Emrulevvel

"…فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ" İlk Emir الأ مر ألأول Emrul Evvel

Hamd ancak Allah içindir. O`na hamdeder O`ndan yardım ve mağfiret diler ve O`na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. Allah kime hidayet etmişse onu kimse saptıramaz, kimi de saptırmışsa artık onu kimse hidayete iletemez. Sözün en güzeli Allah’ın kitabı, hidayetin en güzeli Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem‘in hidayeti, işlerin en kötüsü sonradan ortaya çıkanlardır. “Size vaat edilen mutlaka gelecektir. Siz bunu önleyemezsiniz.” Bundan sonra;

Allah’u Tebareke ve Teala’nın Rasullerine ilk emri La İlahe İllallah’a çağırmaktır. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Muaz bin Cebel radıyallahu anh’ı yemene gönderirken insanları çağıracağın ilk emir La İlahe İllallah olsun demiştir. İnsanlara abdesti namazı öğretmeden önce La İlahe İllallah’ın manasını, muktezasını öğretmek lazım. Nasıl ki bir insan abdestsiz namaz kıldığında namazı kabul olmaz ise, kişinin tevhidi ve imanı olmadan hiçbir ameli kabul olmaz. İlk önce insanlara imanın farzlarını, vaciplerini ve sünnetlerini öğretmek lazım.

Buhari’den gelen sahih bir rivayette, İbn Abbas radıyallahu anh şöyle demiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz’ı Yemen taraflarına vali olarak gönderince “Ey Muaz! Şimdi sen ehl-i kitap olan bir kavim üzerine gidiyorsun. Onları kendisini davet edeceğin ilk şey Allah’ı tevhid etmeleri birlemeleri olsun.” demiştir. (Buhari, 7372; Sahih)

Tevhid akidenin sözlükte herhangi bir şeyi “bir kılmak”anlamına gelen “vahhede” fiilinden türemiştir. İstilahi anlamı ise “Allah’u Teala’nın ibadette birlenmesi” demektir, yani fiilerimizle ibadeti Allah’a has kılmaktır.

Akide ise “A-K-D” kökünden alınmıştır. Bu kök birlikte bulunmaayrılmama ve te’kîd anlamları etrafında döner. İpe düğüm atma bu kökten alınmıştır, yani ipi birbirine bağlamayı ifade eder.

Buna göre akide, dinle ilgili işlerde kişinin kalben bağlandığı, din olarak benimsediği, kesinlikle kabul ettiği şeydir. İstilahi anlamı ile de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Rasullerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır. Bunlar imanm altı rüknü yani şartıdır. Bunlara ve bunlarla beraber kesin olarak iman edilmesi gereken itikadi meselelere de şüpheye düşmeden inanmak gerekmektedir.

Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Mu’az b. Cebel radayallahu anh’ı Yemen’e davetçi olarak gönderirken ona şöyle buyurdu. Ehl-i Kitab’tan olan bir kavme gidiyorsun. Onları kendisine davet edeceğin ilk şey “La ilahe illallah” şehadetinde bulunmaları olsun.” (Buhari, 4347; Müslim; Sahih)

Nebi sallallahu ve selem Muaz b. Cebel radıyallahu anh’ı yemene gönderirken insanları ilk önce namaza, zekata ve ibadetlere davet ettirmemiştir. Çünkü Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e ilk emir “oku” emriydi. İnsanlara ilk emir ise La ilahe illallah’tır. Yani “Allah başka hak ilah yoktur” emridir. La ilahe illallah manası “La Ma’budu Bi Hakkın İllallah” yani Allah tan başka ibadeti hak eden yoktur demektir.

İlim Ehli der ki; La İlahe İllallah sözü ile kastedilen, anlamını anlamaksızın onu sadece dille söylemek değildir. La İlahe İllallah’ın anlamını öğrenmek bir zorunluluktur. Anlamını bilmediğin halde onu söylediğinde hiç şüphesiz ki onun delalet ettiği hususa i’tikad etmiş olmazsın. Bilmediğin bir şeye nasıl i’tikad edebilirsin ki! O halde ona inanmış olabilmek için anlamını bilmen kesinlikle zorunludur. Böylece dilinle söylediğine kalbinle de inanmış olursun. Bu yüzden La İlahe İllallah’ın anlamını öğrenmek mutlak olarak gereklidir. Anlamını anlamaksızın onu sadece dille söylemeye gelince, bunun bir faydası yoktur.

Aynı şekilde kalp ile i’tikad ve dil ile söylemek de yeterli değildir. Bilakis muktezasıyla amel etmek de zorunludur. Bu da, ibadeti Allah’a halis kılmak ve Ondan başkasına ibadeti terk etmektir. O halde La İlahe İllallah söyleme, bilme ve amel etme kelimesidir. Yalnızca telaffuz kelimesi değildir.

Buhari’den gelen bir rivayette, Vehb İbnü’l-Münebbih rahimehullah’a soruldu: “Cennetin anahtarı La İlahe İllallah değil midir?” O şöyle cevap verdi: “Evet ancak her anahtarın mutlaka belli dişleri vardır. Belli dişleri olan anahtarı getirirsen kapı sana açılır. Aksi taktirde her anahtarla o kapı açılmaz.” (Buhari Cenaiz Bab-1)

“La İlahe İllallah” kelimesinin, söyleyen kimseye fayda verebilmesi için, bu kelimenin içerdiği mananın olumlu ve olumsuz yönlerinin açık bir şekilde bilinmesi gerekir. Bilmenin yanında kişi buna iman etmeli, kabullenmeli ve gereğiyle de amel etmelidir. İşte ancak bu durumda bu kelime kendisine fayda sağlayabilir. Kim de bu kelimeyi gerçekten ne anlama geldiğini bilmeden, inanmadan ve gereğiyle de amel etmeden söylerse, kendisi için hiçbir yararı yoktur.

Alimler bu kelimenin hangi anlamları içerdiğini bilmeden söyleyen kimselerin durumu ile ilgili olarak “açık bir cahillik”, böyle bir kimsenin kendisi için de “kara cahil” demişlerdir. Bu kelimeyi, içerdiği manayı bilmeden söylemek ancak ve ancak sahibinin aleyhinde bir delil olur. Başka bir şeye yaramaz!

La İlahe İllallah’ın Manası: Bu kelimenin manası; “Yalnızca Allah’a ibadet edin, O’ndan başkasına ibadette bulunmayın.” demektir. “Sırf red ve inkar, tevhid demek değildir. Aynı şekilde, red olmaksızın kabul de tek başına geçerli değildir. Çünkü tevhid, hem reddi ve hem de kabulü içerir. İşte gerçek anlamda tevhid budur.”

La İlahe İllallah’ın İki Esası: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile müşrikler arasındaki düşmanlığın sebebi: “La İlahe İllallah” kelimesidir. Bu kelime, biri reddi, diğeri kabulü içeren iki kısımdan oluşur: “La İlahe” ifadesinde, halkın ibadet ettikleri tüm ilahlara, putlara ve tağutlara red vardır. “İllallah” ifadesinde ise, Allah’ın ilahlığını ispat ve sadece ona ibadetin kabulü vardır.

La İlahe İllallah’ın ıstılah manası da, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilen ilah mabud yoktur. İlah alçalıp boyun eğip mabud edinmekle ilah edinilendir. Öyle ki kalpler, sevgiyle, yüceltmeyle, korkuyla, tazimle, alçak gönüllülükle, ümit ve tevekkülle ona bağlanmakla ilah edinilir.

İbn Receb rahimehullah söyle demiştir: “İlah, yüceliği, sevgi ve muhabbetiyle korku ve ümidiyle kendisine güvenilen, tevekkül edilip dayanılarak kendisinden dua ve yakarışta bulunulan, itaat edilip isyan edilmeyendir. Bunların tümü ancak Aziz ve Celil olan Allah Subhanehu ve Teala’ya yaraşır.”

İbadet, muamelat ve bütün meselelerde Allah Tebareke ve Teala’nın hükümlerini kabul edip, beşeri kanunları, demokrasiyi, hinduizm’i, marksizmi, liberalizmi, kapitalist ve ne kadar beşeri sistem varsa onları reddetmek; insan ve cin şeytanlarının revaca çıkardığı bütün hurafeleri ve bidatleri ortadan kaldırmak bu kelimenin ameli gereklerindendir.

Allah’u Teala söyle buyuruyor:

“Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha ibadet etmeleri emrolundu. O’ndan başka İlah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe/31)

Tirmizi’den gelen rivayete göre, Adiyy b. Hatim radıyallahu anh’dan rivayete göre, şöyle demiştir: Boynumda altından bir haç olduğu halde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelmiştim. Buyurdu ki: “Ey Adiyy bu putu üzerinden at. Kendileri de Tevbe suresinin 31. ayeti okumakta idiler ve şöyle buyurdular: “Gerçi onlar haham ve Rahiblerine ibadet etmiyorlardı. Fakat onlar bir şeyi haram kıldılar mı, onu haram kabul ediyorlar. Helal kıldıklarını da helal sayıyorlardı. (İşte bu Allah’tan başkasını Rab edinmek demektir.” (Tirmizî, 3095; Hasen)

Allah azze ve celle’nin teşri ettiği hükümler dışında haram ve helal belirlemek, Allah azze ve celle’nin dışında Rab ve İlah edinmektir. Allah azze ve celle’nin Nebi sallallahu aleyhi ve sellem dışında haramı helal, helal’i de haram saymak küfürdür. Bu ayetlede sabittir; “Allah ve Rasulu’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen …” (Tevbe/29) Küfür olduğuna dair bu usulde bir kaidedir.

İlim ehli derki Hüküm koyma, La İlahe İllallah ‘ın gerçek manasının tamamını değil sadece bir cüzünü oluşturur. Çünkü ibadette şirk koşan bir kimsenin, şeriatın hükmünü kabul etmesinin bir faydası yoktur. Şayet La İlahe İllallah’ın manası onların zannettiği gibi olsaydı, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile müşrikler arasında herhangi bir mücadele olmaz, onlar da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bağlanırlardı.

İlim ehli olmayan, ilim ehlinden de ders almayan bazı taifelerin La İlahe İllallah’ın sadece hüküm koyma ile tefsir etmeleri ilimsizliklerinin kıtlığındandır. Bu taifelerin La İlahe İllallah‘ın manasını şuurlarında ve akıllarında sadece hüküm koyma olarak algılamaları bir hastalıktır ve batıldır. Halbuki hüküm koyma La İlahe İllallah’ın sadece bir cüzünü oluşturur. Kelime-i Tevhidin tüm cüzlerini kapsamaz. “La İlahe İllallah” bu cümle tevhidin türlerini ya zimnen yada iltizamen içine alır. Çünkü “Allah’tan başka hak ilah olmadığına şahitlik ederim” diyen kimsenin bu sözü zihinde bununla uluhiyyet tevhidi diye isimlendirilen ibadet tevhidinin kast edildiğini ortaya koyar. Uluhiyyet tevhidi de rububiyyet tevhidini ihtiva eder. Çünkü sadece Allah’a ibadet eden herkes, O’nun rububiyyetini ikrar etmedikçe O’na ibadet etmez. Yine, isim ve sıfatların tevhidini de ihtiva eder. Çünkü insan ancak, isimleri ve sıfatları ile bildikten sonra ibadete O’nun layık olduğunu bilip Allah’a ibadet eder. (İbni Useymin)

Müslim’in gelen sahih bir rivayette; Ebu Abdullah Tarık b. Eslem radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Kim ‘la ilahe illallah’ derse ve Allah dışında ibadet edilen şeyleri inkar ederse malı ve kanı haram olur. Hesabı da Allah Teala’ya aittir.” (Müslim, 23; Sahih)

Müslim’in gelen diğer sahih bir rivayetinde; Ebu Abdullah Tarık b. Eslem radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’ı tevhid ederse” sonra hadisi aynen zikretti.” (Müslim, İman, 8; Sahih)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu hadisle ispat ile kalmıyor, hem reddi hem de ispatı bir arada zikrediyor. Red tek başına tevhid değildir. İspat’ta tek başına tevhid değildir. Hem red olacak, hem de ispat olacak ki tevhid olsun. Günümüzün insanlarının çoğunluğunda tevhid sadece red üzere kuruludur. İspat etmeye gelince tevhidi ispat edemezler. Çünkü bu şahısların akide konusunda bir usülleri yoktur. Usülleri ilimsiz ve cahilhanedir. “La ilahe illallah” diyenin de canı ve malı haram olmuştur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle buyurmuştur. “Bize düşen de zahire göre amel etmektir.”

Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette; İbn Ömer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem, şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulu olduğuna şahitlik edinceye, namaz kılıncaya ve zekat verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunu yaparlarsa İslam’ın hakkı hariç kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, hesaplarını görmek ise Allah’a aittir.” (Buhari, 25; Müslim, İman, 22; Sahih)

Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette, Ebu Hureyre radıyallahu anh kendisine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Ben insanlarla la ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. La ilahe illallah diyen bana karşı malını ve canını onun hakkı ile olması müstesna korumuş olur, hesabını görmek de Allah’a aittir.” (Buhari, 1399; Müslim iman, Nesai 2442; Ebu Davud, 1556; Tİrmizi, 2607; Sahih)

Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Enes b. Malik radıyallahu anh’dan rivayete göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bu insanlarla Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi ve ve sellem’in onun kulu ve Rasulu olduğuna şehadet edinceye, bizim kıblemize dönünceye, bizim kestiğimizi yiyinceye, bizim namazımızı kılıncaya kadar savaşmam emredildi. Bunları yaptıkları takdirde canları ve malları bize haram olur.” (Müslim, iman 8; Tirmizi, 2606; Sahih)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “İnsanlarla La İlahe İllallah deyip, namaz kılıp, zekat verinceye kadar savaşmakla emrolundum.” buyurmuştur. La İlahe İllallah deyipte, namaz kılmayıp, zekat vermeyenlerle savaşılır ve nitekim Ebu Bekir radıyallahu anh’da zekat vermeyenler ile savaşmıştır. Namaz kılmayan ve zekat vermeyenlerin canı ve malı koruma altında değildir.

Müslim’den gelen sahih bir rivayette, Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan, o Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu nakletti: “Allah’tan başka hak İlah olmadığına şahadet edinceye ve bana ve benim getirdiklerime iman edinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunu yerine getirecek olurlarsa kanlarını ve mallarını onun hakkıyla olması dışında bana karşı korumuş olurlar. Hesaplarını görmek ise Allah’a aittir.” (Müslim, İman.8; Sahih)

Buradaki hadiste Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “bana ve benim getirdiklerime iman edinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.” buyurmuştur. Her kim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiklerine iman etmezse Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’i inkar edip, İman dairesinin dışına çıkmış olur.

Buhari’den gelen sahih bir rivayette; İtban b. Malik radıyallahu anh’dan; Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Şüphe yok ki Allah, Allah’ın vechini (yüzünü) arzulayarak la ilahe illallah diyen kimseye ateşi haram kılmıştır.”(Buhari, 5401; Sahih)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği gibi her kim Allah azze ve celle’nin yüzünü isteyerek La İlahe İllallah derse, Allah azze ve celle ona ateşi haram kılmıştır. Ve onu kurtulan kişilerden kılmıştır.

عن أبي هريرة : قال صلى الله عليه وسلم

أسعـد النـاس بشفاعتي يـوم القيامـة من قال

لا إلـه إلا الله خالصــاً مخلِصـاً مــن قلبـــه

رواه البخاري

Buhari’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle nakletmiştir. “Kıyamet gününde insanlar içinde şefaatime en ziyade mazhar olacak kimse kalbinden ve gönlünden ihlas ve samimi olarak ‘La ilahe illallah’ diyen kimsedir” buyurdu.” (Buhari, 6570; Sahih)

Her kim samimi ve ihlasla La İlahe İllallah derse, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ona şefaat edeceğini, ahirette mutlu kişilerden olacağını Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bize haber vermektedir.

Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Enes bin Malik radıyallahu anh’dan, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: “Kalbinde bir arpa miktarı hayır bulunup da “La ilahe illallah” diyen kimse cehennemden çıkar. Kalbinde bir buğday miktarı hayır olup da “La ilahe illallah” diyen kimse de cehennemden çıkar. Kalbinde bir zerre miktarı dahi hayır olup da “La ilahe illallah” diyen de Cehennemden çıkar.” buyurmuştur. (Buhari, 44, Müslim, İman; Sahih)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği gibi bu ümmetin büyük günah işleyenlerin, asilerin ve zalimlerin kelime-i tevhid üzere öldüklerinde cehennemde ebedi kalmayacaklardır. Bunun şartı imanlarını şirke ve küfüre bulaştırmamalarıdır.

Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Osman radıyallahu anh’dan şöyle dediğini nakletti: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Her kim Allah’tan başka ilah olmadığını bildiği halde ölürse cennete girer.” (Müslim, iman; Sahih)

Her kim “Allah’tan başka hak ilah yoktur” bilerek, inanarak ve amel ederek ölürse cennete girer.

Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ebu Said radıyallahu anh’dan, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu. “Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim Allah’ın Rasulü olduğuma şahitlik ederse ve bir kul bunlarda şüphe etmeyerek bunlarla Allah’ın huzuruna çıkacak olursa asla cennete girmekten alıkonulmaz.” (Müslim, İman; Sahih)

Her kim İman edip, imanında şüpheye düşmeyen sadık bir şekilde, istikamet üzere, imanına şirk ve küfür bulaştırmadan ölürse cennette girmekten engellenmez. Dilediği kapıdan da girer.

Buhari ve Müslim’den gelen sahih bir rivayette; Ubade b. es-Samit radıyallahu anh; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın Rasulu olduğuna şahidlik ederse Allah Cehennem ateşini ona haram kılar.” (Buharî, 42; Müslim, İman, Tirmizi, 2638; Sahih)

Ebu Davud’dan gelen sahih bir rivayette; Muaz bin Cebel radıyallahu anh’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; “Kim son sözü Allah’tan başka hak ilah yoktur kelimesi olursa cennete girer.” (Ebu Davud, 3116; Sahih)

Her kimin son sözü La İlahe İllallah olursa Allah azze ve celle o kişiyi cennete koyar. Rasuller insanlara tebliğ ettiklerinde, insanlar Rasullere cevap vererek onlara karşı durmuşlardır. Allah azze ve celle’nin ayetlerde haber verdiği gibi Rasullere muhalefet edip onlarla savaşıp, kimini yurtlarından etmişlerdir, kimini de öldürmüşlerdir. Asrımızın kafirleri ve müşrikleri’nin eski kafir ve müşriklerden farkları yoktur. “Çünkü onlara: “Allah’tan başka hak ilah mabud yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.” (Saffat/35)  “Ve dediler ki: “Biz ilahlarımızı deli bir şair içinmi terk edeceğiz?.”(Saffat/36-37)  

“Böyle iken onlara ne oluyor ki, adeta arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi  öğütten yüz çeviriyorlar? ”(Müddesir/49-50-51)

Allah azze ve celle’ye hamd, Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem’e, O’nun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.

A.Kadir Gören

Paylaşmak için tıklayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!