahu anh’a şöyle demiştir: “Allah kulların kalplerine baktı. Muhammed’in kalbini kulların kalpleri içinde en hayırlı kalp olduğunu gördü. Onu kendisi için seçti. Risaleti ile onu Rasul olarak gönderdi. Ardından Muhammed’in kalbinden sonra kulların kalbine baktı. Ashabının kalplerinin kullar içindeki en hayırlı kalpler olduğunu gördü. Onları Rasul’un yardımcıları kıldı.” (Ahmed, Musned)
“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar kafirlere karşı çetin, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları rukua varırken, secde ederken görürsün. Onlar Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar, filizini yarıp çıkarmış, onu güçlendirmiş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerine dikilmiş, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Allah böylece onları çoğaltıp güçlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah, onlardan iman edip, iyi işler yapanlara bağışlanma ve büyük bir mükafat vadetmiştir.” (Fetih/29)

“Onlarla kafirleri öfkelendirmek için” İmâm Mâlik rahimehullah kendisinden nakledilen rivayette şöyle demiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabına buğzden Rafizilerin kafir oldukları hükmünü bu ayette çıkarmıştır ve şöyle demiştir: Çünkü ashab onları öfkelendirip kızdırıyor. Ashaba kızıp öfkelenen kim ise bu ayetten dolayı kâfirdir.”(İbn Kesir)

İbn Kesir rahimehullah der ki: İlim ehlinin bazıları da bu hususta onan muvafakat etmişlerdir.

Bu âyette Allah Tebâreke ve Teâlâ, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabını toplu olarak övmektedir. Öyleyse ashâb hakkında asıl olan övgüdür. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’den sabit olduğuna göre şöyle buyurmuştur: ‘Ashabıma sövmeyin! Sizden biriniz şayet Uhud Dağı kadar altını infak etmiş olsa, onlardan birinin verdiği ne bir avuç sadakaya ne de yarısına erişebilir.” Bu sözler Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından ashabını övmek için söylenmiş sözlerdir. (İbn Kesir)
Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabına dil uzatmak kalplerinde tevhid inancı olmayanların hasletidir. Yahudi ve Hristiyanlar Rasullerinin havarilerini hiç kötülememişlerdir. Musa aleyhisselam’a iman eden ashabını Yahudiler hiçbir zaman kötülememişlerdir. İsa aleyhisselam’ın havarilerini Hristiyanlar kötülememiştir, devamlı övmüşlerdir. Ama Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem‘in ümmetine kendilerini nispet eden insanlar Allah Rasulu’nun sallallahu aleyhi ve sellem ashabını kafirlikle munafıklıkla itham etmişlerdir. Bu Allah Rasulu’nun ashabını kötüleyen insanlar Yahudi ve Hristiyanlardan daha şerlidir. Allah Azze ve Celle bunların şerrinden bu ümmeti muhafaza eylesin. Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ehli beytine, ailesine, ashabına ve güzellikle ona tabi olanlara selam olsun.
A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!