Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Hamd alemlerin rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in görüşüne göre Allah’ın kendisine yaraşır, celal ve ikram ile niteli gerçek bir yüzü vardır. Allah’ın celal ve ikram ile niteli bir yüzünün olduğunu Kitap ve Sünnet kesin olarak göstermektedir. Allah’u Teala’nın yüzü, O’nun sabit zati sıfatlarından olup kendisine yaraşır gerçek bir yüzdür. Yüz sıfatını da, tahrifsiz, ta’tilsiz, temsil etmeksizin, tevkife gitmeksizin ve tevfid (manayı Allah’a havale etmek) etmeksizin selefin tefsiri ile alırlar. Çünkü selef Allah azze ve celle’nin, sıfatlarını hakikati üzere almıştır. Selef indinde, sıfatların bir manası vardır. Sadece keyfiyetini Allah’a havale ediyorlardı.
İmam Malik rahimehullah’ın sıfatlar konusundaki şu sözü meşhurdur; “İstiva bilinen bir şeydir, keyfiyet meçhuldür.” Bir şeyin keyfiyeti yoksa, bilakeyf demek de boş bir sözdür. İmam Malik rahimehullah keyfiyetini havale etmiştir, çünkü mana bilinen bir şeydir. Ebu Hanife rahimehullah’ın da inancı budur ve bu sıfatların varlığına iman etmiştir. O’nun şu sözü bunun delilidir: “Allah’ın Kur’an’da zikrettiği gibi O’nun eli, yüzü ve nefsi vardır. Allah’ın Kur’an’da zikrettiği el, yüz ve nefis O’nun sıfatlarıdır. Keyfiyetleri bilinmez” demiştir.Yüzün manası malumdur, fakat keyfiyeti meçhuldür. Diğer sıfatları gibi Allah’ın yüzünün de nasıl olduğunu bilemeyiz. Fakat O’nun celal ve ikram ile vasıflanan, azamet, büyüklük ve büyük bir nurla vasıflanan yüzünün olduğuna iman ederiz.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen sahih rivayetlere, sahabe ve taabin’in tefsirlerine uymayanlar Yahudilerin durumuna benzerler, çünkü Yahudiler ayetleri dinlemişlerdir, sonra ayetlerin kelimelerinin yerlerini değiştirerek tahrif etmişlerdir. Rabbimiz Teala şöyle buyrmaktadır;
“Allah’ın kelamını işitirlerdi de sonra akılları erdiği halde onu bile bile tahrif ederlerdi.” (Bakara/75) “Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (Allah’ın ayetlerini tahrif ederler)” (Maide/13)
“Yahudi olanlar kelimeleri yerlerinden değiştirirler (tahrif ederler).” (Nisa/46)
“Kelimeleri (yerlerini değiştirirler) sonradan tahrif ederler.” (Maide/41)
Allah azze ve celle’nin yüz sıfatını rıza diye tevil etmek bir tevil değil,tahriftir. Selefin indinde tevil tefsir aynı şeydir. “Zatından başka her şey helak olacak” ayetini tefsir ederken yüz sıfatı kastedilmeden alınırsa bu bir tahrifdir. Kelamcıların tevil dedikleri tam bir tahriftir. Sıfatları inkardır. Her kim nasları ehli sünnetin ve selefin anlayışından ne kadar çok uzaklaşırsa o kadar da sapıklığı artar. Allah azze ve celle yedi ayet-i kerimede kendine yüz (vech) sıfatı nispet etmiştir. Bu ayetlerin tefsirlerini vermeye çalışacağız.
كل شيء هلك الا وجهه
“O’nun yüzünden başka her şey helak olacaktır.” (Kasas/88)
“Onun yüzünden başka her şey helak olacaktır” buyruğu da daim (ebedi), kalıcı, hayy ve kayyum olduğunu, yaratılmışların tümünün ölümlü olup, kendisinin ölümsüz olduğunu haber vermektedir. “Onun yüzünden (vechinden) başka her şey helak olacaktır.” İşte buradaki ayetinde Allah azze ve celle yüz (vech) ibaresini söz etmektedir.
ويبقئ وجه ربك ذو الجلال ولاكرام
“Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacak.” (Rahman/27)
Şanı yüce Allah bu ayet-i kerimede kendi kerim yüzünü (veçhini): “Celal ve ikram sahibi” olmakla nitelendirmektedir. Yani o “Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir.” Yani o tazim edilip, kendisine isyan edilmemesine, şanına layık olarak kendisine ibadet olunmasına, şükredilip, nankörlük edilmemeye, hatırlanıp unutulmamaya layık olandır.
قال ابن عباس ذئ الجلال والاكرم ذئ العظمة والكبرياء
İbn Abbas dedi ki: “Celal ve ikram sahibi demek, azamet ve kibriya sahibi demektir.” diye açıklamıştır.
وما تنفقون الا ابتغاء وجه الله
“Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın yüzünü arzulamak için yapmalısınız.” (Bakara/272)
قال الحسن البصري نفقة المومن لنفسه ولا ينفق المو من اذ انفق الا ابتغاء وجه الله
Hasan-ı Basri rahimehullah: “Müminin infakı harcaması daima lehinedir. O hep Allah’ın yüzünü arzulamak için harcar.” demiştir.
وقال عطاء الخراساني يعني اذاعطيت لوجه الله فلا عليك ما كان عمله
At’a el-Horasani rahimehullah derki: “Yani, sen verdiğini Allah azze ve celle’nin yüzünü arzuladığın için verdikten sonra verdiğin kimse nasıl bir amel üzerinde olursa olsun.” demiştir.
“Rablerinin yüzünü isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma!” (Enam/52)
“Rablerinin yüzünü (veçhini) isteyerek”, yani amellerinde Allah’ın yüzünü arzulayarak, dolayısıyla ibadet ve taatlarında ihlaslı ve samimi olarak “sabah akşam O’na dua edenleri” yani ibadet eden ve O’na yalvaranlar kastedilmektedir. Said b. Müseyyeb, Mücahid, Hasan-ı Basri ve Katade’ye göre duadan kasıt farz namazlardır. (Sahih Eser)
“Kovma!” Yani, bu vasıftaki insanları kendinden uzaklaştırma. Bilakis onlar sohbet arkadaşların ve has adamların olsun. Nitekim Allah Teala başka bir ayette de şöyle buyurur: “Sabah akşam Rablerine, O’nun yüzünü arzulayarak dua edenlerle birlikte sabret.” (Kehf/28)
“Biz size ancak Allah’ın yüzü (vechi) için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne bir teşekkür İsteriz.” (İnsan/9)
“Ancak o, yüce Rabbinin yüzünü (vechini) arzu ederek (bunu yapmıştır). Yakın da elbette razı olacaktır.” (Leyl/20 21)
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem aşağıda vereceğimiz hadislerde Allah azze ve celle’nin yüz sıfatını ispat etmiştir.
Buhari’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Bekr İbn Abdillah İbn Kays babasından Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir; “İki Cennet vardır ki, bunların kapları ve içindekilerin tamamı gümüştendir. İki Cennet vardır ki, bunların kapları ve içindekilerin tamamı altındandır. Adn Cennetindeki topluluğun Rablerine bakmaları arasındaki tek engel O’nun yüzünde (vechinde) bulunan büyüklük örtüşüdür.” (Buhari, 4878; Sahih)
Buhari’den gelen sahih bir rivayette; İtban İbn Malik radıyallahu anh’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah, kendi yüzüne bakmayı umarak “La ilahe illallah” diyen kişiyi cehennem ateşine haram kılmıştır” buyurdu. (Buhari, 1186; Sahih)
Buhari’den gelen sahih bir rivayette; Cabir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: “De ki: Allah’ın, size üstünüzden (gökten) azap göndermeye gücü yeter…” ayeti indiği zaman Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “[Ya Rabbi] Senin yüzüne (vechine) sığınırım,” şeklinde dua etti. “Ayaklarınızın altından (yerden)” ifadesinden sonra da yine “[Ya Rabbi] Senin yüzüne (vechine) sığınırım,” diyerek dua etti. “Ya da sizi birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya (gücü yeter)” (Enam/137) ifadesinden sonra “Bu, daha hafiftir” veya “daha kolaydır” buyurdu.” (Buhari, 4628; Sahih)
Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize kalkıp bir hutbe verdi ve beş hususu dile getirip şöyle buyurdu: “Muhakkak aziz ve celil Allah uyumaz, onun uyuması da gerekmez. O adalet terazisini alçaltır ve yükseltir. Gecenin ameli ona gündüzün amelinden önce, gündüzün ameli de gecenin amelinden önce yükseltilir. Onun hicabı nurdur. Ebu Bekre radıyallau anha’nın rivayetinde: “ateşdir eğer onu açacak olursa yüzünün nurunun yaratıkları gözünün baktığı değdiği bütün mahlukatını yakardı.” (Müslim, 179; Sahih)
Ebu Davud’dan gelen sahih bir rivayette; Abdullah bin Amr bin As’tan Nebi sallallahu aleyhi ve sellem mescide girdiği zaman; “Kovulmuş şeytandan büyük olan Allah’a ezeli saltanatına ve kerim yüzüne sığınırım.” (Ebu Davud, 466; Sahih)
İbn Abbas radıyallahu anh’tan “Rabbi o dağa görününce…” ayeti hakkında şöyle rivayet etmiştir: “Rabbi o dağa kendini gösterince..” Allah’tan sadece küçük serçe parmak kadarı kendini gösterince, “onu paramparça etti.” Yani, toz toprak haline getirdi. “Musâ da baygın düştü.”
İmam Ahmed’den gelen sahih bir rivayette; “Allahım! Senden, yüzüne bakma lezzetini ve seninle buluşma şevkini (arzusunu) bana lütfetmeni diliyorum.” (Ahmed, Musned; Tebarani ibn Ebi Asim es-Sünne; Sahih)
“Vech/yüz”ün manası malumdur, fakat keyfiyeti meçhuldür. Diğer sıfatları gibi Allah’ın yüzünün de nasıl olduğunu bilemeyiz. Fakat O’nun celal ve ikram ile vasıflanan, azamet, büyüklük ve büyük bir nurla vasıflanan vechinin olduğuna iman ederiz. Hatta Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle ifade buyurmuştur: “Hicabı nurdur. Eğer onu açmış olsa vechinin nuru, ulaştığı bütün mahlûkatını yakar,
“Vechinin nuru,” “Yüzünün nuru, azameti ve yüceliği” demektir.”Basarının ulaştığı bütün mahlûkatı” O’nun basarı/bakışı her şeye ulaşır. Buna göre eğer bu hicabı -yüzündeki nurun örtüsünü- açmış olsaydı her şeyi yakardı.
Bil ki celal ve ikramla vasfedilen bu azametli yüzün vasfını tam olarak idrak etmek de, tam olarak tasavvur etmek de mümkün değildir, bilakis Allah Teala, senin takdir edebileceğin her şeyden üstündür. Nitekim Allah Teala, “Onlar O’nunla ilgili bilgilerin hepsine sahip olamazlar.” (Taha/110) buyurmuştur.
“O’nun vechinden başka her şey yok olacaktır.” (Kasas/88) ayetindeki vech ile kastedilen nedir? “Vech ile kastedilen zattır.” dersen ayetin manasını tahrif etmiş olmandan korkulur. Vech ile sıfatın kendisini de kastedersen yanlış ve sakıncalı bir duruma düşebilirsinki bu, Allah’ı hakkıyla takdir edemeyenlerin içine düştükleri bir durumdur. Onlar dediler ki: Vechi hariç Allah fanidir. Böyle bir şey söylenirse ne yaparsın?!
Cevap: Sen, “Ancak Allah’ın zatı bakidir.” derken Allah’ın vechinin varlığını kabul ederek O’nun zatının baki olduğu manasını kastedersen bu sahihtir/doğrudur. Burada vechi olan kimsenin zatı, vech ile ifade edilmiştir.
Sen, “Zat’tır” derken, vechin varlığını kabul etmeksizin vechin zattan ibaret olduğunu kastedersen, bu bir tahriftir, kabul edilemez. Buna göre biz deriz ki, “Ancak O’nun vechi bakidir.” demek “Ancak O’nun vech ile muttasıf zatı bakidir.” demektir. Bunda bir sakınca yoktur. Bununla tahrifçilerin sözleri arasında fark vardır. Onlar diyorlar ki: Vech ile kastedilen Allah’ın zatıdır, O’nun vechi / yüzü yoktur. Biz diyoruz ki: Vech ile kastedilen Allah’ın zatıdır, çünkü O’nun vechi/ yüzü vardır. Bu sebeble zat, vech ile ifade edilmiştir.” (İbn Useymin)
Ehli sünnetin ve selefin menhecinden onların metodundan ayrılanlar Allah azze ve celle’nin sıfatlarını tahrif etmişlerdir. Selefe uymak hidayet, halefe uymakta bid’at ve sapıklıktır. Allah Azze ve Celle’ye hamd, Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’e, O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.
A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!