Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel


Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;
Vesile şüphesine reddiye. Meleklerden, Rasullerden, cinlerden, velilerden yardım istenebilir mi? Aşağıda verdiğimiz ayetlerden ve hadislerden anlaşıldığına göre Nuh aleyhisselam’dan başlayıp daha sonra gelen ümmetlerden, Yahudi, hıristiyan ve Mekke müşriklerinin şirke girmelerinin sebebinin cinlere yalvarmaları, onlara sığınmaları ve dara düştüklerinde de ondan yardım istemeleridir. Yahudiler Uzeyr aleyhisselam’a dua ettiklerinde ondan yardım dilemeleri, sığındıklarında ona sığınmaları, şiddetli sıkıntı anlarında helaktan kurtulmak için ondan yardım dilemeleriydi. Hristiyanlarda ise İsa aleyhisselam ve annesi Meryem aleyhisselam’a dua ettiklerinde ondan medet ve yardım dilemeleri, sığındıklarında ona sığınmaları, şiddetli sıkıntı anlarında helaktan kurtulmak için ondan yardım dilemeleriydi. Bu ümmetten de kim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e bir meleğe, cinlere, velilere ve veli sandıklarından medet ve yardım isterse yahutta sığınırsa, dara düştüğünde helaktan sığınmak için yalvarırsa büyük şirkle şirke girmiş olur. Ayetlerin hususiliği umumiliğine engel değildir çünkü diğer ümmetlerde şirk olan şey bu ümmettede şirktir. Sadece şerri uygulamalarda farklılık vardır.Tevhidde hiçbir farklılık yoktur. Kim tevhidde farklılık var derse şirk ehlidir çünkü Buhari ve Müslim’den gelen bir hadiste; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biz Nebiler topluluğu babaları bir, anaları ayrı kardeşleriz; dinimiz birdir.” buyurmuştur. (Buhari, 3443; Muslim, 3365) İşte Sırat-ı müstakim budur. O, Nebilerin getirdiği sadece hiçbir ortağı bulunmayan Allah’a ibadet etmektir. Bu sapık ve saptırıcı gruplar Nebi sallallahu aleyhi ve sellem adına uydurulmuş rivayetleri delil getirip Allah azze ve celle’nin kitabına Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih sünnetine muhalefet etmektedirler. Bu muhalefetleri şirke kadar gitmiştir.
“De ki: Allah’ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler” (İsra/56)
Abdullah İbn Mesud radıyallahu anh’a “Rablerine (hangisi daha yakın olacak diye) vesile ararlar, âyeti hakkında şöyle demiştir: Bazı insanlar bir takım cinlere ibadet ederlerdi. Sonra o cinler Müslüman oldu. Ama o insanlar eski dinlerine tutunmaya devam ettiler. (Buhari, 4714)

Âyette geçen “vesile’den maksat, ibadettir. Cinlere ibadet eden insanlar, bu ibadetlerini devam ettirdiler. Cinler Müslüman olduktan sonra bu durumdan hoşnut olmadılar. İşte o cinler, Rablerine yakın olmak için vesile arayan kimselerdir.
İmam Taberî, başka bir senetle İbn Mesûd’dan bu rivayeti nakletmiş, ancak bu rivayette şu ziyade yer almıştır: Cinlere ibadet eden kimseler, onların Müslüman olduklarının farkına varamamışlardı. İşte âyetin yorumunda muteber olan tefsîr:
“Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine (hangisi daha yakın olacak diye) vesile ararlar; O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır. (İsra/57)
Abdullah İbn Mesud radiyallahu anh’ın “Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine (hangisi daha yakın olacak diye) vesile ararlar,” âyeti hakkında şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Bazı cinlere ibadet ediliyordu. Sonra onlar Müslüman oldu. (Buhari, 4715)
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: Ey Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Allah azze ve celle’den başkasına ibadet eden şu müşriklere deki: “Onu bırakıp boş yere ortak koştukları put ve heykelleri (ilah diye) zannettiklerinizi çağırın. Haydi onlara yönelin. Şüphesiz ki onlar üzerinizdeki sıkıntıyı büsbütün açıp gideremeyecekleri gibi değiştiremezler de. Onu sizden başkasına yönlendiremezler. Yani buna güç ve kudreti yeten, sadece yaratmak da, emretmek de kendisinin olan, hiçbir ortağı bulunmayan, bir ve tek olan Allah’tır.
Avfî, İbn Abbas radıyallahu anh’dan Allah azze ve celle’nin: “Deki onu bırakıp boş yere (ilah diye) zannettiklerinizi çağırın. Onlar üzerinizdeki sıkıntıyı gideremeyecekleri gibi değiştiremezler de” buyruğu hakkında şu açıklamayı yaptığını söylemiştir: Müşrikler: Bizler meleklere, Mesih’e ve Uzeyr’e ibadet ediyoruz, diyorlardı. İşte onların kendilerine dua (ibadet) ettikleri bunlardır. Yani onlar meleklere, Mesih’e ve Uzeyr’e dua ve ibadet ediyorlardı. (Sahih Eser)
Katâde, Ma’bed b. Abdullah ez-Zimmânî’den, o Abdullah b. Utbe b. Mesud’dan, o İbn Mesud radıyallâhu anh’dan Allah azze ve celle’nin: “Onların o tapındıkları da Rablerine hangisi daha yakın olacak diye yol ararlar” buyruğu hakkında şöyle dediğini nakletmektedir: Bu ayet Araplardan bazı kimseler hakkında nazil oldu. Bunlar cinlerden birtakım kimselere ibadet ediyorlardı. Cinler Müslüman oldu, onlara ibadet eden insanlar ise Müslüman olduklarını fark etmemişlerdi. Bunun üzerine bu ayet-i kerime indi. (Sahih Eser)
Allah’ın: “Onun rahmetini umar, azabından korkarlar” buyruğuna gelince: Hiç şüphesiz havf ve Reca olmadıkça ibadet tamam olmaz. Havf (korku) ile kişi yasaklardan uzak kalır, reca (rahmet ümidi) ile de kişi itaatlere yönelir.
“Çünkü Rabbinin azabı gerçekten sakınılmaya değerdir.” Ondan sakınmak gerekir, onun meydana gelmesinden, ortaya çıkmasından korkmak gerekir. Ondan Allah’a sığınırız.
Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’e, O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.
A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!