Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini, ibadeti sadece Allah azze ve celle’ye has kılması için davet etmiştir. Bunu sıkı sıkıya tebliğ etmiştir. Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette; İbn Abbas radıyallahu anh şöyle demiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz radıyallahu anh’ı Yemen taraflarına vali olarak gönderince “Şimdi sen ehl-i kitap olan bir kavim üzerine gidiyorsun. İlk vazifen Yemenlileri Allah Teala’yı birleyip, tevhid etmeye çağırmak olsun. Bunu kabul ettiklerinde Allah’ın kendilerine gece ve gündüz beş vakit namaz farz kılmış olduğunu haber ver. Namaz kılmaya başladıklarında Allah’ın kendilerine mallarının zekatını farz kılmış olduğunu ve zenginlerinden alınıp, fakirlere verileceğini haber ver. Bunu da ikrar ve kabul edince, onlardan al fakat insanların mallarının en iyilerini almaktan sakın!” (Buhari, 7372; Müslim, İman 7; Ebu Davud, 1584; Tirmizi, 625; Nesai, 2434; İbn Mace, 1783; Sahih)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem insanları islama davet ederken namazdan, oruçtan, zekattan, cihattan, hacdan ve islamın diğer emirlerinden önce ilk çağırdığı şey tevhid olmuştur. Tevhid inancını bilmeyenlerinde amellerinin de makbul olmayacağını, tevhid ve iman olmadan Allah azze ve celle’nin hiçbir ameli kabul etmeyeceğini bize kitabında bildirmiştir. Tevhid sözlükte herhangi bir şeyi ‘bir kılmak’ anlamına gelen ‘vahhede’ fiilinden türemiştir. Istılahi anlamı ise Allah’u Teala’nın ibadette birlenmesi demektir. Yani fiilerimizle ibadeti sadece Allah’a has kılmaktır.

Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette; “Muaz b. Cebel radıyallahu anh şöyle demiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “Ya Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” diye sordu. Muaz “Allah ve Rasulu en iyi bilendir” dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “Allah’a ibadet etmeleri ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır” buyurdu. Sonra da “Kulların Allah üzerindeki hakları nedir bilir misin?” diye sordu. Muaz da “Allah ve Rasulu en iyi bilendir” dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “kullarına azap etmemesidir” buyurdu.” (Buhari, 7373; Müslim, İman; Sahih)

Allah Subhanehu ve Teala’ya bir şeyi denk edip şirk koşmayıp sadece kendisine ibadet edenleri Rabbimizin mağfiret edeceği, onu cennette çeşitli nimetlerle nimetlendireceği, aksi olduğu taktirde de Rabbimizin onu büyük bir azap ile azaplandıracağı ve ebedi cehennemde kalacağı, şefaatçilerin şefaati’nin fayda vermeyeceği, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in, Allah azze ve celle’ye denk tutup ve şirk koşanlara şefaat etmeyeceği, kendisine bir had çizildiğini, şirk ve küfür işleyenlerin affedilmeyeceğini haber vermiştir.

Buhari ve Ebu Davud’dan gelen sahih bir rivayette; Ebu Said radıyallahu anh şöyle demiştir: Bir adam bir diğer adamın: “Deki: O Allah’tır, bir, tektir” suresini okuduğunu ve onu tekrar edip durduğunu dinledi. Sabah olunca Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip, bunu ona anlattı. Anlatan adam sanki bunu azımsıyor gibi idi. Bu sefer Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki şüphesiz o, Kur’an’ın üçte birine denktir.” buyurdu. (Buhari, 7374; Ebu Davud, 1461; Sahih)

Buhari ve Müslim den gelen sahih bir rivayette; Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in zevcesi Aişe radıyallahu anha’nın rivayet ettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı bir seriyyenin başında göndermişti. O arkadaşlarına namaz kıldırırken namazlarında Kur’an okur ve kıraatini kulhuvallahu ehad’ı okuyarak bitirirdi. Geri döndüklerinde bu yaptığı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e aktarıldı. Allah Rasulu: “Ona niçin böyle yaptığını sorun’’ buyurdu. Onlar da ona sorunca, kendisi: Çünkü bu sure Rahman’ın sıfatını dile getirmektedir. Bu sebeble ben de onu okumayı seviyorum, dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kendisine, şüphesiz Allah’ın onu sevdiğini haber veriniz” buyurdu.” (Buhari, 7375; Müslim, 813; Nesa, 992; Sahih)

Bu hadisler, “Kul huvallahu ahad, Allahu’s-Samed,” yani ihlas suresiyle ilgilidir. Bu sure, İhlas olarak isimlendirilmiştir; çünkü Allah Teala, bu sureyi kendisine has kılmış ve bu surede kendi isim ve sıfatlarından başka bir şey zikretmemiştir. Bu sureyi, içerdiği şeylere gerçekten inanarak okuyan bir kimse, Allah katında ihlas sahibi olanlardan biridir ve o kimse, şirkten selamet bulmuş demektir. Bu sure, tamamıyla Allah’ın isim ve sıfatlarını içermektedir.

“Allah’ı tevhid” den maksat, onun bir ilah olduğuna şehadet ederek kendisini birlemektir. “La İlahe illallah” kelimesinin söyleyen kimseye fayda verebilmesi için, bu kelimenin içerdiği mananın olumlu ve olumsuz yönlerinin açık bir şekilde bilinmesi gerekir. Bilmenin yanında kişi buna iman etmeli, kabullenmeli ve gereğiyle de amel etmelidir. İşte ancak bu durumda bu kelime kendisine fayda sağlayabilir.
Kim de bu kelimeyi gerçekten ne anlama geldiğini bilmeden, inanmadan ve gereğiyle de amel etmeden söylerse, kendisi için hiçbir yararı yoktur. Alimler bu kelimenin hangi anlamları içerdiğini bilmeden söyleyen kimselerin durumu ile ilgili olarak “açık bir cahillik”, böyle bir kimsenin kendisi için de “kara cahil” demişlerdir. Bu kelimeyi, içerdiği mânâyı bilmeden söylemek ancak ve ancak sahibinin aleyhinde bir delil olur. Başka bir şeye yaramaz!
Kelime-i Tevhid’in ve La İlahe İllallah’ın Manası İlim ehli der ki; Bu kelimenin manası; “Yalnızca Allah’a ibadet edin, O’ndan başkasına ibadette bulunmayın.” demektir. “Sırf red ve inkar, tevhid demek değildir. Aynı şekilde, red olmaksızın kabul de tek başına geçerli değildir. Çünkü tevhid, hem reddi ve hem de kabulü içerir. İşte gerçek anlamda tevhid budur.”
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile Mekkeli müşrikler arasındaki düşmanlığın sebebi: “La ilahe illallah” kelimesidir. Bu kelime, biri reddi, diğeri kabulü içeren iki kısımdan oluşur: “La ilahe” ifadesinde, halkın ibadet ettikleri tüm ilahlara, putlara ve tağutlara red vardır. “İllallah” ifadesinde ise, Allah’ın ilahlığını ispat ve sadece ona ibadetin kabulü vardır.
La İlahe İllalah’ın manası da ıstılah manası Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilen ilah yoktur. İlah alçalıp boyun eğip mabud edinmekle ilah edinilendir. Öyle ki kalpler, sevgiyle, yüceltmeyle, korkuyla, tazimle, alçak gönüllülükle, ümit ve tevekkülle ona bağlanmakla ilah edinilir. Allah azze ve celle’ye hamd, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat ve selam olsun.
A. Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!