Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel


Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;
فلما اسفو نا انتقمنامهم فاغرقناهم اجمعين
“Nihayet onlar bizi gazablandırınca kendilerinden intikam aldık.” (Zuhruf/55)
Allah Subhenehu ve Teala’nın: “Bizi gazaplandırınca” buyruğu hakkında ( قال علي بن ابي طلحة عن ابن عباس رضي الله عنهما اسفو نا اسخطو نا) Ali b. Ebi Talha, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Bizi kızdırıp, öfkelendirince diye açıkladığını nakletmiştir.” (Sahih Eser)
Yine İbn Ebi Hatim dedi ki: Bize babam tahdis etti, Tarık b. Şihab Zuhri dedi ki: Abdullah ibn Mesud radıyallahu anh’ın yanında idim. Huzurunda ani ölüm söz konusu edilince: “Bu mümin için bir hafifletmedir, kafir için de bir hasrettir.” dedi. Sonra: “Nihayet onlar bizi gazablandırınca kendilerinden intikam aldık. Hemen onları topluca suda boğduk” ayetini okudu.”Sahih Eser
Ömer b. Abdulaziz rahimehullah dedi ki: “Ben intikamın gaflet ile birlikte olduğunu gördüm. O bununla Allah azze ve celle’nin: “Nihayet onlar bizi gazablandırınca kendilerinden intikam aldık. Hemen onları topluca suda boğduk” buyruğunu kastetmektedir.” Sahih Eser
“Bu böyledir. Çünkü onlar Allah’ı gazablandıran şeylere uydular. O’nun rızasını hoş görmediler.” (Muhammed/28)
Allah azze ve celle’yi gazaplandıran şeylere uymaları, yani onlar akide, söz veya fiil yönünden Allah’ın gazap edeceği her şeyi yapar oldular.
“Fakat Allah onların davranışlarını (savaşa çıkmalarını) kerih gördüğü için üzerlerine bir ağırlık verdi.” (Tevbe/46)
Allah Subhanehu ve Teala buyuruyor ki: “Eğer onlar seninle birlikte savaşa çıkmak isteselerdi bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların çıkmalarını kerih gördü, onların seninle çıkmasının gerçekleşmesini istemedi, ve onları geri bıraktı, yani çıkmamalarını sağladı onlara oturanlarla beraber oturun! denildi.”
Allah azze ve celle’nin hoşnutsuzluğu, amel eden kişiden hoşnutsuzluk da olabilir/onu da kerih görebilir. Müslim’den gelen sahih bir rivayette bunun örneğidir; Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan “Allah Subhanehu ve Teala, bir kula buğzettiği zaman Cebrail’e şöyle nida eder: Ben filan kuluma buğzettim, sen de buğzet.” (Muslim, 2637; Sahih)
“Kim de bir mü’mini kasten öldürürse, cezası orada ebediyen kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, ona lanet etmiştir.” (Nisa/93)
“Allah ona Gazab etmiştir.” Gazab, Allah’a layık bir şekilde sabit olan O’nun fiili bir sıfatıdır. “Ona lanet etmiştir.” Lanet, Allah’ın rahmetinden kovmak ve uzaklaştırmak demektir.
“Onlar ki kendilerine gelmiş bir delil olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında tartışırlar. Gerek Allah indinde, gerek müminler yanında öfke oldukça büyüktür. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mü’min/35)
“Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah’ın yanında büyük bir öfkeyi gerektirir.” (Saff/3)
Bunun izahı şudur: “Sen bir şeyi söylediğin ve yapmadığın zaman iki durum arasında bir yerdesindir. Ya söylediğin şeylerde yalancısın fakat insanlardan korkuyorsun ve onlara gerçek olmadığı halde bir şeyler söylüyorsun, ya da söylediğin şeyi ciddiye almayıp kendin yapmadığın halde insanlara emrediyor, kendin yaptığın halde insanları men ediyorsun.”
Bu ayette buğz ve gazap manasına gelen “el-makt” sıfatı vardır, aralarında farklılık vardır.
Davranış hal ve hareket yönünden bu ayet, insanı yapmayacağı şeyleri söylemekten sakındırmaktadır.
Allah Subhanehu ve Teala’nın bu ayetlerde de öfkelenmek ve öfke duymak sıfatı, diğer ayet-i kerimelerde, Allah azze ve celle hakkında gazab, lanet, hoşlanmamak, kızmak (saht), öfkelenmek ve öfke duymak gibi fiilî sıfatlar belirtilmektedir.
Buhari’den gelen sahih bir rivayete göre; Abdullah İbn Mesud radıyallahu anh’dan Rasullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kendisinden yemin etmesi istendiğinde bir müslümanın malından pay elde eden kişi, Allah’ı gazaplandırmış olarak onun huzuruna çıkar. Allah Teala bunu tasdik etmek üzere “Şüphesiz Allah’a olan ahitlerini ve yeminlerini az bir pahaya değiştirenler, işte onlar için ahirette hiç bir nasip yoktur.” (Ali İmran/77) ayetini indirdi.” (Buhari, 6676; Sahih)
Buhari’den gelen sahih bir rivayete göre; Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kul, Allah’ın razı olduğu bir sözü önemsemeksizin söyleyiverir de Allah, o söz sebebiyle onun derecesini yükseltir. Yine kul, Allah’ı gazaplandıran bir sözü hiç önemsemeksizin söyleyiverir de o söz sebebiyle cehenneme yuvarlanır.” (Buhari, 5997; Sahih)
Buhari’den gelen sahih bir rivayete göre; Muaviye, Muğîre’ye gönderdiği bir mektupta Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den işitmiş olduğu hadislerden bir bölümünü yazıp göndermesini istemişti. Muğîre mektuba şöyle yazdı: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Allah sizin için üç şeyi hoş görmez: Bunlar, dedikodu, mal israfı ve çok soru sormak.” (Buhari, 1477; Sahih)
Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan, o Aişe radıyallahu anh’dan şöyle dediğini nakletti: Bir gece yatakta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i bulamayınca onu aradım. Elim o secde yerinde iken dikili bulunan ayaklarının iç tarafına değdi. Bu arada şöyle diyordu: “Allah’ım gazabından rızana, cezalandırmandan afiyet ve esenliğine sığınırım. Senden de sana sığınırım. Sana övgüleri tamamıyla sayıp dökemem. Sen kendi zatını övdüğün gibisin.” (Müslim, Salat, 489; Sahih)
Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan “Allah Subhanehu ve Teala, bir kula buğzettiği zaman Cebrail’e şöyle nida eder: Ben filan kuluma buğzettim, sen de buğzet.”der.” (Muslim, 2637; Sahih)
Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Hureyre’nin şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz Allah sizin için üç şeye razı olur ve sizin üç şeyi yapmanızdan da hoşlanmaz. Sizin kendisine ibadet edip ona hiçbir şeyi ortak koşmamanıza, hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp dağılmamanıza razı olur. Sizin, dedikodu yapmanızdan, çokça soru sormanızdan, malı boşu boşuna telef edip kaybetmenizden de hoşlanmaz” buyurdu.” (Müslim, 1715; Muvatta kelam, Ahmed Müsned, Sahih)
Hak ehline göre bu sıfatlar, Allah azze ve celle’ye yakışan bir şekilde O’nun hakiki sıfatları olup bunların yaratılanlardakine benzetilmemesi gerekir. Ayrıca bu sıfatlar dolayısıyla yaratılmışlar için gerekli olanların, Allah Teala için söz konusu edilmesi gerekmemektedir. Bu sıfatların kabul edilmemesiyle ilgili olarak Eş’arilerin ve Mu’tezile’nin herhangi bir delilleri yoktur. (İbn Useymin)
“Ebu Hanife rahimehullah dedi ki; Allah azze ve celle’nin yaratılmışların sıfatları ile nitelendirilmez, O’nun gazabı ve rızası kendisine ait ve nasıllığı ve niteliği tarafımızdan bilinmeyen iki sıfattır. Ehl-i sünnet vel-cemaatin görüşü budur. O gazap da eder, razı da olur. O’nun gazabı, cezalandırması, rızası da; sevap ve mükafattır denilemez. Biz Onu kendi zatını nitelendirdiği gibi nitelendiririz.” (El-Fıkhu’l Ebsad)
Allah azze ve celle’nin sıfatlarının manasını ispat edip herhangi bir tahrife, ta’tile, teşbihe, tekyife ve temsile gitmeksizin sıfatların keyfiyyetini Allah’a havale ederek olduğu gibi iman ederiz. Sıfat ayetlerini ve hadislerini muhakkik alimlerin görüşlerine göre alıp, cehmiyye’nin, rafazilerin, batıni sofi fırkasının, felsefecilerin ve diğer sapkın fırkaların görüşlerini reddetmeliyiz. Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, ehli beytine ,ailesine, ashabına ve güzellikle ona tabi olanlara selam olsun.
A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!