Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel


Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;
Aşağıdaki makale, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in emirlerini, yasak ettiklerini, tavsiye ettiklerini inkar eden, kendilerini Kur’anın açıklayıcısı olarak tanıtan, ama hevasına göre kimi ayetleri alıp, kimi ayetleri de reddeden hadis inkarcılarına reddiyedir.
Sünneti delil kabul etmeyenlerin ileri sürdükleri başlıca deliller ve bu delillerin kısaca değerlendirilmesi. Şimdi bu görüşlere esas teşkil eden delilleri değerlendirmek istiyoruz. Genel olarak bu görüştekilerin öne sürdüğü en önemli delil Allahu Teala’nın Kur’ân-ı Kerim’de her şeyi beyân ettiği, kolaylaştırdığı, eksik bir hüküm bırakmadığını ifade eden;
“Andolsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu.” (Kamer/17)
“Biz bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve mü’minler için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl/89)
“Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (Ena’m/38)
Bir insanın din hakkında sorabileceği ve kendisine başka insanlar tarafından yöneltilebilecek her türlü soru Kuran’da cevaplanmıştır. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.” (Furkan/33)
“Andolsun, Biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık.” (Araf/52)
“Bak, iyice kavrayıp anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklıyoruz?” (Enam/65)
Hadis inkarcıları şüphelerine karşı şöyle delil getirmişlerdir. Allah’ın bu hükümlerine rağmen, insanların genel olarak düştükleri önemli hatalardan biri, Kuran’ın her insan tarafından anlaşılır olmadığını düşünmeleridir. Çoğu insan Kur’an’ın okunması, anlaşılması ve yaşanabilmesi için uzun yıllar süren bir eğitime ihtiyaç olduğunu zanneder. Bu durumda sünnetin Kur’ân’a yeni bir hüküm getirmesi mümkün olabilir mi?

Bu iddiaya verilecek cevap oldukça basit olsa gerekir: Önce Kur’ân-ı Kerim’de altı bin küsür ayet var. Yukarıda delil olarak serdedilen bu altı âyet o bütünden sadece bir kaçıdır. Bağlamından koparılmış, mutlak iki âyetle Kur’ân’ın ruhunu anlamak, onu tefsire kalkışmak tefsir usülü açısından sakıncalıdır. Diğer bir ifade ile içinde her şey olan Kur’ân’dan o “her şey” i ayıklamak ve alabilmek herkese nasip olamaz. Belki ilmi ve kapasitesi ölçüsünde bir şeyler yakalayabilir ama “her şey” i değil. Bunun içindir ki Allahu Teâla, Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’i göndermiş, Kur’ân’ı açıklama vazifesini kendisine yüklemiştir. Zira Kur’ân-ı Kerim’de daha önce zikri geçen “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Rasul gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara/129) Hasan-ı Basri, Katâde rahimehullah “Onlara kitap ve hikmeti öğretecek” buyruğundaki kitaptan kasıt Kur’an, hikmetten kasıt ise sünnettir demişlerdir. (Sahih Eser)

“Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” (Nahl/44)

Allah: “İnsanlar Rablerinden kendilerine ne indirildiğini açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, kendilerine bakıp doğruyu bulsunlar, dünya ve ahirette kurtuluşa ersinler diye sana da bu zikri yani Kur’ân’ı indirdik.” Çünkü sen Allah’ın sana indirdiği buyruklarının anlamını çok iyi bilensin. Ona son derece bağlısın ve onu takip edersin. Biz de senin yaratılmışların en faziletlisi ve Âdemoğullarının efendisi olduğunu bildiğimiz için sana Kur’ân’ı indirdik. Böylelikle senin onlara Kur’ân’ın mücmel olanını geniş geniş açıklaman için, müşkil olanını da (içinden çıkamadıkları, anlamakta zorlandıkları buyrukları da) açıklayasın diye seni gönderdik. (İbn Kesir)

Bu gibi âyetler, amellerin uygulamasını Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bırakmaktadır ve O’nun Kur’ân’ı açıklamakla vazifeli olduğunu vurgulamaktadırlar.
Tefsir sahibi büyük İmam Taberi rahimehullah (ö.310/922) konuyla ilgili olarak şöyle der: ” Kur’ân’ın bir kısmının tefsirine, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in açıklaması olmaksızın ulaşabilmek mümkün değildir. Farz, mendup, tebliğ gibi emir çeşitleri, emir ve nehy, korkutma ve müjdeleme, kınama ayetleri, Allah azze ve celle’nin isimleri, sıfatları ve fiili sıfatları, hak ve hadleri, mahlukatının birbirlerine karşı yükümlü olduğu hükümleri ve benzeri âyetlerin ahkamı bu cümledendir. Allah Rasûlünden bir nas olmadıkça veya tefsirine işaret eden bir delâlet bulunmadıkça, bu mevzularda hiç kimsenin söz söylemesi doğru değildir.” (Taberi)
Sünnetin Getirdiği Hükümler

İlim ehli der ki; Birinci Nevi; Kur’an’ın hükümlerine muvafık ve onları te’kid eder tarzdadır. “Ana babaya asi olmanın”, “yalan şahidliğin” ve “cana kıymanın” vs.’nin yasaklanması bu nevi hükümlerdendir.

İkinci Nevi; Kur’anın manalarını açıklayan ve Kur’andaki mücmel (öz ve kısa ifadeler)i tafsil eden tarzdadır. “Haccın nasıl yapıldığını”, “zekatın verileceği asgari mal mikdarıyla zakatın ne miktarda verileceğini”, “hırsızın ne miktarda hırsızlık yaparsa elinin kesileceğini” v.s’yi açıklayan Sünnetler bu nevi hükümlerdendir.

Üçüncü Nevi; Yeri gelince izah olunacağı üzere, bazen Sünnet Kur’anın mutlak ifadelerini kayıtlamakla yahut âmm (umum ifade eden manalar)ını tahsis etmekte hususileştirmektedir.

Dördüncü Nevi; Kur’anda bulunmayan ve Sünnetin getirdiği hükümlerdir. Zira Sünnet müstakîlen (tek başına) hükümler artaya koymaktadır; ve bu mevzuda Sünnet Kur’an gibidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Dikkat edin, bana Kur’an ve onunla beraber onun gibisi verilmiştir. Bu neviden hükümlerin misalleri fazladır: “İnsanlara alışkın ehli eşşeğin”, “köpek dişli parçalayıcı hayvanların” ve “pençeli kuşların yenilmesinin haram kılınması”, “bir şahid ve yemin ile hüküm verilmesi”, “neneye mirastan hisse verilmesi” ve benzeri hükümler gibi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in haram kıldığı bir kaç mesele;

Ebu Davud dan rivayettin de; Ali radıyallahu anh’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Bir keresinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gördüm; sağ eline ipeği, sol eline de altını aldı, ardından da “Hiç şüphesiz ki bu ikisi, ümmetimin erkeklerine haramdır.” buyurdu. (Ebu Davud, 4057)

Tirmizi ’dan gelen bir rivayette; Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İpek elbise giymek ve altın takmak, ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına ise helal kılındı.” (Tirmizi, 1720;)

Tirmizi ’dan; gelen bir rivayette; Ali radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hayber günü kadınlarla muta nikahı yapmayı ve ehli (evcil) eşeklerin etlerinin yenmesini haram kıldı.” (Tirmizi, 1794; İbni Mace, 13; Nesai, 31; Sahih)

Ebu Davud rivayettin de; Mikdam bin Madi Kerib dan; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dan rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: Dikkat: Bana Kur’an verildi. Kur’anla beraber Onun bir benzeri daha verildi. Dikkat yakında midesi tok, rahat koltuğunda oturan bir kimse şöyle der: Şu Kur’an a sıkı sarılın, Onda helâl olarak bulduğunuzu helâl sayın. Haram olarak bulduğunuzu da haram sayın, dikkat size ehli eşeklerin eti helâl değildir. Yırtıcı hayvanlardan, parçalayıcı dişi olanların eti helâl değildir. Kendileri ile aranızda anlaşma bulunan kimselerin yitirdiklerini almanız size helâl değildir. Ancak sahibinin ona ihtiyacı yoksa o zaman helâl olur. Bir kimse bir kavme ınisâfir olarak inerse onu ağırlamaları gerekir. Eğer onu ağırlamazlarsa, o şahsın onlan takip ederek ağırlamayana misilleme olarak cezalandırma misafir etmeme hakkı vardır.”(Ebu Davud, 4604; Sahih.)

Allah azze ve celle namazı farz kılmıştır. Yüce kelamında şöyle buyurmaktadır; “Çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” (Nisa/103)

Namaz vakitleri Kur’an da mücmel olarak vardır. Namazların kaç rekat olduğu Kur’an da mevcut değildir. Kur’an da namazın her rekattında kaç ruku ve kaç secde yapılacağı yoktur. Namazda fatiha suresi okunmadan namaz sahih olmaz. Son teşehhüt ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirmeden namaz sahih olmaz. Bunlarda Kur’an da bildirilmemiştir. Kısacası Kur’an da namaz emri ve namazların günde beş vakit olduğu bildirilmiştir. Ama bu meseleler önemli olduğu halde bu saydıklarımızın hiçbirinin Kur’an da delili yoktur. Ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in açık uygulamasına bırakmıştır.

Allah azze ve celle zekatı farz kılmıştır. Yüce kelamında şöyle buyurmaktadır; “Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe/60)
Allah azze ve celle zekatı kime vereceğimizi bildirmiştir. Ama mallardan zekatın nasıl verileceğini bildirmemiştir. Paranın, altının, develerin, sığırların, koyunların, öşür zekatlarının nasıl verileceğini Allah azze ve celle kitabında bildirmemiştir. Ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in açık uygulamasına bırakmıştır.

Allah azze ve celle haccı farz kılmıştır. Yüce kelamında şöyle buyurmaktadır; “Orada apaçık nişaneler, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Ali İmran/97)

Allah azze ve celle haccı farz kılmıştır. Gücü yeten her Müslüman’ın ömründe bir defa haccetmesi gerekir. Hadis inkarcıları, Hacc ile ilgili rükunlar nelerdir bilmezler; bunlara Kur’an’dan delil getirin denir getiremezler. Hadis inkarcılarına, haccın rukunleri, vacipleri ve sünnetleri nedir, mikat neresidir ve nasıl ihrama gireceğiz, Arafat’a ne zaman çıkacağız, tavaf kaç şavttır, kaç sa’y yapacağız, Mina’ya ne zaman çıkacağız, Arafat’tan Müzdelife’ye ne zaman döneceğiz, Cemerat taşlamasını ne zaman yapacağız, ne zaman kurban keseceğiz, saçları ne zaman kazıtacağız veya kısaltacağız; bunların hangisini terk ettiğimizde hacc batıl olur, hangisini yapmadığımızda kefaret gerekir gibi soruları yönelttiğinizde bunlara sağlıklı cevap veremezler. Allah azze ve celle bizi bu kişilerin şerrinden korusun. Bütün İbadetlerde durum böyledir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e başvurulmadan, sünnete başvurmadan ibadet yapılmaz. Sünnet Kur’anın beyan ve açıklayacısıdır.
Allah azze ve celle kitabında alimleri övmüştür. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’de alimler vefat edince, insanların cahilleri baş edineceğini, kendilerinin saptığı gibi insanlarıda saptıracağını bize haber vermiştir. Hadis inkarcılarının hepsi cahildir, inkarcıdır. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hükümlerini redderler ve kendilerini Kur’anın açıklayayıcısı ve beyan edicisi zannederler. Kur’anda başkada kendileri kitap kaleme alırlar. Güya Kur’anın anlaşılması için.

“Allah’tan kulları içinde ancak alimler korkar’’ (Fatır/28)

Allah azze ve celle burada alimleri övüyor. Onlar ilmi usulüne göre tahsil ederler, İslami ilimleri akide usulünü, tefsir usulünü, hadis usulünü, fıkıh usulünü, Arapça gramer, sarf ve nahiv, siyer öğrenirler. Bunu da yine ilim ehlinden öğrenirler. Çünkü ilim öğrenmek basit bir iş değildir. Hadisleri inkar eden insanlar Kur’an mealiyle hüküm çıkarmaya çalışıyorlar. Bu da sapık ve saptırıcı bir anlayıştır, hatta kişiyi küfre kadar vardırır.

Allah “Kulları arasında Allah’tan ancak âlimler korkar” buyurmaktadır. Yani Allah’tan ancak onu tanıyan âlimler korkar çünkü Azim, Kadir, Alim, kemal sıfatlarına sahip en güzel isimler ile nitelenen Allah azze ve celle ne kadar iyi bilinirse, onu bilmek ne kadar mükemmel olursa ona karşı haşyet (korku) daha büyük ve daha çok olur. Çünkü haşyet ancak bilgiye dayanır. O da korkunun en son noktasıdır.
İkrime’den, O, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şöyle dediğini nakletmektedir: “Rahman’ı bilen kişi ona hiçbir şeyi ortak koşmayan, helalini helal, haram kıldığını haram belleyen, onun tavsiyelerine riayet eden, onun huzuruna çıkıp, amelleri sebebiyle hesaba çekileceğine kesin olarak inanan kimsedir.” (Sahih Eser)

“Biz bu misalleri insanlar için veriyoruz. Onları da ancak ilim sahibi olanlar anlayabilir.’’ (Ankebut/43)

“İşte misaller. Biz bunları insanlara veriyoruz. Onlara âlimlerden başkası akıl erdiremez.” buyurmaktadır. Yani ilimde derinleşmiş, ilmi usulüne göre öğrenen kimselerden başkası bu misalleri anlamaz, onlar üzerinde iyiden iyiye düşünmez.

Buhari’den gelen rivayette; Abdullah İbn Amr İbnü’l-As radıyallahu anh şöyle demiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu duydum: “Allah ilmi insanların arasından çekip almak suretiyle almaz. Ancak ilmi, âlimlerin ruhunu kabzetmek suretiyle alır. Geride hiçbir âlim bırakmadığında insanlar cahil kimseleri baş edinirler. Onlara soru sorulur, onlar da bilgisiz olarak fetva verirler ve böylece hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar.” (Buhari, 100;)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “Alimler Nebilerin varisleridir” buyurmuşlardır. Burada doktorlar, mühendisler, tarihçiler, fizikçiler, matematikçiler, öğretmenler ve sair insanlar övülmemiştir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem alimleri övmüştür. İnsanlar alimlerle cahilleri bir kefeye koymuşlardır. Bu da sapkın bir görüştür. Herkesin kendi mesleğini icra etmesi dinen övülen ve sevap vesilesi olmaya layık bir durumdur. Dini ilim tahsil etmemiş kişilerin kim olursa olsun, ünvanları ne olursa olsun dini meseleler hakkında hüküm verme manasına gelebilecek sözler söylemeleri caiz değildir.

Ahmed b. Hanbel ve Taberânî’nin Ebû Ümâme radıyallahu anh’dan rivayetlerine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu sözü veda haccı sırasında söylemiştir. Ebû Ümâme şöyle demiştir: “Vedâ Haccı’nda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İlim kabzedilmeden veya kaldırılmadan önce ilmi alınız”. Bunun üzerine bir bedevî “İlim nasıl kaldırılır?” diye sordu. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’de üç kere: “Dikkat edin! İlmin gitmesi, ilmi taşıyanların (alimlerin) gitmesiyle olur” buyurdu.
“Bilgisizce fetva verirler” ifadesi “kendi görüşleri ile fetva verirler” şeklinde de rivayet edilmiştir. Bu hadis ilmi ezberlemeye (korumaya) teşvik etmekte, cahil kişileri baş edinilmekten de sakındırmaktadır. Burada gerçek anlamda baş edinilmek demek fetva vermek demektir. Bilgisizce fetva vermeye kalkışanlar kınanmıştır. (Fethu’l Bari)

Ebu Davud’un sahihinde gelen bir rivayette; Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kur’an âyetleri üzerinde (şüphe edercesine) münakaşa etmek küfürdür.” (Ebu Davut, 4603; Sahih)
İ
lim ehli derki Kur’an âyetleri üzerindeki münakaşa birkaç çeşit olabilir. Birincisi Kur’an-ı Kerimi şu âyeti Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e böyle inmemiştir, öbür birisi böyle inmiştir gibi münakaşa.

İkincisi, bu ayet böyle demek değildir, diye başka âyetleri öne sürerek âyetleri âyetler karşısında delil olarak kullanmak sureti ile yapılan münakaşadır. Bu çeşit münakaşa tehlikelidir. Sonunda taraflardan birisini şüpheye düşürüp küfre sevk edebileceğinden, Kur’an üzerinde biri öbürünün delil getirdiği bir ayeti başka bir ayet ile çürütmeye çalışmasının küfür olduğu bildirilerek bu davranıştan sakındırmıştır. Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.
A.Kadir GÖREN

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!