Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel


Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;
الحمدالله رب العالمين و الصلاةو السلام على اشرف الانبياء والمرسلين اما بعد
Ehli Sünnet ve’l Cemâat’in üzerinde birleştiği görüşe göre Allah konuşur. Allah Te’ala’nın konuşması kelâmı, kendisine yaraşır bir biçimde O’nun hakkında sabit olan gerçek bir sıfattır. Allah’u Subhânehu ve Teâlâ dilediği zaman, dilediği gibi, harf ve sesle konuşur. İlim ehli der ki; Mûsâ aleyhisselâm Allah’u Teâlâ’nın kelâmını harf ve ses ile işitmiştir. Dilin ve hadislerin gereğine uygun olan, seslenmenin nidanın sesle açıklanmasıdır. Üstelik Allah’u Teâlâ’nın sesle konuştuğu ispatı, sayılmayacak kadar çok hadiste ve sınırsız haberde geçmektedir.” Kendini ehli sünnete nispet eden bazı gurupların, Allah’u Teala’nın sesle ve harfle konuşmadığını söylemeleri cehmiyye ve mu’tezile’nin görüşlerine tabii olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu gruplar kendilerini ehli sünnete nispet etselerde kelamcıların görüşlerine başvurmuşlardır ve onların görüşlerini almışlardır. Aşağıda ehli sünnetin imamlarından gelen rivayetlerde bunların görüşlerini reddetmektedir. Çünkü Allah azze ve celle’nin sesle ve harfle konuştuğuna dair selef ulemasından sahih nakiller vardır. Bunlardan biri sünnete bağlı olan Ahmed b.Hanbel rahimehullah’tır. “Abdullah b. Ahmed b. Hanbel es-Sünne isimli eserde şöyle der: Ben babama “Allah Musa ile konuştuğunda sesle konuşmamıştır” diyen kimselerin durumlarını sordum. Bana şöyle cevap verdi: “Aksine sesle konuşmuştur.” Bu hadisler nasıl gelmişse o şekilde rivayet olunmaktadır. Selef âlimleri Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğu, Onların görüşüne göre Allah dilediğinde hep konuşandır. Ses ve harflerle konuşur ve dilediği meleklere ve Rasullere sesini işittirir. Selef alimlerinin çoğunluğundan nakledilen sabit görüş, Allah Teala’nın ses ve harf ile konuştuğunu ispat edip, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu ve mahluk olmadığını söyleyip, keyfiyetini Allah azze ve celle’ye havale edip, bunun dışında susmaktır.

Buhari’den gelen bir rivayette; el-Hakem b. Aban dedi ki: bana İkrime, İbn Abbas radiyallahu anha’dan bildirdi. İbn Abbas dedi ki: “Allah azze ve celle bir iş yapmaya hüküm verip de konuştuğu zaman, yer ve gök sarsılır ve meleklerin tümü secdeye kapanırlar.” (Halku Ef’ali’l-İbad, Sahih Eser)

İmam Buhari rahimehullah der ki; Ve Allah azze ve celle ise yakında olan nasıl işitiyorsa, aynı şekilde uzakta olanın da işitebileceği bir sesle nidâ eder, konuşur. Bu özellik Allah azze ve celle’den gayrısın da yoktur. Ve bu hususta Allah’ın sesinin yaratıkların seslerine benzemeyeceğine bir delil mevcuttur. Zira Allah’ın sesini yakın olanın duyabildiği gibi, aynı şekilde uzakta olan da duyabilmektedir ve melekler de O’nun sesinin heybetin’den bayılmaktadır. Halbuki melekler çağırınca, bayılmamaktadırlar. Ayrıca Allah Teala “Artık bile bile Allah’a denk edip ortak edinmeyin” (Bakara/22) buyurmuştur.” (Halku Ef’ali’l-İbad)

Kuran’da Allah azze ve celle’nin konuştuğuna dair deliller.
تلك الرسل فضلنا بعضهم علئ بعض مهم من كلم الله
“İşte bu Rasuller onlardan bazılarını bazılarına üstün kıldık. Onlardan kimiyle de Allah konuşmuştur.” (Bakara/253)
Onlardan kimisini yakın dost edindi, kimisi ile özel bir şekilde konuştu, kimisini diğer insanlar üzerinde derecelerle yükseltti. Hiçbir kimse onlardan hiçbirisinin zirveleşen faziletine ulaşamaz.
وكلم الله موسئ تكلما
“Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.” (Nisa/164)
“Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu” buyruğu Musa aleyhisselam’ın şereflenişini ifade etmektedir. Bu yüzden ona “kelîm” (kendisiyle konuşulan, yani Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi) adı verilmiştir. ”Musa tayin ettiğimiz vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca.” (Araf/143)
وتمت كلمت ربك صدقا وعدلا
“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.” (En’am/115)
“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.” Katâde, “Vaadinde sözünde sadık, hükmünde adildir” diye tefsir etmiştir. Mânâsı, haberlerinde doğru, isteklerinde âdil ve dengelidir. Dolayısıyla her haber verdiği şey hiç şek ve şüphe bulundurmayan kesin bir hakikat, her emrettiği şey adalettir ve ondan başka bir adalet yoktur.
وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا
“Ona Tûr’un sağ tarafından seslendik ve onu, fısıldaşan kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık.” (Meryem/52)
Nida sözlükte, çağırma, seslenme, bağırma demektir. “Biz ona Tur’un” yani dağın “sağ tarafından seslendik.” Musa o gördüğü ateşten biraz alıp getirmek amacıyla gittiği vakit, Musa’nın sağ tarafından demektir. Çünkü Musa dağda parlayan bir ateş görmüş ve ona doğru gitmiş, ateşin kendisine göre dağın (Tur’un) sağında vadi kıyısındaki batı tarafında olduğunu görmüştü. Allah Teala’da onunla konuşmuş, ona seslenmiş, onu kendisine yakınlaştırıp, onunla konuşmuş oldu.
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
“Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.“ (Kasas/30)
Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: “Oraya varınca o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından” yani batı tarafından onun sağına düşen dağın bitişiğindeki vadinin kenarından demektir. Nitekim Allah azze ve celle: “Biz Musa’ya o buyruğu vahy ettiğimizde sen batı tarafında değildin.” (Kasas/44) buyurmaktadır. İşte bu Musa’nın ateşe gitmek üzere kıble yönüne doğru ilerlediğini, dağın sağının da onun sağ tarafına düştüğünü göstermektedir. Ateşin ise vadinin bitişik tarafında dağın kıyısında yemyeşil bir ağaçta yanıp tutuştuğunu görmüştü. Bundan dolayı bu duruma hayret ederek kalakalmıştı. Rabbi kendisine “o mübarek yerdeki vadinin ağacın sağ kıyısından ” ona seslenmişti. Allah azze ve celle’nin: “Ey Musa, muhakkak ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım” buyruğuna gelince: Seninle konuşan, sana hitap eden âlemlerin Rabbi dilediğini yapan, kendisinden başka ilah, kendisinden başka Rabb olmayan, şanı yüce, mukaddes, zat ve sıfatlarında, söz ve fiillerinde yaratılmışlara benzemekten münezzeh, her türlü eksiklikten uzak olan âlemlerin Rabbidir. “Hani Rabbin Musa’ya şöyle seslenmişti.” (Şuarâ/10) (İbni Kesir)
“Musa’nın haberi geldi mi sana? Kutsal vâdi Tuvâ’da Rabbi ona şöyle seslenmişti:” (Nâziât/15,16)
Rabbimizin: “Musa’nın haberi geldi mi sana” Yani onun haberini duydun mu? “Hani Rabbi ona mukaddes” yani tertemiz edilmiş “Tuvâ vadisinde” bu da daha önce Taha suresinde geçtiği gibi sahih olan görüşe göre vadinin adıdır. “Şöyle seslenmişti” onunla seslenerek konuşmuştu.
“Şüphesiz o kesinlikle ayırt edici bir sözdür.“ (Tarık/13)
İbn Abbas radiyallahu anh’a ve başkaları, hak sözdür diye açıklamışlardır. (Sahih Eser)
“Allah’tan daha doğru sözlü kimdir?” (Nisa/87)
“Allah’tan daha doğru sözlü kimdir?” buyruğundaki “Söz” kelimesinin nasb edilmesi, beyan olduğundandır. Anlamı, Allah’tan daha doğru sözlü hiçbir kimse yoktur, demektir.
ومن اصدق من الله قيلا
“Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?” (Nisa/122)
“Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir” buyruğu mübtedâ ve haberdir. “Söz” kelimesinin mansub oluşu, beyan (temyiz) olmak üzere geldiğindendir. Aynı anlamda (söz)dür. Yani, Allah’tan daha doğru sözlü hiç kimse yoktur. Her ikisinde de Allah Teala’nın kelamının ve bu kelamın gerçek ve doğru olduğunun, içinde hiçbir yalanın olmadığının isbatı vardır.
واذقال الله يا عيسي ابن مريم
“Ve Allah demişti: Ey Meryem oğlu İsa!” (Maide/116)
“Bu ayette Allah Teala’nın konuştuğunun isbatı vardır. O’nun sözü işitilmiştir. Demek ki bu, sesli bir konuşmadır. O’nun sözü kelimeler ve cümlelerdir. Kelimeler, harflerden meydana gelir. Bu sebeble ehl-i sünnet ve’l-cemaatin inancı şudur: Allah Teala, gerçek bir kelamla dilediği zaman, dilediği keyfiyette, dilediği şeyleri harfle ve varlıkların seslerine benzemeyen bir sesle konuşur. “Dilediği zaman,” Zaman itibarıyladır. “Dilediği şeyleri,” Kelam itibarıyladır. Yani emir, nehiy veya başka bir şey cinsinden kelamın konusu itibarıyladır. “Dilediği keyfiyette,” yani Allah Teala’nın dilediği keyfiyette ve vasıfta bir konuşma. Biz dedik ki: Yaratılanların seslerine benzemeyen harfle ve sesle konuşur. Bunun delili, “Ve Allah demişti: Ey Meryem oğlu İsa!” ayetidir. Bu konuşma harflerdir. Sesle konuşur, çünkü İsa O’nun söylediğini işitmiştir. Yaratılanların seslerine benzemez Çünkü Allah Teala, “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur ve O her şeyi işitendir, görendir.” (Şura, 11) demişti.” (İbni Useymin)
ولقد سبقت كلمتنا لعبادنا المرسلين
“Andolsun ki gönderilmiş kullarımıza söz vermişizdir” (Saffat/171)
Allah azze ve celle kitabında kendi kelamını dört kelime ile bildirmiştir. Bunlar nida, gavil, kelimât ve kelâm’dır. Bu dört kelime Allah azze ve celle’nin kelamını ifade edip Rasulune bildirmiştir.

Allah azze ve celle’nin sesle ve harfle konuştuğuna dair Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen sahih hadislerden deliller.
Buhari ve Müslim’den gelen rivayette: Ebû Said el-Hudrî radiyallahu anha’nın nakline göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ‘Ya Adem’ diye nida eder. Adem de ‘Lebbeyk ve sa’deyk ya Rabbi’ emrine tekrar tekrar icabet ve emrini yerine getirmeye daima hazırım” der. Allah Adem’e bir ses ile Allah sana zürriyetinden cehenneme gidecek bir topluluğu çıkarmanı emrediyor!’ diye nida eder.” (Buhari, 7483; Müslim, Sahih)

“Allah Adem’e bir ses ile Allah sana zürriyetinden cehenneme gidecek bir topluluğu çıkarmanı emrediyor!’ diye nida eder. Hadiste “sesle nida eder(seslenir)” ifadesi yer almaktadır.

Buhari ve Müslim’den gelen rivayette: Saffan b. Muhlis şöyle anlatmıştır: Bir adam İbn Umer’e “Allah’ın mümin kulu ile gizli konuşması hakkında Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den nasıl bir açıklama duydun?” diye sordu. İbni Ömer dedi ki: Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Herhangi biriniz Rabbine yaklaşır da Rabbi onun üzerine kenefini (perdesini) kor ve ‘Filan ve filan günahları işledin mi?’ diye sorar. Mümin de ‘Evet Rabbim işledim!’ der. Rabbi yine ona ‘Filan ve filan günahları da işledin!’ buyurur. Mümin de ‘Evet’ diyerek tasdik eder. Böylece Rabbi ona işlediği günahlarını ikrar ve itiraf ettirir. Sonra Allah’u Teâlâ ‘Ben senin bu günahlarını dünyada iken (insanlardan) gizledim. Bugün de onları senin lehine mağfiret ediyorum!’ buyurur.” (Buhari, 7514; Müslim, 2768; Sahih)

Bu hadiste Allah azze ve celle’nin kıyamet günü kullarını hesaba çekerken hiç tercümansız, günahkâr olsun, fâsık olsun herkes ile konuşacaktır. Allah azze ve celle’nin sessiz ve harfsiz konuşacağını söyleyen taifeler sadece felsefecilerin görüşlerine uymuşlardır. Kitap ve sünneti delil almamışlardır. Ehli sünnetin dışına çıkmışlardır. Bunların kendilerini ehli sünnete nispet etmeleri zandan ibarettir.

Buhari’nin sahih’inde yer alan hadiste Ebu Hureyre radiyallahu anha, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den şunları nakletmiştir: “Allah, semada bir işe hükmedip onu buyurduğunda; Melekler O’nun sözünü yerine getirmekle görevli kimseler olarak kanatlarını çırpar dururlar. O’nun sözü onlara, mermer üzerine düşen bir zincirin sesi gibi ulaşır.“ (Melekler) sonunda yüreklerinden korku giderilince, birbirlerine: “Rabbiniz ne buyurdu? Diye sorarlar. Diğerleri de “hakkı“ diyerek cevap verirler. O çok uludur, büyüktür.“ (Sebe/23) (Buhari, 4800;)

Allah azze ve celle dileği zaman konuşur. O’nun konuşması sırf kuran ile sınırlı bir kelam değildir. Kuran onun kelamıdır. Allah azze ve celle dileği zaman meleklerle, Rasullerle, iblisle, mahşer günü insanlarla konuşur. ”De ki; Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave edilse dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenir.” (Kehf/109)

Tirmizi’den rivayetle; Adiyy b. Hatim Radiyallahu anh’dan rivayete göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden her bir kimseyle kıyamet günü Rabbi mutlaka konuşacaktır ve arada tercüman da bulunmayacaktır.” (Tirmizi, 2415; Müsned, 18573; Sahih)

Bu hadis hasen sahihtir. Ebu’s Saib’in aktardığına göre “Veki bin Cerrah rahimehullah” bir gün bu hadisi bize A’meş’den aktardı. Veki hadisi tamamlayınca şöyle dedi: Burada horasanlılardan her kim varsa bu hadisi Horasanda aktarmak suretiyle Allah’ın rızasını kazansın. Çünkü Cehmiyye mezhebi; Allah’ın kullarıyla konuşmasını inkar etmektedir. Ebu’s Saib’in ismi Selm b. Cenade b. Selm b. Halid b. Cabir b. Semure el Kufidir. (Tirmizi) “Selef ulemasının Allah azze ve celle’nin ses ve harfle konuştuğunu ispat etmiştir. Bu eserlerde de mevcuttur.”

İmam Buhari’nin rivayetinde, Mesruk’un nakline göre İbn Mesud radiyallahu anha şöyle demiştir: Allah Subhanehu ve Teâlâ vahiyle konuşunca göktekiler bir şey işitirler. Meleklerin kalplerinden korku giderildiği ve ses seda kesildiğinde onlar bu sesin Rableri tarafından olan hak olduğunu anlarlar ve birbirlerine “Rabbiniz ne buyurdu?” diye nida ederler. Onlar da “Hakkı buyurdu.” derler.” (Buhari, Muallak; Sahih)

İmam Buhari muallak olarak başka bir rivayette, Cabir’in, Abdullah b. Uneys’ten nakline göre Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle haber vermiştir: “Allah kıyamet gününde kulları toplar ve onlara uzak olanın yakın olan kimsenin işitmesi gibi işiteceği bir ses ile nida eder. Melik ancak benim! Deyyân ancak benim! buyurur.” (Buhari, Muallak; Sahih)

Tirmizi’nin rivayettin de; İbn Mes’ûd radiyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim, Allah’ın Kitabından bir harf okursa onun için bir hasene/iyilik sevabı vardır. Bir iyiliğin sevabı da on kat fazlasıyladır. Ben, Elif lam mim, bir harftir.’ demiyorum. Aksine elif, bir harf; lam, bir harf; mim de bir harftir.” (Tirmizi, 2910; Sahih)

Allah azze ve celle’nin harf ile konuştuğuna delil.

İbn Mesud radiyallahu anh’dan rivayet edilen birinci hadiste Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, “Kim Allah’ın Kitabı’ndan bir harf okursa onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin sevabı da on kat fazlasıyladır.” demiş ve bunu, “(Dikkat edin) ben, ‘Elif-Lam-Mim bir harftir.’ demiyorum. Aksine elif, bir harf; lam, bir harf; mim de ayrı bir harftir.” sözleriyle açıklamıştır. Yani bu üç harf karşılığında otuz sevap vardır. Kur’ân-ı Kerim’in geriye kalan bütün harfleri için de aynı durum geçerlidir. İnsan, okumuş olduğu bir kelimedeki her bir harf karşılığında on sevap alır. Bu da büyük bir nimet ve bol sevap demektir.” (İbni Useymin)

Ebû Abdillah el-Buhârî rahimehullah dedi ki: Onların hareket, ses, kazanç ve yazışları hepsi yaradılmıştır. Kur’ân ise, açıkça okunan, Mushaflarda tesbit edilmiş mestûr ve yazılı olan, kalplerde tutulan, yaradılmamış Allah’ın kelâmıdır. Allah Teâla buyuruyor ki: “Hayır o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde yer eden apaçık âyetlerdir.” (Ankebût/49; Halku Ef’ali’l-İbad)

Buhâri rahimehullah dedi ki: Böylece Nebi sallallahu aleyhi ve sellem tebliğ etmenin kendisinden, Allah kelâmının ise Rabbinden olduğunu beyan etmiştir. Muhacir ve ensâr ile bunlara güzellikle uyan tâbiûndan hiç birisinden, bizim anlattıklarımız hilâfina bir şey söyledikleri zikr edilmemiştir ki, bunlar Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra Kitab ve Sünnet’i asırdan asıra aktarmışlardır. Allah Teâla şöyle buyurdu: “Böylece sizin insanlar üzerinde şâhitler olmanız, Rasûl’ün de sizin üzerinizde bir şâhit olması için” (Bakara/143) (Halku Ef’ali’l-İbad)

Buhârî dedi ki: Nu’aym b. Hammâd da, Rabbi’nin kelâmının yaradılmamış olduğunu beyânla, arapların diriyi ölüden ancak fiil farkı ile tanıdıklarını; fiili olanı diri, fiili olmayanı da ölü saydıklarını ve kul fiilerinin yaradılmış olduklarını söylemiştir. Bu söyledikleri sebebiyle ona tâ ölene dek eziyet ettiler. Onun başına gelenler ehl-i ilmi pek üzdü. Müslümanların ittifakı Nu’aym ile onun gibi olanların ne tefrikacı ne de mübtedi olmadıklarına delildir. Bidatlar ve cehlî görüşler başkalarına yakışır ki, onlar Allah’ın izin vermediği muhtelif rey’lerle görüş bildiriyorlar.” (Halku Ef’ali’l-İbad)

Ebu Abdillah el-Buhârî rahimehullah dedi ki: Okunan, Musâ’ya “Muhakkak ki ben Allah’ım, benden başka hak ilâh yoktur. Bana ibadet et!” (Tâhâ/14) diye hitâb eden Rabb’ın kelâmıdır. Buna karşılık Mu’tezile ise Allah’ın fiilinin mahlûk olduğunu, kulların fiillerinin ise yaratılmamış olduklarını ileri sürdüler. Bu, aynı zamanda Basra’lılar’dan Senesveyh’in sözüne bağlananlar dışında müslümanların bilgileri hilâfinadır. Bu kişi, mecûsî idi, daha sonra müslüman olduğunu iddia etti. el-Hasan el-Basri “onları (yani Basra’lı bu tâifeyi) harekelendirme hatâları helâk etti” demiştir.” (Halku Ef’ali’l-İbad)

İbn Mace rivayetinde; Huzeyfe b. Yemân radiyallahu anha’dan : “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Elbisenin eskiyip gittiği gibi İslâmiyet de eskiyip gider. Hatta insanlar oruç nedir? Namâz nedir? Hacc ve umre ibadeti nedir? Sadaka ve zekat ne demektir? Bilinmez hale gelecektir. Kur’ân da bir gecede kaldırılıp götürülecek ve yeryüzünde ondan tek bir ayet bile kalmayacaktır.” (İbni Mâce, 4049; Sahih)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in “O’na dönecektir.” sözünün anlamına gelince; Kur’ân, ahir zamanda kalblerden ve mushaflardan kaldırılacak, geriye ne kalblerde, ne mushaflarda ondan bir âyet kalacaktır. Nitekim bu husus birçok rivâyette de dile getirilmiştir.
Ehli sünnet vel cemaat, Allah azze ve celle’nin sesle ve harfle dilediği zaman konuştuğuna iman eder. Allah azze ve celle’nin konuşmasının hiçbir şeye benzemediğine, mahlukatına benzemediğine, sadece isimde benzerlik olduğuna keyfiyette benzerlik olmadığına hükmederler. Allah azze ve celle’ye hamd Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e ve onlara güzelce tabii olanlara salat ve selam olsun.

A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!