Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

O Allah’tır ki tektir. (O) Allah’tır, Sameddir. Doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Kimse de onun dengi değildir. O’nun adaşı ve dengi yoktur. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O’nun yakalayışı pek çetindir. O dilediğini yapandır. O yaptıklarından sorguya çekilmez. Yaratılanlar sorguya çekilecektir. Sana övgüleri sayamam sen kendini övdüğün gibisin. O ilim sahibidir. O dileyendir ve yazandır. Zamanı geldiğinde yaratandır.
Kaderi inkar edene, durumu anlaşılmaz hale getirene, kendisini ilgilendirmeyeni üstüne alarak, beyinlerine ve kemiklerine kadar işlemiş oldukları küfür, şirk ve bidatleri, göğüslerindeki kinleri ve kaplerinin tiksinti ile sıkışması sonucu, kibirlenerek Allah azze ve celle’ye karşı noksanlık izafe ederek ve hakka düşmanlık ederek, batıl üzere taifesini toplayarak gururlananlara reddiyedir.

İmam Şafi rahimullah şöyle demiştir; ”Kaderiye ile Allah’ın ilmini ileri sürerek tartışınız. Eğer Allah’ın ilim sıfatını kabul ederlerse yenik düşerler. İnkar ederlerse küfre saparlar.” Allah azze ve celle’nin kevni kaderi muhakkak olur. Şerri kaderi ise olabilir de olmayabilirde. Allah cehenneme girecekleride bilir, cennete girecekleride bilir. İman edecekleride bilir iman etmeyecekleride bilir. Allah azze ve celle mahlukatın kaderini de levh-i mahfuza yazmıştır ve ilmiyle takdir etmiştir. Allah’ın tevfiki olmadan hiç kimse hidayet bulamaz. Kader bir sırdır Allah subhanehu kimseyi muttali kılmamıştır. Ahmet bin Hanbel rahimullah diyor ki: “Kader tam bir kudrettir. Çünkü mutlak güç sahibi olan buna güç yetirir.”

Kader Allah azze ve celle’nin ilim ve kudreti dahilindedir. Kaderi inkar Allah azze ve celle’nin ilim ve kudret sıfatını inkar etmektir. Allah azze ve celle’yi yaratılanlarla denk etmektir. Bu da büyük şirktir. Sahibini müşrik yapar. Bununla evlenilmez, bunun kestiği yenmez, öldüğünde cenaze namazı kılınmaz, müslüman mezarlığına gömülmez, selam verilmez, mirasçı olunmaz, arkasında namaz kılınmaz çünkü bu şahısların Yahudi, Hristiyan ve Mecusilerden farkı yoktur. Bu şahıslar öyle sözler sarfetmiştir ki Allah azze ve celle’ye acziyet izafet etmiştir. Demiştir ki : “Allah azze ve celle kulu evlenene kadar kiminle evleneceğini bilemez. Kulunun yarın ne yapacağını bilemez ancak olduktan sonra bilir.” Bu sözlerden sonra bu şahıs şirke girmiştir. Tam bir mecusidir, şirk ehlidir. Allah azze ve celle tüm noksan sıfatlardan tenzih ederiz. O onların ortak koşmalarından münezzehtir. Kader ile ilgili ayetleri ve hadisleri ve ehli sünnet alimlerinin görüşüyleriyle vermeye çalışacağız.

Kaderi inkar edenlerin delil aldıkları ayeti sahabeden taabiiden ve tefsir ehlinden kimse onlar gibi anlamamış ve onlar gibi tefsir etmemiştir. “Andolsun ki biz sizleri içinizden mücahitleri ve sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar imtihan edeceğiz.” (Muhammed/31)
“Andolsun ki biz sizleri içinizden mücahitleri ve sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve haberlerinizi açıklanıncaya kadar imtihan edeceğiz.” Emirlerle yasaklarla sizleri mutlaka deneyeceğiz.
Allah Teala’nın olanı ve olacağı önceden bildiğinde herhangi bir şüphe ve tereddüt yoktur. O halde maksat bunu vakıa olarak bilmektir. Bundan dolayı
يقول ابن عبا س رضي الله عنهما في مثل هذا الا لنعام اي لنرى
İbn Abbas radıyallahu anhuma bu gibi buyruklar hakkında: “Bilelim yani görelim diye açıklamalarda bulunur.” (Sahih Eser) (İbn Kesir)

“Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.” (Enfal/23)
Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi.” Yani, onların anlamalarını sağlardı. Fakat onlarda hiçbir hayır bulunmadığından anlamalarını sağlamamıştır. Çünkü Allah azze ve celle biliyor ki “işittirseydi” anlamalarını sağlasaydı “bile yine onlar” anladıktan sonra da inat ederek ve kasten bundan “yüz çevirerek dönerlerdi.”

“İster yeryüzünde, ister nefislerinizde meydana gelen her bir musibet mutlaka bizim onu yaratmamızdan önce o bir kitaptadır. Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır.”(Hadid/22)
Allah mahlukatı yaratmadan önce yarattığı varlıklar hakkındaki ezeli kaderini haber vererek: “ister yeryüzünde, ister nefislerinizde” buyurmaktadır. Yani ister (dışınızdaki dünya olan) afakta, ister (kendi dünyanız olan) nefislerinizde “meydana gelen her bir musibet mutlaka bizim onu yaratmamızdan önce” yani mahlûkatı yaratmadan ve canlıları var etmeden önce “o bir kitaptadır.”
İbn Cerir de şöyle demiştir: Mansur b. Abdurrahman dedi ki: Hasan ile birlikte oturuyordum. Bir adam: Ona Allah azze ve celle’nin: “İster yeryüzünde, ister nefislerinizde meydana gelen her bir musibet mutlaka bizim onu yaratmamızdan önce o bir kitaptadır” buyruğu hakkında ona soru sor dedi. Ben de bu buyruk hakkında ona sordum, şöyle dedi: Subhanallah bunda kimin şüphesi olabilir ki göklerle yer arasında meydana gelen her bir musibet mutlaka Allah canlı varlığı yaratmadan önce Allah’ın kitabındadır.

Abdullah b. Amr radiyallahu anh’dan rivayete göre, şöyle demiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu işittim: “Allah; her şeyi ve herkesin kaderini gökler ve yeryüzü yaratılmadan elli bin sene önce yazıp takdir etmiştir Arşı da su üzerinde idi.” (Müslim, Kader 4; Tirmizi, 2157; Sahih)

Allah azze ve celle’nin: “Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır” buyruğu da şu demektir: Allah subhanehu eşyayı daha meydana gelmeden önce bilip, zamanı gelince var olacağı şekle tıpatıp uygun olarak yazması aziz ve celil Allah için pek kolaydır. Çünkü olanı ve olacağı, olmamış olan eğer olacaksa nasıl olacağını bilendir.

“Allah’ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah’a iman ederse onun, kalbine hidayet verir. Allah her şeyi en iyi bilendir.” (Teğabun/11)
İbn Abbas radiyallahu anha’nın açıklaması üzere Allah’ın emri yani kaderi ve meşieti “olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz” buyurmaktadır. Sahih Eser “Kim Allah’a iman ederse onun, kalbine hidayet verir. Allah her şeyi en iyi bilendir.”
Ebu Davud’un Süneninde yer alan rivayete göre Ubade b. es-Samit radıyallahu anh şöyle demiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim: ” Allah Teala’ın ilk yarattığı şey Kalem’dir. Ona: Yaz diye buyurdu, o: Rabbim neyi yazayım? diye. Kıyametin kopacağı ana kadar herbir şeyin takdirini yaz, diye buyurdu. Kimde şu inancın dışında ölürse benden değildir.” (Ebu Davud, 4700; Tirmizi, 2144; Sahih)

“O gün yüzleri üzere ateşe sürüklenirler. Cehennemin dokunmasını tadın (denilir).” (Kamer/48)
“Çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık. Emrimiz ancak birdir ve bir göz kırpması gibidir.” (Kamer/49-50)
Allah azze ve celle’nin: “Çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık” buyruğu onun başka yerlerdeki şu buyrukları gibidir: “Her şeyi yaratıp, onu inceden inceye takdir ve tayin etmiştir.”(Furkan/ 2) “O en yüce Rabbinin ismini tesbih et ki o yaratıp düzenleyendir ki o takdir edip yol gösterendir.” (Ala/1-3) Yani o bir kader takdir edip, tayin etmiş ve yarattıklarını ona göre hidayet eylemiştir. Bundan dolayı bu ayet-i kerimeyi ehl-i sünnet imamları Allah’ın mahlûkatı yaratmadan önceki Allah’ın kaderinin ispatı için delil gösterirler. Kader ise Allah’ın eşyayı var olmalarından önce durumlarını bilmesi ve onları yaratmadan önce bu durumlarını yazmasıdır. Onlar bu ayet-i kerime ve benzerleri ile bu anlamda varid ve sabit olmuş hadisleri ashab asrının sonlarında baş gösteren kaderiyye fırkasını (ve görüşlerini) reddetmişlerdir. Bizler bu hususa dair geniş açıklamalarımızı ve yine bu hususta varid olmuş hadisleri Buhari’nin -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- sahihinde iman bölümünü şerh ederken etraflıca söz konusu etmiş bulunmaktayız. Burada bu ayet-i kerime ile ilgili hadisleri zikredelim:
İbn Kesir
İmam Ahmed dedi ki: Ebu Hureyre dedi ki: Kureyş müşrikleri Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek onunla kader hakkında tartıştılar. Bunun üzerine: “O gün yüzleri üzere ateşe sürüklenirler. Cehennemin dokunmasını tadın (denilir), çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık” buyruğu nazil oldu. (Mulim, 2656; Timizi, 3290; İbn Mace; Sahih)

“Onların kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir.” (Araf/37)
Muhammed b. Ka’b el-Kureyzi ise “Onların kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir. ” Yani, Onlara amelleri, rızıkları ve (takdir edilen) ömürleri verilecektir, demiştir. Rebi b. Enes ve Abdurrahman b. Zeyd de böyle demişlerdir.

“De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” (Tevbe/51)
“De ki: Allah’ın bizim için yazdığından” yani Levh-i Mahfuzda takdir edip de uygulamaya koyduğundan “başkası asla bize isabet etmez. O bizim mevlamızdır” dini ve dünyevi bütün işlerimizi takdir eden O’ dur. Bize düşen O’nun kaderine razı olmaktır. Kaderimize karşı yapabilecek bir şeyimiz yoktur.

“Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (En’am/38)
“Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.” Yani, hepsinin bilgisi Allah azze ve celle katında vardır. Kara hayvanı olsun deniz hayvanı olsun hiçbirinin rızkının teminini ve işlerinin düzenlenmesini unutmaz. Nitekim Allah azze ve celle başka bir ayette, “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz’da)dır.” (Hud/6) buyurur. Yani, Allah azze ve celle onların isimlerini, sayılarını, nerede yaşadıklarını orada açıklamıştır. Onların tüm hareketlerini ve duruşlarını kaydetmiştir.

İmam Ahmed rahimullah der ki Kadere hayrı ve şerri ile iman etmek, bu konudaki hadisleri tasdik etmek, onlara inanmak gerekir, “niçin?” “nasıl?” diye sorulmaz. Ona iman ve tasdik ancak budur. Hadisin açıklamasını bilmeyen, ona akıl erdiremeyen, bunun hükmünde iman etmek ve teslim olmak ile yetinir. Böyle bir kimsenin, “sadıkul masduk”un hadisinde, kader, rü’yet, Kur’an gibi konularda varid olan sünnetlerde konuşmaktan yasaklanmıştır. Sünnetle konuşsa bile, tartışmayı bırakıp teslim oluncaya ve gelen rivayetlere iman edinceye kadar Ehli Sünnet ashabından olamaz.
İmam Tahavi rahimehullah der ki; “Kader, asıl itibarıyla Allah Teala’ın mahlukatı hakkındaki bir sırrıdır. Ona ne mukarreb bir melek, ne de gönderilmiş bir Nebi vakıf olmuştur. Bu hususta derine dalmak ve üzerinde çokça düşünmek, ilahi yardımdan uzak kalmaya götüren bir yol, mahrumiyete çıkan bir merdiven, tuğyana varan bir basamaktır. Bu husustaki kıyas, düşünce ve vesveselerden alabildiğine sakınmak gerekir. Çünkü y Allah Teala, kader ilmini mahlukatından saklı tutmuş ve onlara onun peşine düşmeyi de yasaklamıştır. Nitekim Allah Teala, Kitabında şöyle buyurmaktadır: “O, yaptığından sorgulanamaz. Ama onlar, sorgulanacaklardır.” (Enbiya/23) Buna göre kim (Allah’ı sorgularcasına) Niye böyle yaptı? diye soracak olursa, Kitabın hükmünü reddetmiş olur. Kitabın hükmünü reddeden de kafirlerden olur.”
İmam Tahavi rahimullah derki ” Allah azze ve celle’nin orada olacak diye yazdığı bir şeyin olmamasını sağlamak üzere bütün mahlukat bir araya gelip toplansalar, buna güç yetiremezler. Aynı şekilde Allah azze ve celle’nin orada olmayacak diye yazmış olduğu bir şeyin olması için hepsi bir araya gelecek olsalar, yine buna güç yetiremezler. (Çünkü) Kalem kıyamete kadar olacak şeyleri yazmış ve artık (mürekkebi) kurumuştur.” Kula isabet etmeyen bir şey hiçbir şekilde ona isabet edecek değildi. Ona isabet eden herhangi bir şeyin de ona isabet etmemesi imkânsızdır. “Kul şunu bilmelidir: Allah azze ve celle’nin yarattığı ve meydana gelen herbir hususa dair bilgisi ezeldendir. O bakımdan O, bunu son derece muhkem ve kat’i bir şekilde takdir etmiştir. Göklerde ve yerdeki yaratıklardan hiçbir kimse bunu nakzedemez; kimse onu bozamaz, izale edemez, değiştiremez, başka bir yere havale edemez, eksiltemez, O’na bir şey ilave edemez.” İşte bunlar inanılması gereken esaslar, marifetin temelleri Allah azze ve celle’nin tevhid ve rububiyetini kabul etmenin kapsamı içerisindedir. Nitekim Allah azze ve celle Kitab-ı Keriminde şöyle buyurmaktadır:
“Ve O herşeyi yaratıp inceden inceye takdir ve ta’yin etmiştir.” (Furkan/2)
“Allah’ın emri, yerini bulan bir kaderdir.” (Ahzab/38)

Sahih Müslim’den gelen bir rivayette; Cabir radıyallahu anh’ın, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiği : Suraka b. Malik b. Cu’şum gelerek dedi ki: Ey Allah’ın Rasulu! Şu anda yeni yaratılmış gibi bize dinimizi açıkla. Bugün amel ne Kalemlerin yazıp kuruduğu ve takdirlerin kendisi doğrultusunda cereyan ettiği bir şey uğrunda mı, yoksa gelecekte (belirlenecek) şeyler uğrunda mı? Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hayır. Kalemlerin yazıp kuruduğu ve takdirlerin kendisi hakkında cereyan ettiği şey hakkındadır.” (Muslim, 2648; Musned. Sahih)

İbn Abbas radıyallahu anh’dan da şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bir gün Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in terkisinde idim. “Ey genç!” diye buyurdu “Sana bazı sözler öğreteceğim, dikkat et: Allah’ı koru ki O da seni korusun. Allah’ı koru ki O’nu yöneldiğin cihette bulasın, dilekte bulunacak an Allah’tan dile. Yardım isteyecek olursan Allah’tan iste. Şunu bil ki bütün ümmetten (insanlar) sana herhangi bir hususta faydalı olmak için bir araya gelip toplanacak olsalar Allah’ın senin için yazmış olduğu bir şey müstesna, sana bir fayda sağlayamazlar ve eğer sana bir hususta zarar vermek için bir araya toplansalar, Allah’ın senin aleyhine yazmış olduğu bir şey olması müstesna, sana zarar veremezler. Çünkü artık Kalemler kaldırılmış, sahifeler dürülmüştür (mürekkep kurumuştur).” Bunu Tirmizî rivayet etmiştir ve: Hasen, sahih bir hadistir, demiştir.” (Tirmizi, 2516; Musned. Sahih)

Nafi rahimullah’dan rivayete göre: “İbn Ömer radiyallahu anh bir adam gelerek falan kimsenin sana selamı var dedi. Bunun üzerine; Abdullah b. Ömer şöyle dedi: Bana gelen bilgilere göre o kimse kaderi inkar etmiş biridir. Benden ona selam söyleme; çünkü ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bu ümmette veya ümmetimde kaderi inkar edenler yüzünden topluca yere batma olayları, şekil değişimi şeklindeki belalar ve taşlar altında kalmak gibi felaketler ve yıkıntılar altında kalmak şeklinde toplu ölümler olacaktır.” (Muslim, kader-7; Tirmizi, 2152; İbn Mace. Hasen)

Müslim’den gelen bir rivayette; İbn Ömer radiyallahu anh’dan rivayete göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle
buyurmuştur “Ümmetim arasında kaderi yalanlayanlar yüzünden topluca yerin dibine girme olayları ve şekil değişimi şeklindeki belalar meydana gelecektir.” (Müslim; Kader: 7; Tirmizi, 2153; İbn Mâce, Fıten: 29; Hasen )

Buhari’den gelen bir rivayette; Abdullah b. Ömer radiyallahu anh’dan şöyle rivayet edilmiştir: Doğru sözlü olan ve söyledikleri tasdik edilen Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her biriniz annesinin karnında kırk günde, bir araya getirilir. Daha sonra bunun gibi (kırk gün içinde) bir alaka olur. Daha sonra bunun gibi (kırk günde) bir çiğnemlik et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve ona dört şey emredilir: O kişinin rızkı, eceli, bedbaht mı mutlu mu olacağı. Daha sonra ona ruh üfler. Allah’a yemin ederim ki sizden biri ya da bir adam, cehennem ehlinin amelini işler, cehennem ile arasında sadece bir arşın ya da bir kulaç mesafe kalır. Bu arada yazgı galip gelir, o da cennet ehlinin amelini işler ve cennete girer. Bir adam da cennet ehlinin amelini işler, cennet ile arasında sadece bir arşın ya da bir kulaç
mesafe kalır. Bu arada yazgı galip gelir, o da cehennem ehlinin amelini işler ve cehenneme girer,” (Buhari, 6594; Sahih)

Ebu’l Muzaffer es-Sem’ani şöyle demiştir: Bu konuyu anlamanın yolu, kitap ve sünnetle yetinmek, salt akıl ve kıyasa dayanmamaktır. Bu konuda kitap ve sünnetle yetinmeyen dalalete düşer, hayret ve şaşkınlık içinde kalır. Kalbi mutmain olmaz. Çünkü kader Allah’ın sırlarından biri olup her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah’a ait bir bilgidir. Allah kendisi dışında herkesle bu bilgi arasına perde koymuş, kendi bildiği bir hikmetten dolayı da bu bilgiyi yarattığı varlıkların akıl ve marifetlerinden uzak tutmuştur. Bu hikmeti hiçbir Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve melek bilememiştir.
İmam Müslim, Tavus’tan şöyle rivayet etmiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bazı kimselerin her şey bir kaderledir, dediklerini duydum. Abdullah İbn. Ömer de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den naklen acizlik ve akıl dahil her şey bir kaderledir, demiştir.
Selef alimleri “Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.” (Hicr/21) ayetinde buyrulduğu gibi, tüm işlerin Allah’ın takdiri ile gerçekleştiğini kesin olarak ifade ederler. (İbn Hacer)

Buhari’den gelen bir rivayette; Ali radıyallahu anh’dan şöyle rivayet edilmiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyorduk. Elinde bir sopa vardı, sopayı yere vurup iz çıkarıyordu. Sonra: “Aranızdan hiç kimse yoktur ki cennetlik ya da cehennemlik olacağı yazılmış olmasın” dedi. Bunun üzerine bir adam: “Ey Allah’ın Rasulu, biz bu yazgıya dayanıp güvenmeyelim mi?” diye sordu. O da: “Hayır, siz amel edin. Zira bunların her biri kolaylaştırılır” dedi ardından da “Artık kim (infak edip) verir ve sakınırsa, o el-Hüsna’yı da doğrularsa; Biz de ona kolay olanı kolaylaştırırız. Amma kim cimrilik eder ve kendisini müstağni görür, o el-Hüsna’yı da yalanlarsa; Biz de ona en zor olanı (isyanı) kolaylaştırırız.” (Leyl/5-10) ayetlerini okudu.” (Buhari, 6605)

“O el-Hüsna’yı” la ilahe illallah’ı ve bunun delalet ettiği dini akideleri, bunun sonucu olarak verilecek mükafatları “da doğrularsa” Biz de ona kolay olanı kolaylaştırırız.” İşini ona kolaylaştırır, her türlü hayrı kolayca işlemesini; her türlü kötülüğü de terketmesini sağlarız. Çünkü o, bu kolaylaştırmayı beraberinde getiren sebebleri de yerine getirmiştir. O bakımdan Allah da bunları ona kolaylaştırır.

İbnu’l Arabi şöyle demiştir: Bu hadiste kader konusunda dinin temel meselelerinden biri yer almaktadır. Bu durum itaat ve amel etmeye engel olmadığı gibi isyankârlığa da engel değildir. Ulaşacağı kesin olmasa da yarının rızkı için beklemeye mani oluşturmaz.
İbn Abdilberr şöyle demiştir: Bu hadis delaleti bakımından ilim ehli nezdinde kaderle ilgili hadislerin en güzelidir. Erkek, geçimini sağlayamadığını düşünen kadının isteğine uyarak onu boşasa da boşanmış olmak kadın için bir şeyi değiştirmez. Kocası onun isteğine uysa da uymasa da kadın yine Allah’ın kendisi için takdir ettiğinden fazlasını elde edemez. Bu durum şu ayetle aynıdır: “De ki: “Allah’ın bizim için yazdığından başkası asla bize isabet etmez.” (Tevbe/51)

Allah azze ve celle’ye hamd, Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’e, O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.

A.Kadir GÖREN

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!