Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel


Buhari ve Müslim’den gelen rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İçinizden biri (oruçlu olduğunu) unutur da bir şey yer veya içerse orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah yedirmiş ve içirmiştir.” (Buhari, 1933; Müslim Sıyam; Sahih)
Ebu Davud ve Tirmizi’den gelen bir rivayette; Lakit b. Sabira radıyallahu anh’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Ben, ‘Ey Allah’ın Rasulu! Bana abdesti anlat.’ dedim. O da “Abdest uzuvlarını iyice yıkayarak güzel bir şekilde abdest al, parmak aralarına suyu iyice ulaştır, oruçlu olmadığın zamanlarda da suyu burnuna iyice çek.” buyurdu. (Ebu Davud, 2366; Tirmizi, 788; Sahih)
Buhari ve Müslim’den gelen rivayette; Aişe radıyallahu anha’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ailesiyle ilişkide bulunması dolayısıyla cünüp olduğu halde fecrin (orucun başlama zamanın) girdiği olurdu. Sonra gusül alıp orucunu tutardı.” (Buhari, 1930; Müslim; Sahih)
Buhari ve Müslim’den gelen rivayette; Aişe ve Ummu Seleme radıyallahu anhuma’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ihtilam olmaksızın cünüp olarak sabahlardı. Sonra (gusül alır ve) orucunu tamamlardı.” (Buhari; Müslim; Sahih)
İmam Nevevi rahimehullah, kitabının bu bölümünde oruçla ilgili bazı meseleleri ele almıştır. Bu meselelerin ilki, oruçlu olduğu halde unutarak bir şeyler yiyen veya içen kimsenin orucunun bozulup bozulmayacağıdır. Bu sorunun cevabını bizzat Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Hureyre radıyallahu an’ın rivayet etmiş olduğu hadiste vermektedir: “Oruçlu olduğu halde unutarak bir şeyler yiyen veya içen kimse orucunu tamamlasın. Çünkü onu yedirip içiren Allah’tır.” Buna göre oruçluyken unutarak bir şeyler yer veya içersen doya doya yesen veya kana kana içsen de orucunu tamamla. Çünkü orucun tamdır, eksiklik söz konusu değildir. Bu sebeble Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, “Orucunu tamamlasın.” buyurmuştur. “Onu yedirip içiren Allah’tır.” sözü, unutkanlığın insana nispet edilemeyeceğine delildir. Aksine bu, Allah’a nispet edilir. Yani ona bunu unutturan Allah’tır. Uyuyan kişinin fiili de uyuyana değil, Allah’a nispet edilir. Nitekim Allah Teala, Kehf suresinin 18. ayetinde “Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları kah sağa kah sola çevirirdik.” buyurmaktadır. Sağa sola dönüp duran, uyumaktadır. Ancak uyuyanın herhangi bir kastı olamayacağı için Allah, bu fiili zatına nispet etmiştir. Keza oruçluyken unutarak bir şeyler yiyip içen kimse de orucunu bozma kastında değildir. Sadece unuttuğu için yemiş veya içmiştir. Böyle bir kişiye, “Orucun bozulmamıştır, makbuldür.” deriz. Cahil kimse de aynen bu konumdadır. Mesela hacamat yaptıran, ancak cehaletinden dolayı hacamatın orucu bozduğunu bilmeyen bir kimsenin de orucu makbuldür. Yine fecrin doğmadığını (imsak vaktinin girmediğini) zannedip bir şeyler yiyen, ancak daha sonra fecrin doğduğunu farkeden bir kimsenin orucu da makbuldür. Güneş battı zannedip iftar eden, fakat sonradan güneşin batmadığını anlayan bir kimsenin de orucu bozulmamıştır, makbuldür.
Böyle bir olay, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem döneminde ve insanların oruçlu olduğu bulutlu bir günde vuku bulmuştur. İnsanlar, güneş battı zannıyla oruçlarını açmışlar; ancak çok geçmeden güneş tekrar görülmüştür. Ancak Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, onlara oruçlarını kaza etmelerini emretmemiştir. Zira bunu kasıtsız bir şekilde, bilmeyerek yapmışlardır. Ama böylesi durumlarda insana hatırlatmada bulunulursa derhal yeme ve içmeyi bırakmalıdır. Öyle ki lokma ağzında bile olsa onu çıkarmalıdır. Yine su yudumu ağzındaysa onu boşaltmalıdır. Aynı şekilde bilmeyerek, yanlışlıkla hareket eden kimsenin de uyarıldığı an yemeyi içmeyi bırakması farzdır. Mesela yiyip içtiği görülen birisi “Sen oruçlu değil misin? Niçin yiyip içiyorsun?” diye uyarılırsa, o da “Güneş battı ya!” derse, fakat güneşin gerçekten batmadığını öğrenirse ona derhal yemeyi ve içmeyi bırakmak farz olur. Zira mazereti ortadan kalkmıştır.
“Oruçlu birinin yemek yediğini görsem ve onun gerçekten de unuttuğu için böyle bir şey yaptığını bilsem, onu uyarmam ve kendisine oruçlu olduğunu hatırlatmam gerekir mi?” diye sorulacak olursa cevaben “Evet, ona oruçlu olduğunu hatırlatman gerekir.” deriz. Zira kardeşinin bir özrü vardır, unutmuştur. Ancak sen bunun farkındasındır. Dolayısıyla da onu uyarman ve oruçlu olduğunu hatırlatman üzerine farzdır. Bu sebeble Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, namaz konusunda, “Eğer (namaz kılarken bir şey) unutursam bana hatırlatın.” (Buhari, 386; Müslim, 889; Sahih) buyurmuştur. Bir şeyi unuttuğunda kendisine hatırlatılmasını emretmiştir. Aynı şekilde unutarak bir şey yiyip içen bir oruçlu gördüğünde de oruçlu olduğunu hatırlatman gerekir. Kıbleye değil de başka bir tarafa dönüp namaz kılan birini gördüğünde ona da bunu haber vermen farzdır.
Kısacası müslüman bir kardeşini, kendisine helal olmayan bir amel işlerken gördüğünde onu uyarmalısın. Zira hata ve unutmanın haddi hesabı yoktur. Daha sonra müellif, Lakît b. Sabira radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadisi nakletmiştir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ona, “Abdest uzuvlarını iyice yıkayarak tam/güzel bir şekilde abdest al, parmak aralarını suyla oğuştur, oruçlu olmadığın zaman suyu burnuna iyice çek.” buyurmuştur.
Hadisin metninde geçen اسبع الوضوء ifadesi, abdest uzuvlarını iyice yıkamak suretiyle tam bir şekilde abdest almak demektir. Zira “isbağ;” tamamlamak, kemale erdirmek anlamına gelir. Lokman suresinin 20. ayetinde “…Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini tamamlamış, kemale erdirmiştir (isbağ).” (Lokman/20) buyrulmuştur. Bu ayette geçen “isbağ” ifadesi “Üzerinizdeki nimetlerini tamamlamış, kemale erdirmiştir.” anlamındadır. Hadiste geçen ikinci husus ise “Parmak aralarını suyla oğuşturma” meselesidir. Parmak aralarını, özellikle de ayak parmaklarını suyla iyice oğuşturmak gerekir. Çünkü ayak parmakları birbirine yapışık gibidir. Sırf su tutulursa parmak aralarına ulaşmayabilir. Dolayısıyla su ile oğuşturmak gerekir. Üçüncü mesele ise istinşaktır. Yani abdest esnasında burna iyice su verip temizlemektir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Lakît b. Sabira radıyallahu anh’a eğer oruçlu değilse burnuna iyice su çekmesini emir buyurmuştur. Oruçluyken burna çok su çekmemek gerekir. Çünkü iyice çekildiğinde suyun burun yoluyla mideye inmesi, yani orucun bozulması söz konusu olabilir. Bu da burun yoluyla mideye inen yiyecek ve içecek türü şeylerin ağız yoluyla inenle aynı olduğunu ve oruçlu bir kimsenin orucunu bozacağını gösterir. Damar, kol, sırt veya başka bir bölgeden vurulan iğneler ise orucu bozmaz. Sadece yeme-içme yerine geçen ve besleyici kabilden olan iğneler istisnadır. Bu tür iğneler orucu bozar. Böylesi iğneleri ciddi bir ihtiyaç söz konusu değilse farz oruç esnasında kullanmak caiz değildir. Zaruret söz konusuysa ve insan bu iğneleri kullanmak zorundaysa orucunu bozup iğne yapar ve daha sonra kaza eder.
Daha sonra müellif, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in cünüp olarak sabahladığını, bu halde oruca devam ettiğini ve sonra gusül aldığını belirten Âişe ve Ümmü Seleme radıyallahu anhuma hadislerini nakletmiştir. Bu, caizdir. Yani cünüp olan bir kimsenin, fecirden (imsak girdikten) sonra gusül abdesti alsa bile Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in de yaptığı gibi cünüpken oruca niyet etmesi caizdir. Âişe ve Ümmü Seleme radıyallahu anhuma hadisinden anlaşılan bir husus da Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in bu tür fiillerinin bir hüccet/ delil olarak kullanılabileceğidir. Onlar hakkında “Bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem e has bir husustur.” denilemez. Çünkü aslolan bu fillerin, ona has ve özel olmamasıdır. Eğer Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bir fiilde bulunmuş veya bir şey yapmışsa o, haktır. İbadet ise ibadet; âdet ise âdettir ve haram da değildir. En doğrusunu Allah bilir.
Şerh Muhammed b. Salih Useymin

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!