Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel


Hamd alemlerin rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;
Kur’an-ı Kerim’in müminlerin dikkatini çektiği hususlardan biri de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün hükümlerine, emir ve yasaklarına boyun eğip teslim olma zorunda oluşlarının vurgulanmasıdır. Aynı zaman bu mü’min sayılmanın da temel şartlarından biridir. Konunun uzun boylu yorumlanmasına ihtiyaç hissettirmeyecek kadar açık Kuran ayetlerinden bir kaç tanesine işaret etmek yeterli olacaktır.
“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa/65)
Nitekim bir hadiste Abdullah b. Amr b. As radiyallahu anh’dan; Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz, hevası benim getirdiğime tabi olmadıkca iman etmiş olmaz.” (Hatib, Tarihu Bağdad, 4/369; Bağavi, Şerhu’s- Sünne no. 104; Hasen)
Buhari’den gelen sahih bir hadiste; Abdullah b. ez-Zübeyr bildiriyor: Zübeyr ile Ensar’dan bir adam, beraberce suladıkları Harre bahçesi hususunda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında davalaştı. Ensar: “Suyu bırak” deyince, Zübeyr kabul etmedi ve bu konuyu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e iletti. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Zübeyr! Bahçeni sula, sonra suyu komşuna sal” buyurunca, Ensar’dan olan adam kızarak: “Ey Allah’ın Rasulu! O halanın oğlu olduğu için öyle mi?” dedi. Bu söz üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzünün rengi değişti ve: “Ey Zübeyr sula, sonra duvara ulaşıncaya kadar suyu tut” buyurdu. Zübeyr der ki: “Vallahi, bildiğim kadarıyla “Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar” (Nisa/65) ayeti bu konuda nazil oldu.” (Buhari, 2708; 2359; 2361; Müslim, 2357; Ebu Davud, 3637; Tirmizi, 1363; Nesai , 5431; İbn Mace, Ahmed b. Hanbel, 21433; Sahih)
Allah Teala daha sonra şöyle buyuruyor: “Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” Allah Teala mukaddes ve pak zatına yemin ederek, her işinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hakem yapmadıkça kişinin iman etmiş olamayacağını bildiriyor. Çünkü kalp ve bedenle itaat edilmesi ve boyun eğilmesi gereken hakikat odur. Bu yüzden ardından, “Sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe” buyurmuştur. Yani, seni hakem yapınca kalpleriyle de itaat etmedikçe. Dolayısıyla senin verdiğin hükümden içlerinde hiçbir rahatsızlık duymazlar. İçleri ve dışlarıyla (bedenleri ve kalpleriyle) boyun eğerler. Verdiğin hükmü kabullenmezlik yapmadan, savunmaya geçmeden ve tartışıp çekişmeden kabul edip ona her şeyleriyle teslim olurlar.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dinin tebliğinde ve verdiği hükümlerde hatadan korunmuştur. Allah adına tebliğ ettiklerinde sıdkında, son derece güvenilir olduğunda şüphe yoktur. (Kurtubi)
Bu ayetin ışığında bir değerlendirme yapılacak olursa, bir insanın mü’min olarak nitelendirilebilmesi için kendisinde şu şartların bulunması gerekir: İlim ehli der ki;
1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in verdiği hükme razı olmayan mü’min olamaz.
2- Hükme razı olan, buna zahirde rıza göstermiş olacak, yani itirazı olmayacak. Çünkü kalben rıza gösterip göstermediği bilinmez. Zira kalbin meylini, bir şeye yönelişi neticesinde sevgi ve nefretini kavramak beşer gücünün dışında bir şeydir. Ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in verdiği hükmün hak ve doğru olduğuna kani olacak.
3- Bu iki şart da yeterli değil, hükme rıza gösteren kişi, Allah’ın elçisinin verdiği hükmün hak ve doğru olduğuna kalben de inanıp teslim olacak, kalbi o hükmü kabul edip etmeme hususunda duraksamayacak ve zahirdeki kabulüne ters düşmeyecek. Dili ile kalbi tam bir uyum ve teslimiyet içinde olacak. Şu ayet-i kerime konuya daha da açıklık kazandırıcı niteliktedir: “Allah ve Rasulu bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve Rasulune karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab/36)
İbn Cureyc dedi ki: Bana Amir b. Mus’ab. Tavus’tan şöyle dediğini haber verdi: Tavus, İbn Abbas radıyallahu anh’a ikindiden sonra iki rekat namaz kılmanın hükmünü sordu. İbn Abbas kılmamasını söyledi. Sonra İbn Abbas radıyallahu anh’a “Allah ve Rasulu bir işi hükme bağladığında hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadına o işlerinde istediklerini yapma hakları yoktur” buyruğunu okudu. (Sahih Eser) İlim ehli der ki; Bu ayeti kerime her hususta geneldir. Buna göre Allah ve Rasulu herhangi bir şeye dair hüküm verecek olursa herhangi bir kimsenin ona muhalefet etmek yahut o hususta herhangi bir kimsenin başka bir seçeneği, tercihi, görüşü ya da sözü söz konusu değildir. Ayetin anlamı: İnsanın kamil anlamda ve istenildiği şekilde mümin olabilmesi için, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiği emir, yasak ve buna benzer hususlara tam bir muhabbetle tabi olması, emrettiklerini sevmesi ve yasakladıklarından nefret etmesi gerekir.
Bu ayetin nuzül sebeblerin den biriside Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ensarda olan bir kadını sahabeden olan Culeybib radıyallahu anh’a istemesinden dolayı inmiştir. Aşağıda vereceğimiz hadiste kadın sahabenin teslimiyetini görün.
Müslim’den ve İmam Ahmed’den gelen sahih bir rivayette; Enes radıyallahu anh dedi ki: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ensardan bir kadını babasından Culeybib radıyallahu anh’a istedi. Adam annesine sorayım dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem olur buyurdu. (Enes) dedi ki: Adam hanımına gitti ve ona durumu anlattı. Kadın hayır Allah’a yemin ederim ki olmaz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Culeybib’den başkasını bulmadı mı? Halbuki biz kızımızı filana ve filana vermemiştik.” dedi. (Enes) dedi ki: “Kız ise perde arkasından konuşulanları duyuyordu. Adam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e durumu haber vermek üzere çıkmak isteyince, kız: Sizler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrini geri mi çevirmek istiyorsunuz. Eğer o, onu sizin için beğendiyse siz de onunla (beni) evlendirin dedi.” (Enes) dedi ki: “Sanki kız anne babasının gözlerini açtı. Her ikisi de doğru söyledin dediler. Babası Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e giderek: Sen onu beğendinse biz de onu beğendik” dedi. Allah Rasulu: “Ben onu beğendim” buyurdu, Enes dedi ki: “Babası da kızını Culeybib ile evlendirdi. Sonra Medine halkı korkulacak bir hal ile karşılaştı. Culeybib bineğine bindi (gitti), sonra onun etrafında kendisinin öldürdüğü müşriklerden birkaç kişi de bulunduğu halde öldürülmüş buldular.” Enes dedi ki: “Ben, Medine’de en bolluk içerisindeki evlerden birisinin o kadının evi olduğunu gördüm.” (Müslim, 2472; Ahmed Müsned, İbn Hibban, Sahih)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Rasule, sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız onu Allah’a ve Rasulu’ne götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa/59)
“Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız onu Allah’a ve Rasulu’ne götürün.” Selef-i salihinden Mücahid ve başkaları bunu, “Allah Teala’nın kitabına, Nebi salllallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine götürün” diye tefsir etmişlerdir.” (Sahih Eser) Burada müminlere, ihtilaf edip bir karara varamadıkları dinin inanç ve ameli konularını Kitap ve Sünnet’e götürmeleri emredilmektedir. Nitekim Allah azze ve celle başka bir yerde, “Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah’a aittir” buyurmuştur. Dolayısıyla Kur’an ve Sünnet’in hükmettiği ve doğru olduğuna şahitlik ettiği her şey haktır. Hakkın ötesinde ise batıldan başka ne vardır? O yüzden Allah Teala, “Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız” buyurmuştur. Yani, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız anlaşamadığınız ve bilemediğiniz konuları Allah Teala’nın Kitabı’na ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine götürün. Aranızdaki anlaşmazlıklarda onların hükmüne başvurun. Bu ise anlaşmazlıklarda Kur’an ve Sünnet’in hükmüne gitmeyen ve onlara başvurmayan kimsenin Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olmayacağına delalet etmektedir.
Bu, yani anlaşmazlıkları çözmede Allah’ın kitabını ve Rasulu’nün sünnetini hakem yapmak ve onlara başvurmak, “hem hayırlıdır, hem de netice bakımından daha güzeldir.” Yani, Süddi ve başkalarının söyledikleri gibi işin sonucu ve vardığı yer bakımından daha güzeldir. Mücahid ise, “karşılık (mükafat – ceza) bakımından daha güzeldir” diye tefsir etmiştir ki bu da kelimenin manasına yakın bir tefsirdir.
Buhari’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Cuhayfe şöyle demiştir: Ali radıyallahu anha’ya “Sizin yanınızda bir kitap var mıdır?” diye sordum. O “Hayır, ancak Allah’ın kitabı, Müslüman bir adama verilen kavrama kabiliyeti ve bir de şu sahifedekiler vardır” dedi. Ben “O sahifede ne var?” diye sordum. Ali “Diyetler, esirin serbest bırakılması vardır. Bir Müslüman bir kafire karşılık olarak öldürülmez” dedi.” (Buhari, 111; Sahih) Yanındaki sahife ile kastettiği Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’in hadisleridir.
Buhari’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Size neyi yasakladıysam ondan uzak durunuz ve size neyi emrettiysem ondan gücünüz yettiği kadarını yapınız. Hiç şüphe yok ki sizden öncekiler çok soru sormaları ve Nebilerine muhalefet etmeleri sebebiyle helak olmuşlardır.” (Buhari, 7288; Muslim, 1337; Sahih)
Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize hutbe irşat etti ve şöyle dedi: ‘Ey insanlar, Allah Teala size haccı farz kıldı, hac farizasını yerine getirin.’ Biri, ‘Ey Allah’ın Rasulu! Her sene mi?’ diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sustu. Adam soruyu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Şayet evet deseydim, elbette o şekilde farz olurdu ve siz bunu yapmaya güç yetiremezdiniz. Artık sizi serbest bıraktığım konularda siz de bana soru sormaktan vazgeçin. Hiç şüphesiz sizden öncekiler çok soru sormaları ve Nebilerine muhalefet etmeleri sebebiyle helak oldular. Size bir şeyi emrettiğim zaman onu gücünüz yettiği kadar yapın ve size bir şeyi yasakladığım zaman da ondan uzak durun.” (Müslim, 1337; İbn Hibban, Sahih)
Hadisin alınan kaynaklarının bazısında daha önceki ümmetlerin helak oluş sebeplerinden birinin Rasullerin emir ve yasakları konusunda ihtilafa düşmeleri, çok ve lüzumsuz soru sormaları olduğu beyan edilir. Bu konuyla ilgili pek çok hadisten dikkat çekici bir rivayet şöyledir.
Ebu Davud ve Tirmizi’den gelen sahih rivayette; Ubeydullah b. Ebu Rafi radıyallahu anh’dan Nebi sallallahu aleyhi sellem şöyle demiştir: “Dikkat edin! Sizden birinize, emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız derken bulmayayım.” (Ebu Davud, 4605; Tirmizi, 2663; İbni Mace, Mukaddime: 2; Sahih)
Tirmizi’den gelen sahih bir rivayette; Mikdam bin Madi’kerib radıyallahu anh’dan rivayete göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dikkat edin! Sizden biriniz koltuğuna kurulduğu halde benden bir hadis kendisine ulaşacakta o kimse şöyle diyecek: ‘Bizimle sizin aranızda Allah’ın kitabı var. Bu kitapta neyi helal olarak bulursak onu helal sayar haram olan hususları da haram kabul ederiz. Gerçekten Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haram kıldığı bir şey Allah’ın haram kıldığı gibidir.” (Tirmizi, 2664; İbni Mace Mukaddime, 2; Darimi Mukaddime, 6; Sahih)
Bir ayette Allah azze ve celle şöyle emrediyor “Hem Rasul size ne verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah azabı çok çetin olandır.” (Haşr/7)
Allah Teala bu türlü kaideyi ve genel esası şöylece emretmektedir: “Hem Rasul size ne verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de sakının.” Bu buyruk, dinin inanç esaslarını da, fer’î hükümlerini de, zahirini de batınını da kapsar. Rasûlün getirdiği ne ise kulların muayyen olarak onu alması, ona uyması gerekir, ona muhalefet etmek helâl değildir. Rasûl herhangi bir şeye dair açık bir hüküm bildirecek olursa, bu Allah Teala’nın hüküm bildirmesi gibidir. Onu terketmekte hiçbir kimse mazur değildir, kimseye ruhsat verilmemiştir. Herhangi bir kimsenin söylediklerinin onun söylediğinin önüne geçebilmesi de caiz değildir.
(Rasul) “onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılan, sırtlarındaki ağır yükü ve üzerlerindeki zincirleri indiren, ümmi nebi olan o rasule uyarlar. İşte ona iman edenler, onu yüceltenler, ona yardım edenler ve onunla indirilen nura tabi olanlar; işte onlar umduklarına erenlerin ta kendileridir.” (Araf/157)
O Rasul onlara yiyecek, içecek, evlenmek, söz ve davranışlardan “temiz şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılan, sırtlarındaki ağır yükü ve üzerlerindeki zincirleri indiren ümmi Rasuldür.” Onun nitelikleri arasında dininin kolay ve müsamahakar olması da vardır. Onda ağır bir mükellefiyet yoktur. Onda insanların zorlanacakları yükümlülükler, altından kalkılamayacak sorumluluklar yoktur.
Ayette geçen ‘eta’ verir kelimesinin “emera’ emreder anlamına geldiğine müfessirler dikkat çekerler. Nebi sallalllahu aleyhi ve sellem’in emrettiği her şey, Allah’tan bir emir olarak kabul edilme mecburiyeti vardır. Ayet ganimetlerle ilgili nazil olmuş olsa bile, Nebi sallallahu aleyi ve sellem’in emir ve yasaklarının tamamı bu ayetin hükmüne dahildir. Nitekim, sahabenin de ayeti bu tarzda anladığının az sayılmayacak delilleri vardır. Sünnetten zikrettiği her şeye Kur’an’dan delil getirmekle meşhur olan Abdullah İbn Mes’ud, yine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine istinaden, Allah’ın kendilerine lanet ettiği kadınlardan (kaşlarını alan kadınlar) bahsedince, Beni Esed Kabilesinden Kur an’ı okuyan ve iyi anlayan bir kadının: “Ben mushafın iki kapağı arasında onu görmedim” şeklindeki itirazına bu Ayeti delil getirmiştir. “Hem Rasul size ne verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de sakının ve Allah’tan sakının. Çünkü Allah azabı çok çetin olandır.” (Haşr/7)
Güzel ve doğru olan anlayışın, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrettiği ve nehyettiği her şeyin bu umumi emre dahil olduğunu söyler. Ehli sünnetin görüşü; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih olarak sabit olan her şeyin Kur’an’ın bu emrine dahil olduğu yönündedir. Çünkü Sünneti almak gerçekte Kur’an’ı almaktır; Sünnet’ten yüz çevirmek de Kur’an’dan yüz çevirmektir.
Asrımızın da bazı insanları “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bir şeyi haram veya helal kılma yetkisi yoktur” demeleri batıl bir sözden ibarettir. Allah subhanehu ve Teala bu ayette “Allah ve Rasulunun haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe/29) Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem’in yasak ettiği veya helal kıldığı işler Allah azze ve celle’nin emriyledir.” Allah azze ve celle’ye hamd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ashabına ve güzellikle ona tabi olanlara selam olsun.
A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!