Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel


الحمدالله رب العالمين و الصلاةو السلام على اشرف الانبياء والمرسلين اما بعد
Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;Kainatta Allah azze ve celle’nin tasarrufu dışında bir başkasının tasarrufu inancı batıl bir inançtır. Ve bu inanç iddiasında bulunanlar büyük bir şirk işleyip şirk ehlinden olmuşlardır. Allah Tebareke ve Teala bunu kitabında reddetmiştir. Aşağıdaki ayetlerde bunlara delildir.” يُدَبِّرُ الْأَمْرَ “Emretmek, idare etmek ona mahsustur.” (Secde/5) “O her şeyi gökten yere tedbir eder. Sonra…” yani onun emri semavatın en yukarısından, yedinci arzın en aşağısına, dibine kadar iner.

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
“Ve deki: Çocuk edinmemiş, mülkde hiçbir ortağı olmayan, düşkün olmayıp, yardımcıya da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdolsun. Onu tekbir ettikçe et.” (İsra/111)

“Ve deki: Çocuk edinmemiş… Allah’a hamdolsun.” Allah Subhanehu ve Teala en güzel isimlerin kendisine ait olduğunu tespit ettikten sonra zatını eksikliklerden tenzih ederek şöyle buyurdu: “Ve deki: Çocuk edinmemiş, mülkünde hiçbir ortağı olmayan” aksine doğurmamış ve doğmamış, hiç kimse de dengi ve benzeri olmayan, Samed bir ve tek Allah’tır O.

İbn Cerir dedi ki: Bize İbn Vehb bildirdi, bana Ebu Sahr el-Kurazi’den haber verdiğine göre o: “Ve deki: Çocuk edinmemiş… Allah’a hamd olsun” ayeti hakkında şöyle derdi: Yahudiler ve hristiyanlar, “Allah çocuk edindi” dediler. Araplar ise: “Emret, emrine uymak üzere geldim. Senin hiçbir ortağın yoktur, ancak sana ait olan ve senin kendisine de, malik olduklarına da sahip olduğun sadece bir ortağın vardır” diyorlardı. Sabiilerle Mecusiler ise: Eğer Allah’ın velileri (dost ve yardımcıları) olmasaydı kesinlikle acze düşerdi, demişlerdir. İşte bu sebeple Allah azze ve celle bu: “Ve deki: Çocuk edinmemiş, mülkte hiçbir ortağı olmayan, düşkün olmayıp, yardımcıya da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdolsun. Onu tekbir ettikçe et” ayetini indirdi.

“Düşkün olmayıp, yardımcıya da ihtiyacı olmayan” yani aciz olmadığı için velisinin, vezirinin ya da danışmanının bulunmasına ihtiyacı olmayandır. Aksine O tek başına her şeyi yaratan ortaksız, bir ve tek olarak kendi irade ve meşieti ile her şeyi takdir edip, idare edendir.
Mücâhid Allah azze ve celle’nin: “Düşkün olmayıp, yardımcıya da ihtiyacı olmayan” buyruğu hakkında: O hiç kimse ile antlaşma ve ittifak kurmayan, hiç kimsenin yardımını aramayandır. O “Allah’a hamdolsun onu tekbir ettikçe et” onu tazim et, haddi aşan zalimlerin söylediklerinden uzak tut, yücelt ve pek büyük olduğunu ilan et.

Allah’u Tebarake Teala’nın Mülkünde ne mukarreb bir melek ne mursel bir rasul ne de bir cin ne de bir veli ne de veli zannedilen, mülkünde hiçbirisi tasarruf sahibi değillerdir. Gavs inancı batıl bir inançtır. Bu inanç Rafızilerden Sünniliğe kendini nispet eden aslında Sünni olmayan sapık taifelere geçmiştir.

Gavs tasavvufta kâinatın yönetiminden sorumlu olduğuna inanılan velîler örgütünün başı. Mutasavvıfların gavs ve ricâlu’l gayb hakkındaki inançlarının Kur’an ve sünnet ile temellendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle islâm bilginleri, özellikle hukukçular gavs ve rical inancını reddetmişlerdir. İbn Haldun Mukaddimesinde bu inancın tasavvufa, imamlara ulûhiyet atfeden aşırı Şiî fırkalardan ismailiye’den geçtiğini belirtir. Aynen dediği gibi Şia’nın çağdaş imamı Ayetullah Humeynî: Humeynî’ye göre ne mukarreb bir melek ve ne de herhangi bir Nebiler imamın fazilet derecesine ulaşamaz. Humeynî şöyle demektedir: “imamın övgüye şayan bir makamı, yüce bir derecesi bulunmaktadır. Velayet ve otoritesine evrenin her bir zerresinin boyun eğdiği tekvînî halifelik sabidir. Mezhebimizin zarûrâtından biri de imamlarımızın hiçbir mukarreb melek ve Nebilerin ulaşılamayacağı bir makama sahip olmalarıdır.” (!!el-Hukûmetu’l-islâmiyye, el-Mektebetu’l-İslâmiyye Yayınları, Sh.52) “Aynı inanç Osmanlılar döneminde de tartışılmış, aleyhte fetvalara konu olmuştur. Sözgelimi Şeyhülislam Sa’dî, gavs ve rical inancının küfür olduğu yolunda fetva vermiştir. Kati olarak bu inanç sahibleri küfürdedir. Onun için bu insanların tevbe etmesi lazım aksi takdirde bu inanç sahibi insanlar ebedi cehenneme girer Allah muhafaza etsin.

قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً

Deki: “ister Allah diye (dua edip) çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın. Esasen en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini ne pek yükselt, ne de pek kıs. İkisi ortası bir yol tut.” (İsra/110)

Allah azze ve celle buyuruyor ki: Ey Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, aziz ve celil olan Allah’ın rahmet sıfatını inkâr eden, ona “er-Rahman” adının verilmesini engelleyen bu müşriklere “deki: İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisi ile çağırırsanız çağırın. Esasen en güzel isimler O’nundur.” Yani sizin ona Allah adı ile dua etmeniz yahut “er-Rahman” adı ile dua etmeniz arasında bir fark yoktur. Çünkü o en güzel isimlere sahip olandır. Allah subhanehu ve Teala şu buyruklarında da böyledir: “O Allah’tır ki Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Görünmeyeni de, görüneni de bilendir. O Rahmandır, Rahimdir… En güzel isimler yalnız onundur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onu tesbih eder. O, Azizdir,” Hakimdir.” (Haşr /22-24)

قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ

Deki: “Allah’tan gayrı (ilah diye) iddia ettiklerinize dua edin, bakayım. Onlar göklerde de, yerde de zerre ağırlığınca bir şeye sahip değildirler. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı da yoktur ve onun bunlardan hiçbir yardımcısı da yoktur.” (Sebe/229)

Allah Teala bir ve tek, eşsiz ve samed, benzersiz ve ortaksız ilah olduğunu hatta tek başına herhangi bir ortağı onunla bu hususta çekişip karşı çıkacak kimsenin ortaya çıkması söz konusu olmamak üzere tek başına ve bağımsız olarak emir verdiğini beyan ediyor: “Deki: Allah’tan gayrı iddia ettiklerinize, ondan başka kendilerine ibadet edilen ilahlara dua edin bakayım. Onlar göklerde de, yerde de zerre ağırlığınca bir şeye sahip değildirler.” Nitekim Allah Teala bir başka yerde: “Ondan gayrı çağırdıklarınız ise bir hurma çekirdeğinin zarına bile malik değildirler.” (Fatır/13) buyurmaktadır.
“Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı da yoktur. Onlar ne bağımsız olarak, ne de ortak olarak hiçbir şeye sahip ve malik değildirler. Ve onun bunlardan hiçbir yardımcısı da yoktur.” Allah Teala’nın işleri idare edip görmek için bu ortak koşulanlar arasından herhangi bir yardımcısı yoktur. Aksine bütün yaratılmışlar ona muhtaçtır, onun huzurunda kullarıdır. Katade Allah Teala’nın: “Onun bunlardan hiçbir yardımcısı da yoktur” buyruğu hakkında herhangi bir şeyde ona yardım edecek bir yardımcısı yoktur diye açıklamıştır.” İbn Kesir

وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَير 

“Onun nezdinde şefaat kendisine izin verdiklerinden başkasına fayda vermez. Nihayet kalplerinden korku giderilince: “Rabbimiz ne buyurdu” diyeceklerdir. Onlar: “Hakkı” diyeceklerdir. O çok yüce, çok büyüktür.” (Sebe/23)

Sonra Allah Teala: “Onun nezdinde şefaat kendisine izin verdiklerinden başkasına fayda vermez” buyurmaktadır. Yani azameti, celali ve kibriyası dolayısıyla kimse onun nezdinde herhangi bir hususta şefaat için kendisine izin vermediği sürece şefaat etmek cesaretini asla gösteremez.
Nitekim Allah azze ve celle:
“Onun izni olmaksızın nezdinde kim şefaat edebilir?” (Bakara/255)
“Onun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez.” (Yunus/3)
”Rahman’ın nezdinde söz alanlardan başkası şefaat edemez.” (Meryem/87)
“O gün, kimse şefaat edemez. Ancak Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimse şefaat eder.” (Taha /109)
“Onun razı olacağı kimselerden başkasına şefaat etmezler. Onlar korkusundan titrerler.” (Enbiya/28)
“Artık bize şefaat edecek kimse de yoktur.”(Şuara/100)
“Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir şefaatçisi vardır.” (Ğafir/18)
“Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.“ (Zuhruf/86)
“Göklerde nice melek vardır ki Allah’ın dileyip, razı olduğu kimseye izin vermedikçe şefaatleri hiçbir işe yaramaz.” (Necm/26)
“Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” (Muddessir/48), buyurmaktadır.

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ
O halde Allah ile beraber başka bir şeyi ilah edinip dua etme. O takrirde azap edilenlerden olursun.” (Şuara/213)
Allah azze ve celle kendisinden başkasına dua edilmemesini, kendisinden başka kimseden yardım istenilmemesini, dara düşüldüğünde kendisinden başka kimseye sığınılmamasını emrediyor. Gavs inançına sahip olan insanlar, yani kainatta bu kişilerin tasarruf sahibi olduklarına inanan insanlar, gavs diye isimlendirdikleri kişiye dua edip, ondan yardım isteyip ve ona sığınmaktadırlar. Bu şekilde bir inança sahip olanlar ve dua ettikleri kişi de bu inancı kabul ediyorsa dua edende bunu kabul edende şirk ehlidirler. Allah azze ve celle bunların şirklerinden münezzehtir. Rabbimiz Tebareke ve Teala bizden sadece kendisine ibadet etmemizi, dua edip, yardım dilememizi emrediyor. Bu kişilerde bu inançlarından tövbe edip dönerlerse Allah azze ve celle çok bağışlayan ve tövbeleri kabul edendir. Eğer tövbe etmezlerse cehennemi hak etmişlerdir. Ve orada ebedi kalacaklardır. Allah azze ve celle’den bizlere hakkı hak bilip onu yaşamayı, batılı da batıl bilip ondan uzak durmamızı istiyorum.
A.Kadir GÖREN

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!