Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

الحمدالله رب العالمين و الصلاةو السلام على اشرف الانبياء والمرسلين اما بعد
Hamd alemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam gönderilmiş bütün nebilere olsun. Bundan sonra;

İmam Şafi rahimehullah şöyle demiştir; “Kaderiye ile Allah’ın ilmini ileri sürerek tartışınız. Eğer Allah’ın ilim sıfatını kabul ederlerse yenik düşerler. İnkar ederlerse küfre saparlar.” Allah azze ve celle’nin kevni kaderi muhakkak olur. Şerri kaderi ise olabilir de olmayabilirde. Allah cehenneme girecekleride bilir cennete girecekleride bilir. İman edecekleride bilir iman etmeyecekleride bilir. Allahın tevfiki olmadan hiç kimse hidayet bulamaz. Kader bir sırdır Allah subhanehu kimseyi muttali kılmamıştır. Ahmet ibni Hanbel rahimehullah diyor ki: “Kader tam bir kudrettir. Çünkü mutlak güç sahibi olan buna güç yetirir. ”O dilediğini yapandır.“ (Buruc/16) “Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” (Enbiya/23)

Kader’in lugattaki manası; bir şeyin miktarını takdir etmektir.
Kader’in ıstılahtaki manası ise; Allah’u Teâlâ’nın kâinattaki olayları ezelî ilmiyle daha önceden bilmesi ve hikmetinin gereğiyle, her şeyi takdir etmesidir.
Kadere imanın manası, Allah azze ve celle’nin gerçekleşmiş ve gerçekleşecek her şeyi bildiğine, bunu levh-i mahfuzda yazdığına, O’nun her şeyin yaratıcısı, Rabbi ve meliki olduğuna kesin bir şekilde inanmaktır. Yine kesin olarak şuna inanmaktır ki, Allah’u Teâlâ hayrıyla ve şerriyle, tatlısıyla ve acısıyla kaderleri (ölçüleri) takdir eden; sapıklığı, hidâyeti, mutsuzluğu, mutluluğu yaratandır. Eceller ve rızıklar Allah O Subhânehu ve Teâlâ’nın elindedir.
Kaderin 4 tane mertebesi vardır. Buna inanmak gerekir.
Kadere imanla ilgili ayetleri vermeye çalışacağız.

“Çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık.” (Kamer/49)
Allah azze ve celle’nin: “Çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık” buyruğu onun başka yerlerdeki şu buyrukları gibidir:
“Her şeyi yaratıp, onu inceden inceye takdir ve tayin etmiştir.” (Furkan/2)
“O en yüce Rabbinin ismini tesbih et ki o yaratıp düzenleyendir ki o takdir edip yol gösterendir.”(Ala/1-3)
Yani o bir kader takdir edip, tayin etmiş ve yarattıklarını ona göre hidayet eylemiştir. Bundan dolayı bu ayet-i kerimeyi ehl-i sünnet imamları Allah azze ve celle’nin mahlûkatı yaratmadan önceki Allah’ın kaderinin ispatı için delil gösterirler. Kader ise Allah azze ve celle’nin eşyayı var olmalarından önce durumlarını bilmesi ve onları yaratmadan önce bu durumlarını yazmasıdır. (İbn kesir)
Müslim’in sahihinde gelen rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anha dedi ki: Kureyş müşrikleri Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek onunla kader hakkında tartıştılar. Bunun üzerine: “O gün yüzleri üzere ateşe sürüklenirler. Cehennemin dokunmasını tadın (denilir) çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık” buyruğu nazil oldu.” (Muslim, 2656; Tirmizi, 2157; İbn mace; sahih)

1-) İlim
“Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.” (Talak/12)
“Allah azze ve celle ‘nin gerçekten herşeye kadir olduğunu… bilesiniz diye.” Yani bütün bunlar O’nun kudreti ve imkânı çerçevesinde bulunmak açısından eşit olmakla birlikte, bu pek büyük mülkü yaratmaya muktedir olanın, ikisi arasında bulunanları yaratmaya daha bir muktedir olduğunu, affetmek ve intikam almak imkânına sahib olduğunu bilesiniz diyedir.
“Ve muhakkak Allah azze ve celle’nin ilmi ile herşeyi kuşatmış olduğunu kesinlikle bilesiniz diye.” Hiçbir şey O’nun ilim ve kudreti dışında değildir. (Kurtubi)

“O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Enam/59)
“Hiç bir şey müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır.” Yani, Levh-i Mahfuzda yazılıdır. Bunun yazılı olması, meleklerin bunu itibara alması içindir. Yoksa, Allah azze ve celle unutur diye bunları yazmış değildir. O, bundan çok yücedir. Allah azze ve celle’nin bütün bunları bildiği halde yazması, işin azametini ortaya koymak içindir.

“Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (En am/38)
Allah azze ve celle’nin: “Biz, o Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyruğunda; Kitap’tan kasıt, Levh-i Mahfuzdur. Allah azze ve celle o Kitapta meydana gelecek olayları tesbit etmiştir.

2-) İrade,Meşiet (Dileme)

“Allah kime hidayet verirse o doğru yolu bulmuş olur. Kimi de saptırırsa onlar zarara uğrayanların ta kendileridirler.” (Araf/178)
Allah azze ve celle buyuruyor ki: Allah azze ve celle kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa o kaçınılmaz olarak zarar ve hüsrana uğramıştır. Çünkü Allah neyin olmasını dilerse o olur, neyin olmasını dilemezse o da olmaz.

O yüzden İbn Mes’ud radıyallâhu anh’ın rivayet ettiği bir hadiste Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Tüm övgüler Allah’a mahsustur. O’na hamdeder, O’ndan yardım ister, O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi doğru yola iletirse onu saptıracak yoktur. Kimi doğru yoldan saptırırsa ona da hidâyet edecek yoktur. Şehadet ederim ki Allah’dan başka hiç bir ilah yoktur, O tektir ve hiçbir ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. (Ebu Davud, 2118; Tirmizi, 1105; Nesai; İbn Mace; Müsned; Sahih)
“Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek olmaz ve O bunları taşkınlıkları içinde şaşkın bir biçimde bırakıverir.” (Araf/186)
Yani onlar şaşkınlık ve tereddüt içerisindedirler. Azgınlıklarından bir türlü çıkamaz ve hakka bir türlü yol bulamazlar.

“Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas/56)
Allah azze ve celle Rasulune sallallahu aleyhi ve sellem hitaben şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki ey Muhammed, sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Bu sana bırakılan bir iş değildir. Senin görevin yalnızca tebliğ etmekten ibarettir. Allah da dilediğini hidayete erdirir. Sonsuz hikmet ve akıllara durgunluk verecek kadar kesin delil de onundur. Nitekim Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır:
“Onların hidayete ermesi senin üzerine bir borç değildir ama Allah dilediğini hidayete erdirir.” (Bakara/272)
“Sen ne kadar gayret göstersen de insanların çoğu iman etmezler.” (Yusuf/103)
Bu ayet-i kerime ise bütün bunlardan daha özeldir. Çünkü Allah azze ve celle: “Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin fakat Allah dilediğine hidayet verir ve o hidayet bulanları daha iyi bilir” buyurmuştur. Yani kimin hidayet bulmayı hak ettiğini, kimin de yoldan çıkıp azmaya layık olduğunu en iyi bilen odur.
“Acaba kötü ameli kendisine süslü gösterilip de bu sebepten onu güzel gören kimse (bunun gibi olur mu?) Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğine hidayet verir. O halde onlar için hasretler duyarak kendini bitirme! Çünkü Allah onların ne yapmakta olduklarını çok iyi bilendir.” (Fatır/7)

“Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğine hidayet verir.” Bu onun kaderi ile olur. “O halde onlar için hasretler duyarak kendini bitirme.” Böylesine üzülme, çünkü Allah kaderinde hakîm (hikmeti sonsuz) olandır. Saptırdığını saptırır, hidayet verdiğini de hidayete iletir. Çünkü Allah azze ve celle’nin bütün bu hususlarda en ileri derecede bilgisi, tam ve eksiksiz ilmi vardır. Bundan dolayı Allah Te’ala: “Çünkü Allah onların ne yapmakta olduklarını çok iyi bilendir” buyurmaktadır. (İbn kesir)

“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini islâm’a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini dar ve sıkı yapar. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.” (En’ am/125)
Allah azze ve celle bu ayette dilemeyi kasdetmiştir yaratma değil bu ayete yaratma manası vermek cahillerin işidir, çünkü ayetleri tahrif ederler.
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm’a açar”, yani, İslâm’ı ona kolaylaştırır, onu istekli ve gayretli yapar. Bu hayır alametidir. Nitekim Allah azze ve celle şöyle buyurur:
“Allah kimin gönlünü islâm’a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! işte bunlar apaçık bir sapkınlık içindedirler.“ (Zumer/22)

“Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.” (Hud/118)

Allah azze ve celle kendisinin bütün insanları iman veya küfür üzere olan tek tip topluluk yapmaya kadir olduğunu bildiriyor. “Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapmıştı” Nitekim Allah Te’ala başka bir âyette “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi imân ederdi.” (Yunus/99) buyurur. “Fakat onlar ihtilâfa düşmeye devam etmekteler. Ancak Rabbinin rahmetine nail olanlar müstesnadır.” Yani, dinlerinde, mensubu bulundukları dinin inanç, akide, görüş ve fikirlerinde insanlar arasında ihtilaf devam etmektedir. İkrime der ki: İhtilaftan kasıt doğru yol hakkında ihtilaflarıdır, demiştir.” (İbn kesir)

“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi.” (Yunus/99)

Allah’u subhanehu buyuruyor ki: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi.” Yani, bütün dünyadakilerin hepsinin sana iman etmelerine izin verir (sağlar) ve hepsi iman ederdi. Fakat Allah’ın yaptıkları şeylerde bir hikmeti vardır.

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemez. O, pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine kılar.” (Yunus/100)

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemez. O, pisliği “yani fesatçılığı ve sapkınlığı” akıllarını kullanmayanların” yani Allah’ın hüccet ve delilleri üzerinde düşünmeyenlerin “üzerine kılar.” Hidayet ettiğine hidayet etme ve saptırdığını saptırmaya dair her yaptığında adaletlidir.

3-) Yazmak
“İster yeryüzünde, ister nefislerinizde meydana gelen her bir musibet mutlaka bizim onu yaratmamızdan önce o bir kitaptadır. Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır.” (Hadid/22)

Allah azze ve celle mahlûkatı yaratmadan önce yarattığı varlıklar hakkındaki ezeli kaderini haber vererek: “ister yeryüzünde, ister nefislerinizde” buyurmaktadır. Yani ister (dışınızdaki dünya olan) afakta, ister (kendi dünyanız olan) nefislerinizde meydana gelen her bir musibet mutlaka bizim onu yaratmamızdan önce yani mahlûkatı yaratmadan ve canlıları var etmeden önce “o bir kitaptadır.”
Bu ayet-i kerime Allah azze ve celle ‘nin ezeli ilmini kabul etmeyen Kaderiye’ye Allah kahretsin onları en açık delillerdendir.

Allah azze ve celle’nin: “Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır” buyruğu da şu demektir:
Allah azze ve celle’nin eşyayı daha meydana gelmeden önce bilip, zamanı gelince var olacağı şekle tıpatıp uygun olarak yazması aziz ve celil Allah için pek kolaydır. Çünkü olanı ve olacağı, olmamış olan eğer olacaksa nasıl olacağını bilendir.

Abdullah b. Amr radiyallahu anh’dan rivayete göre, şöyle demiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu işittim: “Allah; her şeyi ve herkesin kaderini gökler ve yeryüzü yaratılmadan elli bin sene önce yazıp takdir etmiştir.” (Müslim, 2653; Tirmizi, 2153; Müsned, Sahih)

“Size vadedilen mutlaka gelecektir; siz bunu önleyemezsiniz.” (En’am/134)
“Gerçekten size vaad olunan hiç şüphesiz gelip çatacaktır.” Siz Allah’ın azabından kaçarak Allah’ı “aciz bırakamazsınız.” Çünkü sizin mukadderatınız O’nun kabzasındadır ve siz O’nun tedbir ve tasarrufu altındasınız.
“De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” (Tevbe/51)

“De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez.” Yani, biz Allah’ın dilemesi ve takdirinin boyunduruğu altındayız. “O bizim mevlâmızdır.” Yani, efendimiz ve sığınağımızdır. “Mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” Yani, Biz de O’na Allah’a Te’alaya tevekkül ediyoruz. O bize yeter; O ne güzel vekildir.

“Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.” (Yasin/12)

“Biz her şeyi önder bir kitapta tespit etmişizdir” buyruğuna gelince yani olacakların tamamı Levh-i Mahfuz’da satır satır yazılıp tespit edilmiştir. “Önder kitap” burada ummu’l-kitap (ana kitap)’dır. Mücahid, Katade ve Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem böyle demişlerdir. (Sahih Eser)

“Bilmez misin ki Allah, gökte ve yerde olan her şeyi bilir. Şüphesiz ki bütün bunlar bir kitaptadır. Gerçekten bu Allah’a çok kolaydır.” (Hac/70)

Allah azze ve celle, mahlûkatı hakkındaki bilgisinin kemal derecesinde olduğunu, göklerde ve yerde bulunan her şeyi bilgisiyle kuşattığını, yerde de, gökte de zerre ağırlığınca hatta ondan küçük ve ondan büyük hiçbir şeyin ona gizli ve saklı kalmadığını, onun bütün var olmuşları ve varlıkları var olmadan önce bildiğini ve bunları Levh-i Mahfuz adındaki kitabında yazmış olduğunu haber vermektedir.

Ebu Davud’un Sünen’inde rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre Ubade b.es-Sabit radiyallahu anh Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah azze ve celle’nin ilk yarattığı kalemdir. Ona: Yaz, buyurdu. Kalem: Ne yazayım, dedi. Allah: Olacakların hepsini yaz buyurdu. Kalem kıyamet gününe kadar olacakların hepsini yazdı.” (Ebu Davud, 4700; Tirmizi, 2155; sahih)

4-) Yaratmak
“Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekîldir.” (Zumer/62)
“Allah herşeyin yaratıcısıdır. O, herşeye vekildir.” Herşeyin koruyucusu, herşeyi görüp gözetendir.

“De ki: “Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, her şeye galiptir ve kahredicidir. ”(Ra’d/16)
“Herşeyi yaratan Allah’tır.” Çünkü herhangi bir şeyin bizatihi kendisini yaratması imkânsız bir şeydir. Yine mutlak yaratıcıdan başka bir yaratıcının buunması da imkânsız bir şeydir. O halde her bir şeyin bir yaratıcısının olduğu ve bunun yaratmada hiçbir ortağının bulunmadığı gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Böylelikle kesin aklî delil ile açıkça şu gerçek ortaya çıkmaktadır: Allah’ın dışında kendisine ibadet ve dua olunan varlıkların yaratıklardan herhangi bir şeyi yaratmaya güçleri yoktur. Bundan dolayı da onlara ibadet batıldır.

Kulun Dilemesi ve Seçmesi
Şer’î delillerin ve vakıanın gösterdiği gibi kul dileme ve seçmeyi kabil olan istidada sahiptir. Şerîatîn delili Allah’u Teâlâ’nın şu buyruğudur:
“İçinizden dosdoğru yolda gitmeyi dileyenler için.” (Tekvir/28)

Vakıaya gelince, her insan, kendinin isteme hakkı ve kudreti olduğunu bilir. İnsan bu ikisiyle bir işi yapar veya terkeder. Yürümek, yemek yemek gibi kendi iradesiyle (istemiyle) meydana gelen şeylerle, sıtmadan dolayı titreme yahut kalbin atması gibi kendi irâdesi dışında meydana gelen şeyleri birbirinden ayırır. Fakat kulun istem ve kudreti, Allah’u Teâlâ’nın meşîet ve kudreti ile olur. Allah’ın her şeyin üstündeki, kaderin üçüncü mertebesinde zikredilen irade ve meşîetini kabul etmek, kulu getirip, fiil işlemeye mecbur etmek anlamında, onun irade ve meşîetini yok saymayı gerektirmediği gibi; kulun irade ve meşîetini kabul etmek de insanı, bu kâinatta, Allah’ın dışında ve Allah’a rağmen irade ve meşîetini kullanan biri olarak kabul etmeyi gerektirmez. Zira kul ancak Allah’u Teâlâ’nın bu kâinatta olmasını dilediği şeyi isteyebilir. Nitekim Allah’u Teâlâ şöyle buyurmuştur: Maddetu’l Akide “Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (Tekvir/29)

Bu ayetin tefsirinde bazı ilahiyatçıların bu kelimenin “istemek manasına gelmemektedir” demektedirler. Bu şahısların Arapçası biraz kıtdır. Çünkü Allah Teala’nın kitabında başka bir ayete bakmazlar. Bu ayetteki kelimeye yaratmak manası verirler. Enam süresi 125.ayette “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini islâm’a açar.”

“Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz.” Yani dileyen hidayet bulur, dileyen de sapıtır anlamında dilemek (meşiet) size bırakılmamıştır. Aksine bu bütünüyle âlemlerin Rabbi aziz ve celil Allah azze ve celle’iın meşietine tabidir.

Allah’a hamd Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’e ailesine ve ashabına salatu selam olsun.

A.KADİR GÖREN

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!