Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Hamd alemlerin Rabbi Allah’a salat ve selam gönderilmiş bütün Nebilere olsun, bundan sonra;

“Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)! “ (Ğafir/46)

İbn Kesir rahimehullah der ki: “Buradan hareketle, şimdi bu buyruklar ile berzah hayatında kabirde azabın olacağına delalet ihtiva eden ayetin Mekki oluşu bir arada nasıl açıklanabilir.” diye sorulabilir. Cevabı şudur: Ayet-i kerime berzah hayatında sabah akşam ruhların cehennem ateşine arz olunmasına delildir. Ayet-i kerimede ruhun çekeceği acının kabirlerdeki cesetlere ulaşacağına dair bir delalet bulunmamaktadır. Çünkü bu arz olunmanın ruha ait özel bir hal olma ihtimali vardır. Bunun ceset için de söz konusu olup, bu sebeple de cesedin acı duymasına gelince, buna ancak biraz sonra kaydedeceğimiz kabul edilebilir hadislerde ifade edildiği şekliyle sünnette delili bulunmaktadır. Ayrıca şöyle de denilebilir: Bu ayet-i kerime berzah hayatında kâfirlerin azap gördüklerine delil olmakla birlikte bu müminin de herhangi bir günahı sebebiyle kabirde azap görmesini gerektirmemektedir.”

“Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.“ (Tevbe/101)

Mücahid rahimehullah der ki: “Onlara iki kez azap edeceğiz,” den kasıt öldürülmek ve esir alınmaktır. Başka bir rivayette: açlık ve kabir azabıdır “sonra da onlar daha büyük bir azaba itileceklerdir.” (Sahih Eser) “Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.” (Tur/47)
İmam Ahmed rahimehullah der ki: Kabir azabına iman etmek gerekir. Şüphesiz bu ümmet kabirlerinde imtihan olunacak, imandan, islamdan, Rabbinin kim olduğundan, Rasullerinin kim olduğundan sorulacaklardır. Allah nasıl dilemiş ve nasıl murad etmişse o şekilde münker ve nekir melekleri gelecektir. Buna iman ve tasdik ederiz.

Kabir Suali ve Azabı Ebû Hanife rahimehullah el-Fıkhu’l-ekber’de dedi ki: “Kabirde ruhun kullara iade edilmesi, kabrin sıkıştırması ve azabı bütün kafirler ve müslümanlardan günahkâr olanların bir kısmı için haktır, mümkündür ve vakidir.”

Ebû Hanife rahimehullah el-Vasiyye’de dedi ki: Hakkında hadisler bulunur. Dolayısıyla kabirde, Münker ve Nekir’in sualleri hak ve vakidir. Fıkhu’l-Ebsat’ta ise şöyle dedi: Kim kabir azabını tanımıyorum, derse helak olacak olan pis Cehmiyye zümresindendir. Ebu Hanife rahimullah cehm b. saffanı tekfir etmiştir. Çünkü o, Allah azze ve celle’nin bir azabını kastederek: “Onlara iki defa azap edeceğim.” (Tevbe/101) ve “Zulmedenler için bundan ayrı bir azap daha vardır.” (Tur/47) sözlerini inkâr etmektedir. Eğer bir kimse derse ki “Ben ayete inanıyorum fakat onun te’vil ve tefsirine inanmıyorum.” küfre girer. Çünkü Kur’an’dan bazı ayetlerin te’vili, tenzilinin aynıdır. Eğer onu inkâr ederse kafir olur.

Ebu Davud’dan gelen bir rivayette; Ebû Hanife rahimehullah Harisi ve Belhi’nin rivayetlerinde dedi ki; Bana Alkame b.Mersed, Sa’d b. Ubeyde’den, o Bera b. Âzib radiyallahu anh’den rivayet etti. Bera Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi: “Mümin kabre girdiği vakit ona melek gelir, oturtur ve “Rabbin kim?” diye sorar. O, “Allah” der. ” Nebin kim?” diye sorar, “Muhammed” der. “Dinin ne” diye sorar, o, “İslâm” der. Kabri genişletilir ve cennetteki mekânını görür. Ölü kafir ise melek onu oturtur ve: “Rabbin kimdir?” diye sorar, o bir şey kaybetmiş gibi “hah! Bilmiyorum” der. “Melek: Nebin kimdir” diye sorar. O, bir şey kaybetmiş gibi “hah! Bilmiyorum” der. “Melek: Dinin nedir?” diye sorar, o bir şey kaybetmiş gibi “hah! Bilmiyorum” der. Bunun üzerine kabri daraltılır ve cehennemdeki yerini görür. Sonra ona cinlerin ve insanların dışında her şeyin duyacağı bir darbe vurur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu sözlerden sonra: “Allah kesin bir söz ile inananları dünya ve ahirette sabit kılar ve zâlimleri sapıttırır. Allah dilediğini yapar.” (İbrahim/27) ayetini okumuştur.” (Ebu Davud, 4753; Sahih) (El-Usulu Munife Lil İmam Ebu Hanife)

İmam Tahavi rahimehullah der ki; “Layık olan kimseler için kabir azabına, kabir’de Münker ve Nekir’in kişiye Rabbi, dini ve Nebileri hakkında gerek Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den, gerek Ashab-ı Kiram’dan (Allah tümünden razı olsun) gelen haberlere uygun olarak soru sormalarına da (iman ederiz.) Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir yahut ateş çukurlarından bir çukurdur.”
Bera İbn-i Azib radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den şunu rivayet etmiştir: “Mümin kabrinde oturtulduğunda kendisi getirilir (kendisine iki melek gelir ve onu sorguya çekerler). Daha sonra Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulu olduğuna şahitlik eder. Bu Allah azze ve celle’nin şu sözüdür: “Allah, iman edenleri o sabit söz üzerinde daim kılar.” Şu’be şöyle demiştir: “Allah iman edenlere sebat verir.” (İbrahim/27) âyeti kabir azabı hakkında indirilmiştir.” (Buhari, 1369; Müslim, Ebu Davud, 4750; Tirmizi, 3120, Nesai Tefsir 284, Sahih)

Buhari ve Müslim’dn gelen rivayetlerde; Enes radıyallahu anh, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şunu rivayet etmiştir: “Kul kabre konulup da arkadaş ve yakınları geri dönüp gittiklerinde ölü, onlar yürürken ayakkabılarının seslerini işitir: Ona iki melek (Münker ve Nekir) gelerek onu oturturlar. Melekler: ‘Şu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem denilen kimse hakkında ne dersin?’ derler. Adam: ‘Ben onun Allah’ın kulu ve Rasulu olduğuna şahitlik ederim’ der. Melekler: Ateşteki (cehennemdeki) yerine bak. Allah onun yerine sana cennetten bir makam verdi’ derler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: “Kişi her iki makamı da görür. Kâfire -yahut münafığa- gelince o: ‘Bilmiyorum, ben insanların dediği gibi dedim’ der. Ona: “Anlamaz ol! Okuduğun veya dinlediğinden yararlanamayasın!” derler. Sonra demirden bir topuzla iki kulağı arasına vurulur. Öyle bir bağırır ki onun bu feryadını, insan ve cinden başka, o ölüye yakın olan her şey işitir.” (Buhari, 1338; Muslim, 2870;)

Bununla ilgili “iki meleğin, kabirde, ölüye sorguya çekmesi ve bunun, ölü için bir fitne olması” ile ilgili 28 sahabeden rivayet edilmiştir. Bu konuda Şeyhul İslam İbni Teymiyye rahimehullah ise ‘ölünün, meleklerin; Rabb, Din ve Nebin ile ilgili sorularına cevap vermesi şeklinde meydana gelecek kabir fitmesi’ hakkında aynen şöyle der: “Bu fitne hususunda Bera b. Azib, Enes b. Malik, Ebu Hureyre ve daha bir çoklarının, Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiği hadisler, mütevatirdir.”

Hadisler de kabre gömülen ölünün ruhunun sual sırasında ölüye geri verildiğini göstermektedir. Ölüye selâm verilmesi vb. durumlarda olduğu gibi Allah’ın dilediği kimi durumlarda ölünün ruhunun bedenine geri verilmesine bir engel yoktur. Sahih hadiste müminlerin ruhunun kuşlar şeklinde cennette bir ağaca asılı olduğu, şehitlerin ruhlarının ise yeşil kuşların kursağında cennette dilediği yerde dolaştığı belirtilmiştir. (Abdülaziz İbn Baz)

Kabirde ölüyü sorguya çekme sırasında ruhun bedene geri dönmesi ile ilgili hadisler.
İbni Teymiyye rahimehullah konu ile ilgili olarak şunu söylemiştir; “Kabirde ölüye soru sorulması sırasında ruhum bedene geri dönmesi ile ilgili hadisler, mütevatirdir.”

Buhari’den gelen rivayette; “Aişe radıyallahu anha şöyle demiştir: Bir Yahudi kadın kendisinin yanına gelip kabir azabından bahsetti ve “Allah seni kabir azabından korusun” dedi. Aişe radıyallahu anh’a Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kabir azabı hakkında sordu. O sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Evet. Kabir azabı vardır.” Aişe radıyallahu anh’a dedi ki: “Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i bundan sonra ne zaman namaz kılarken görsem, mutlaka kabir azabından Allah’a sığınmıştır.” Ğunder şunu da rivayet etmiştir: “Kabir azabı haktır.” (Buhari, 1372;)

Buhari ve Müslim’den gelen rivayette; Aişe radıyallahu anh’dan nakledildiğine göre Medine yahudilerinden iki yaşlı kadın ona “Ölüler azap görüyorlar” demiş; Aişe ise bunu kabul etmemişti. Onları tasdik etmek istememişti. Onlar çıktıktan sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanına gelince durumu ona anlatınca Nebi sallalahu aleyhi ve sellem “Doğru söylemişler. Onlar azap görüyorlar. Hatta seslerini bütün hayvanlar duymaktadır.” dedi. Aişe sonraki bütün namazlarda Rasulullah’ın kabir azabından Allah’a sığındığını duyduğunu söylemiştir.” (Buhari, 6366; Muslim, Namaz Bab 24)
Bu hadiste kabir azabı ve fitnesinin de sabit olduğu belirtilmektedir. Mu’tezile’nin aksine hak ehlinin mezhebi budur. (Bundan sonraki hadislerde sözü geçecek) hayatın, ölümün fitnelerine gelince ölüm fitnesinden maksadın ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Kabir fitnesi (sorgusu) olduğu söylendiği gibi, bununla ihtizar halinde (can çekişirken)ki fitnenin kastedilme ihtimali olduğu da söylenmiştir. Hayat ve ölümün fitnelerinin Mesih Deccal ve kabir azabı fitnesinin bir arada söz konusu edilmesi ise genelden sonra özelin söz konusu edilmesi kabilindendir, benzeri ifadeler pek çoktur. (İmam Nevevi)
Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem müslümanların kabir fitnesine uğrayacakları vahyedilmemişti. Bu sebeple yahudilerin kabir azabı göreceklerini ifade etmiştir. Dolayısıyla daha önceki bilgileriyle amel etmiştir. Kabir azabının yahudilerden başkası için de geçerli olduğunu öğrenince bundan Allah’a sığınmış ve namazda kabir azabından Allah’a sığınılmasını emretmiştir. Zira namazda yapılan duanın kabulü daha muhtemeldir. (İbn Hacer)

Buhari’den gelen bir rivayette; İbn Ömer radıyallahu anh dedi ki: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Bedir kuyusunun başında durarak dedi ki: ‘Rabbinizin vaat ettiğinin hak olduğunu gördünüz mü?’ Daha sonra şöyle buyurdu: ‘Şu anda onlar benim söylediklerimi işitiyorlar.’ Bu Aişe radıyallahu anha’ya söylenince dedi ki: Hayır, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem sadece şunları söyledi: Onlar şu anda kendilerine daha önce söylediklerimin hakkın kendisi olduğunu biliyorlar. Sonra da Aişe: “Şüphesiz sen ölülere işittiremezsin.” (Fatır/22) âyetini tamamen okudu.” (Buhari, 3980,3981;)

Buhari’den gelen bir rivayette; Aişe radıyallahu anha dedi ki: “Bu da onun şöyle demesi gibidir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem içinde Bedir’de öldürülen müşriklerin bulunduğu kuyunun başında durdu ve onlara şunları söyledi. Fakat, onlar benim söylediklerimi işitiyorlar, demedi. O Sadece şunları söyledi: Şüphesiz onlar şu anda benim daha önce kendilerine söylediklerimin hak olduğunu artık biliyorlar. Daha sonra Aişe radıyallahu anha: “Şüphesiz ki sen ölülere işittiremezsin.” (Fatır/22) “Sen kabirdekilere işittiremezsin.” (Urve) diyor ki: Ateşteki yerlerini aldıktan sonra (işittiremezsin) demektir.” (Buhari, 3979; Sahih)

“Ateşteki yerlerini aldıktan sonra demektir.” Bu sözleri söyleyen kişi Urve’dir. O bu sözleriyle Aişe radıyallahu anha’nın maksadını açıklamak istemiş ve Allah Teala’nın: “Sen ölülere işittiremezsin” buyruğundaki mutlak nefyedici ifadenin, onların ateşte yerlerini almaları ile kayıtlı olduğuna işaret etmiştir. Bu açıklamaya göre Aişe radıyallahu anha’nın böyle bir şeyi kabul etmeyişi ile İbn Ömer’in bunu kabul etmesi arasında daha önce Cenazeler bölümünde açıklandığı gibi bir çelişki yoktur. (İbni Hacer)
Fakat Aişe radıyallahu anha‘nın Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in onları işitmesini kabul etmemesi tercih edilen bir görüş değildir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bizzat müşriklere sesini işittirmiştir ve bu olay Nebi sallallahu ve aleyhi sellem’in mucizesindendir. Çünkü İbni Ömer radıyallahu anh bizzat bu sözü işitmiştir. Gören ve işitenle, görmeyen ve işitmeyen bir değildir. Çünkü Aişe validemiz kuyunun başında olmadığı için o sözü ne işitmiştir ne de görmüştür. O “Şüphesiz ki sen ölülere işittiremezsin.” (Fatır/22) ayetinin nefyedici ifadesine dayanmıştır.
Buhari’den gelen rivayette; Urve İbn Zübeyir, annesi ve aynı zamanda Ebu Bekir’in kızı Esma radıyallahu anha’nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hutbe okumak üzere kalktı ve kişinin kabrinde mübtela olacağı kabir azabından bahsetti. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bunu zikredince Müslümanlar bundan dolayı endişe duydular.” (Buhari, 1373;)
Kur’an’dan ilk anda anlaşılan odur ki, ruhlar Allah katında tutulmakta olup, Allah’ın dilediği şekilde onlar hakkında nimet verme ve azap etme söz konusu olmaktadır. Ehl-i sünnetin kabul ettiği üzere, ruhlara nimet veya azabın arz edilip, bedenin tümünün veya geriye kalan kısmının da bunu hissetmesine bir engel yoktur.
Kur’an’dan buna delil şu ayetlerdir: “Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.” (Zümer/42) (Abdülaziz İbn Baz)

“Kabir azabı ve nimetleri” ile ilgili hadisler 32 sahabeden rivayet edilmiştir ve mütevatirdir.
Buhari ve Müslim’den gelen rivayette; Abdullah İbn Ömer radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Sizden biri ölünce gideceği yer kendisine sabah akşam gösterilir. Şayet ölen kişi cennetlik ise cennetteki yeri, cehennemlik ise cehennemdeki yeri gösterilir ve kendisine: ‘Allah seni kıyamet gününde yeniden diriltinceye kadar bu senin kalacağın yerdir’ denir.” (Buhari.1379 Muslim. Sahih)

Kurtubi şöyle demiştir: Bu azabın yalnızca ruha olması mümkün olabileceği gibi, ruhla birlikte bedenin bir bölümüne olması da mümkündür. Bu, kafir ve mümin hakkında açıkça anlaşılmaktadır. İyilik ve kötülüğü bulunan mümine gelince, onun hakkında da bu açıktır. Çünkü o da sonuç itibarıyla cennete girecektir. Bu hadiste ifade edilenler şehitlerin dışındakilere özgüdür. Çünkü şehitler diri olup ruhları cennette dolaşmaktadır. Şunu söylemek de mümkündür: “Şehitlere, gidecekleri yerin gösterilmesi, onlar hakkında, ruhlarının bedenlerine bitişik olarak cennette kalmaya devam edeceklerine dair bir müjdedir. Çünkü bu müjde, o anda sahip olduklarından daha öte bir durum içermektedir.”

Buhari’den gelen rivayette; İbn Abbas radıyallahu anh şöyle dedi: Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem iki kabre uğradı ve şöyle buyurdu: “Şunlar azap görüyorlar. Büyük bir günahtan dolayı azap görmüyorlar. Evet birisi insanlar arasında laf getirip götürürdü. Diğeri ise idrarından sakınmazdı.” Nebi sallallahu aleyhi ve sellem yaş bir dal alarak bunu ikiye böldü, her birini bir kabre dikti ve şöyle buyurdu: “Bunlar kurumadıkça umulur ki onların azabı hafifletilir.” (Buhari, 1378; Sahih)
Zeyn İbnü’l-Müneyyir şöyle demiştir: Konu başlığında yalnızca iki durumun zikredilmesinin sebebi bunların önemini vurgulamak olup, bu iki durum dışında hükmün bulunmadığını belirtmek değildir. Buna göre kabir azabı yalnızca bu iki duruma özgü değildir. Ancak başlıkta yalnızca bunlarla yetinilmesi, söz konusu fiillerin diğer fiillerden daha çok azaba sebep olduğunu hissettirmektedir. Sünen yazarları Ebu Hureyre radiyallahu anh’dan şu hadisi rivayet etmişlerdir: “İdrardan sakının. Çünkü kabir azabının çoğu ondandır.”

Buhari’den gelen rivayette; Ebu Eyyub radıyallahu anh şöyle demiştir: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem güneş batınca evinden çıktı ve bir ses duydu. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Bunlar kabirlerinde azap gören Yahudilerdir.’ ” (Buhari, 1375; Sahih)

“Kabir azabından Allah’a sığınma” ile ilgili hadisler mütevatirdir.
Buhari ve Müslim’den gelen rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anh, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu şekilde dua ettiğini söylemiştir: Allahım! Kabir azabından, ateş (cehennem) azabından, hayat ve ölümün fitnelerinden ve Mesih Deccal’in fitnesinden sana sığınırım” (Buhari, 1377; Muslim; Sahih)
Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem güneş battıktan sonra duyduğu ses, bir görüşe göre azap meleklerinin, diğer bir görüşe göre azap gören Yahudilerin, yahut vaki olan azabın sesidir.
Yahudilerin, Yahudilikleri sebebiyle azap gördüğü sabit olunca, onların dışında müşriklerin azap göreceği de sabit olur. Çünkü şirk koşmak suretiyle onların içinde bulunduğu inkâr hali, Yahudilerin inkârından daha şiddetlidir.

Tirmizi ve İbni Mace’den gelen bir rivayette; Osman’ın azadlı kölesi Han rivayete göre: Osman, radiyallahu anh’a bir kabrin başında durduğu zaman sakalını ıslatıncaya kadar ağlardı kendisine şöyle denildi: “Cennet ve Cehennem hatırlatılınca ağlamıyorsun bu kabirden mi ağlıyorsun?” şöyle dedi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kabir ahiretin konaklarının ilkidir. Kişi ondan kurtulursa gerisi ondan kolaydır. Eğer kurtulmazsa ondan sonrası daha ağırdır.” Osman şöyle devam etti: Rasululluh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her ne korkunç bir manzara gördümse, kabir; hepsinden daha korkunçtur.” (Tirmizi, 2308; İbn Mace, 4267; Hasen)

Subhanallah! Cennetle müjdelenmiş büyük sahabi Osman radiyallahu anhu kabir azabı çekerim endişesiyle ağlarken, günümüzün müstekbirleri kendilerini emniyette sayıyorlar ve kabir azabını inkar ediyorlar. Rabbim bunların şerrinden bizi ve bütün ümmeti muhafaza eylesin. Kevni kaderinde eğer hidayet varsa Rabbim hidayet nasip etsin, eğer hidayet yok ise Rabbim bunları kahreylesin.
A.Kadir GÖREN

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!